30 Ağustos Zafer Bayramı öncesi Diyanet’in kronik hastalığı yine nüksetti ve Cuma hutbesinde Büyük Önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün adı anılmadı. Hatırlayın, AKP iktidarının ilk on yılında zorla da olsa milli bayramlardaki Cuma hutbelerinde Atatürk’ün adı anılırdı. 2010’da ise orta eğitimde başlayan dini eğitim ağırlığı ile birlikte cuma hutbelerinde Atatürk’ün adı da anılmamaya başlandı. Büyük Taarruz haftasındaki cuma hutbesinde de Atatürk anılmadı. Büyük Taarruz, Mohaç, Malazgirt ve Diyarbakır’ın fetihleri anlatıldı. ilginç olan ise Diyarbakır’ı fetheden komutan İyaz bin Ganem’in adını anan Diyanet, Büyük Taarruz’un Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’ten söz etmedi.

Ganem’in, Diyarbakır’ı fethetmesiyle Anadolu’nun kapıları İslam’a açılmış, dendi. Dondurmacı kıyafetli sözde tarihçi ne demişti? “Keşke Yunan galip gelseydi”!! Önderlerinin anlayışı bu olan bir topluluğun, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte açılan kapının öneminden söz etmesi mümkün mü?

Hutbede Atatürk’ün adını geçirmeyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş twitter hesabından,
”Bu toprakları bizlere vatan kılan Malazgirt Kahramanı Alparslan ve düşmanın işgal girişimlerine son veren Büyük Taarruz’un Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm şehit ve gazilerimize rahmet diliyorum” şeklinde bir paylaşım yaptı. Peki sormazlar mı? Hayırdır, Sayın Erbaş, Cuma hutbesinde sözünü ettirmediğin Atatürk’ü attığın twette neden anıyorsun? Yani İslam’ın kutsal mekanı olan camilerde Atatürk’ün adının anılması artık günah mı? Ama yine de ne olur ne olmaz bir tweet ile adını analım öyle mi?

2003-2010 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun yayınladığı tüm hutbelerde Atatürk anılıyordu. 2010 yılında Diyanet işleri Başkanlığı’na gelen Mehmet Görmez’le birlikte hutbelerde Atatürk’ün adına yer verilmemeye başlandı. 2017 yılında başkanlığa gelen Ali Erbaş döneminde de Atatürk adı hepten anılmamaya başlandı.

Geçenlerde Ali Erbaş Midye, karides, yengeç İslam dinine göre haram kategorisinde dedi. Midye, karidesle uğraşacağına aşağıda ülkede yaşanan haksızlıklara, hukuksuzluklara, yolsuzluklara bir kerecik olsun karşı durdun mu, onu söyle. Yapmayın etmeyin, günahtır deyip uyarıda bulundun mu?

Ülkenin koskoca bakanı kendi bakanlığını dolandırdığında, kutsal mekanlara (Fatih Cami) koltuk konulup oturulmasından, kutsal mekanlarda siyaset yapılmasında neden suskun kaldın?

Olimpiyatlarda filenin sultanları büyük başarılara imza atarken, kıyafetleri yüzünden din elden gidiyor diyen yobazlara, tarikat yurtlarındaki kız ve erkek çocuklarına tecavüz edildiğinde, rüşvet, irtikap, çifter çifter maaş alanlara, nüfus suistimali yaparak yollardan, köprülerden, hastanelerden ihale alanlara, yanmayan kefen satanlara, yetim hakkı yiyenlere, insanlar market konteynırlarından artık toplarken, milyonluk zırhlı arabaya binerken, yüce dinimizin israfa haram dediğini, İBB’de torpille işe girip, bir hafta sonra ABD’ye giden  Ravza Kavakçı’ya 155 bin dolar ve 59 bin liranın yetim hakkı olduğu konularında konuştunuz da biz mi duymadık?

Neden bu konuları hutbelerde bizzat siz dile getirmiyorsunuz? Kimden çekiniyorsunuz? Mahkeme kadıya mülk değil. Oturduğunuz makam dinen Kuran’ın emrettiklerinin gereğini söylenmesi makamıdır. Söylemez susarsanız, “haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” diyenler haksızlık  mı etmiş olurlar?

Sayın Ali Erbaş, oturduğun koltuk Ulu Önder tarafından kurulan Diyanet işleri Başkanlığı koltuğudur. Kuruluş amacı Yüce İslam’ı tarikat, cemaatler ve hurafeden korumaktır. Kendi parasıyla Kutsal kitabımız Kur’an’ı tercüme ettirerek insanımızın kendi dinini kendi dilinden okuyarak gerçeği öğrenmesi amacıyla kurulmuştur.

Sayın Erbaş, 120 bini aşkın Diyanet teşkilatındaki personelin kaçı Kur’an’ı okuduğunda anlamını anlıyor bunu bir açıklasanız!…

Sayın Erbaş; haftanın bazı günlerinde siz ve ekibiniz birlikte Sayın İhsan Eliaçık ve Cemil Kılıç gibi İlahiyatçılarla Diyanet kanallarından birinde veya TRT kanallarından birine çıkıp İslam ve Kuran konularında sohbet etseniz ve izleyicilerin sordukları soruları cevaplasanız, inanın hepimiz çok yararlanacak ve sahte din baronlarının tüm foyaları da ortaya dökülecektir. Ne olur bu konuya özen gösterin ve bu programı hemen yapın. Çok hayırlı bir iş olacak ve çok dua alacaksınız.

Sayın Erbaş; Mustafa Demirkan 28 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın katılımıyla Ayasofya’daki törende Atatürk’e lanet okumuştu. Demirkan “Ayasofya gibi mabetler, mabet olması için inşa edildi. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze haline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kafir kim olabilir? Yarabbi, bir daha bu zihniyetin bu ümmetin başına gelmesini mukadder buyurma” ifadesini kullanmıştı. Şikayetler olmuştu, sağolsun Diyanet üç ay sonra cevap verdi. “Mustafa Demirkan 6 Ocak 2019’da yaş haddinden emekli olmuştur. Kurumla herhangi bağı bulunmadığı için yapılacak işlem bulunmamaktadır”.

Emekli bir adamın böyle özel bir günde orada ne işi var? Mikrofona hangi sıfatla kim tarafından çıkarılmıştır? Onu çıkaran siz misiniz? Siz değilseniz kim?

Oturduğu koltukta dini siyasete alet eden, milli bayramlarda ülkenin kurucularının  adını anmayan zihniyetin İslam’a, inananlara verdiği zarar giderek büyük boyutlara ulaşmakta. Farkında mısınız? Cami cemaatleri yarılara indi. İnsanlar cuma namazlarına artık gitmiyor!…

Yatıp kalkıp Ulu Önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e dua edelim. Cumhuriyet’i kurmasa idi, doğduğumuzda kulaklarımıza ezan okunmayacak, kilisede vaftiz edilecektik.

SON SÖZ: MİLLİ BAYRAMLARI OLMAYANLARIN DİNİ BAYRAMLARI OLMAZ.   NECAT NECDET DEMİRCAN