Yazıma başlarken ülkede hangi işler yolunda gidiyor onları yazayım  diye düşünüp, onlardan söz ederek başlamak istedim ama çok zorlandım!…

Değerli Okurlar; özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle yönetilmeye başlanan Türkiye’de, tam bir sistemsizliğin ve buna bağlı yaşanan olumsuzlukların da artmasıyla büyük umutsuzluklar yaşanır hale geldi. Yaşanan sosyal, siyasi ve ekonomik zorluklar her geçen gün daha da artarken, bir şeyi gözden kaçırmamak gerekiyor, geleceğimizin olmazsa olmazı, SAĞLIK !!!

Üzülerek söylemeliyim ki SAĞLIK SİSTEMİ alarm veriyor. Abartmıyorum. Sağlıktaki bu değişim bugün başlamadı. İlk adım eski Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ döneminde, yani AKP’nin ilk yıllarından atıldı. Kendisi de bir akademisyen olmasına karşın tüm üniversite hocalarına karşı anlaşılmaz bir davranış içindeydi. Erzurum Tıp Fakültesi öğretim üyesi iken AKP Milletvekili daha sonra da Sağlık Bakanı oldu. Ülkede siyasetcinin işi seçmenin kulağına çok hoş gelecek söylemlerde bulunmaktır. Bu mesajlar, sağlıktan ziyade siyasi söylemler şeklinde oluyordu. İşin içine siyasi söylemler girince de halk arasında, hekimler emir kuluymuş gibi görüntü oluşturdu.

Geçmişte halkımız, hekimlere karşı daima büyük saygı ve sevgi göstermiştir. AKP iktidarında bu saygıdan eser kalmadığı ve hekimlere siyasi konuşmalarda verilen imaj sonucu saldırılar bile yapılmaya başlandı. Sonra birden “Tam gün yasası” getirildi.

AKP gerçeği şu, bu tür yasaları gündeme getirirken, bilimsel karşılığı nedir, alt yapısı hazır mı, bir geçiş süreci verilmeden acilen getirilişinin gelecek açısından ne gibi zararları olabilir vb gibi bir düşünce tarzları da yoktu. Onlar için varsa yoksa siyasi olarak getirisi nedir sorusuydu! Yasa başarısız mı oldu, hemen değiştirelim denir. Dikkat edin hep deneme yanılma yöntemi!..

Günümüze gelirsek, sağlıkta yaşananlar geçmiş günleri bile aratacak durumda. Sağlıktaki bu çöküş son yıllarda yaşadığımız Pandemi nedeniyle daha da hızlandı.

Tıp Fakültesi mezunlarının çok küçük bir bölümü artık uzmanlık sınavları için hazırlanıyorlar. Geri kalanları yabancı dil kurslarında eğitim alıyor. Nedeni, yurt dışına gitmek! Bu gidişle birkaç yıl sonra hekim ithal eder hale geleceğiz. Uzmanlık sınavlarına başvuranların  büyük bölümü de artık ana branşlara başvurmaz oldu. Genelde Onkoloji, Radyoloji, Fizik tedavi, Deri hastalıkları vb. gibi uzmanlıkları tercih ediyorlar.

Gelelim Üniversite Tıp Fakülteleri ve Devlet Hastaneleri’ne. Ülkenin içinde bulunduğu dar ekonomi nedeniyle bu kurumlardaki eskiyen teknolojiler yenilenemediği gibi, laboratuvar gereksinimleri de karşılanamamakta. Bu nedenle hastanelerin her yıl artan ve çoğu dövize bağlı girdileri  nedeniyle artan maliyetlerine karşın, sağlık bakanlığının verdiği birim fiyatları da çok düşük. Bu koşullarda zorunlu olarak hastane yönetimleri bu açıkları döner sermayeden karşılıyorlar. Döner sermayenin bu açıkları kapaması sonucunda da çalışan hekimlerine vermesi gereken gerçek döner sermaye katkıları komik düzeyler de kalıyor. Çalıştıkları kuruma büyük bir aşkla bağlı olan hekimler artık ekonomik sıkıntılara daha fazla dayanamadıkları için istifa ediyorlar. İstifalar sonucu durum hiç iç acıcı değil.

Hastane yöneticileri seçilirken, tüm kamu da olduğu gibi yöntem aynı. “LiYAKAT” değil, yandaş olması yeterli. Parti büyüğünüz varsa randevu de sorun değil. Yurttaş ise hastaneden randevu almak için çok zorluk çekiyor. Hastaneye gittiğinde ise aynı randevu saatinde birkaç hasta bekliyor. Sanki gizli bir ses “her hastaya 10 dakika“ yeter diyor!!!

YÖNETEN EFENDİLER; İnsaf, her şeyin bilgisayarlara kayıt edildiği bir dönemde 10 dakikada hekim bilgisayara kayıt mı alacak, muayene mi edecek yoksa bilgisayarda reçete mi yazacak???

Aile hekimlerinin durumu ise içler acısı. Aile sağlığı merkezlerine bir uğrasanız da yoğunluğu görseniz. Aile hekimlerinin de artık hem işgücünün aşırı artması hem de ekonomik olarak da dayanma güçleri kalmadı. Çoğu istifa ediyor. Salgının  ilk dönemlerinde ülkeyi yönetenler, hekimleri balkonlarda alkışlıyor ve yere göğe sığdıramıyorlardı. Ancak, özlük haklarının verilmesine gelince duymazlıktan geliyorlar.

Bu arada maruz kaldıkları hasta sahiplerinin saldırıları da da cabası.
Müjde, Müjde, Müjde; Hemşireler için 3600 gösterge pek yakında ???

Yönetenler; Siyaset doğruluk ve erdemli olmayı gerektirir. Siyaset gerçekleri halktan saklama sanatı değildir. Gerçekler olduğu gibi toplumla paylaşılsa, inanıyorum ki sorunlar çok daha kolay aşılır.

ÖZÜ ŞU; Sağlık ordusunun değerini kavrayamayan toplumlar, geleceklerine sağlıklı bakamazlar.

SON SÖZ; “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz ‘iyidir’ derim. İki kelimeyle anlatın derseniz ‘iyi değildir’ derim” SÜLEYMAN DEMİREL