Koronavirüs dolayısıyla oluşturulan bilim kurulunda son dönemlerde derin bir sessizlik hakim. Salgının ilk döneminde tüm ekranlarda bilim kurulu üyeleri halkı bilgilendiriyor ve virüsten korunma konusunda uyarılarda bulunuyorken, son iki aydır sesleri çıkmıyor. Bu yüzden de kamuda çeşitli yorumlar geziniyor. Deniliyor ki, ya bilim kurulunun önerileri pandemi ile savaşta başarılı olamadı ya da bilim kurulunun önerileri yönetenlerce uygulanmıyor.

Günler geçiyor, tüm dünyada hızla yayılan ve mutasyona uğrayan bu illet, ülkemizi de iyice kasıp kavurmaya başladı. Bazı Avrupa ülkelerinde başta İngiltere olmak üzere normal yaşama geri dönüldü. Batı ülkeleri ise özellikle son dönemde tam kapanma ile çözüme ulaşmanın uğraşı içindeler. Çünkü demokrasilerde, bilimsel gerçekler her ne olursa olsun siyasetin önündedir.

Şu anda ülkem, hastalığın yayılımı konusunda kızıla boyanmış durumda. Hasta sayıları 55 binleri, ölüm sayıları ise 250’leri aştı. Sağlık kuruluşları feryat ediyor. Hastanelerde ve yoğun bakımlarda yatak sıkıntısı baş gösterdi. Halk şaşkın, ne yapacağını bilemiyor. Bir yandan canını korumaya çalışıyor, diğer yandan ay sonunu nasıl getireceğini düşünüyor.

Konuşan sadece Sağlık Bakanı. O da salgının ilk günlerindeki samimi davranışları ile puan toplarken, aşı konusu ve vaka sayılarındaki tutarsız açıklamaları ile artık güvenilirliğini kaybetti. Sayın Bakan’ın da sıkıntısı her halinden belli. Muhtemelen içinden nereden düştüm bu işe diyor ama yapacağı da bir şey yok. Siyasetin, gerçeklerin önüne geçtiğinin o da farkında. Zaten sonunda da işi “Vakaların artmasının sorumlusu hepimiziz. 84 Milyon” diyerek bağladı. O sayıyı baya bir düşürün Sayın Bakan. Bu salgın başladığı günden beri hayatı durduran, bekleyen milyonlar var. Sorumluların kimler olduğunu siz de biliyorsunuz ya neyse.

Değerli Okurlar; su anda salgın dolayısıyla birinci olduğumuz apaçık ortada. Soru şu? Son üç dört ay içindeki bu inanılmaz yükselişin nedeni ne? İddialardan ilki, son dönemlerde çocukların bile ağızlarında slogan haline gelen “LEBALEP, HEY MAŞALLAH” diğeri ise aşılamada geç kalış.

Bu artış ile ilgili en önemli faktörlerden biri, kim ne derse desin, uzmanların da dile getirdiği gibi ilk olarak Karadeniz daha sonra da Ankara’da yapılan AKP kongreleri. Ülkenin her tarafından kongrelere, otobüslerle insanlar geldi ve sonra kentlerine geri döndüler. Sadece benim kentim Malatya’dan, Ankara İl Kongresi’ne 10 otobüs gittiği ifade edildi. Her kentten en az bu sayıda insanın gittiği düşünülürse, sonucun böyle olacağı tahmin edilemedi mi? Anlayacağınız pandemi önceliğini yitirdi ve siyaset öne çıktı!

Aşıda çok geç kalındı. Hükümet renk vermemeye çalışsa da bunun sebebi tümüyle ekonomik. Daha önce de yazdığım gibi ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar, yeterli aşı adedini karşılayamadı.

Gelin, Eczacılar Birliği aşının ithalatını yapsın, eczanelere dağıtsın, imkanı olan parası ile aşısını yaptırsın, imkanı olmayanlara ise devlet sağlasın! Hatta “askıda aşı” bile olabilir. Aşı, eğer erken dönemde yapılabilseydi, ülke turizm sezonuna hazır olurdu.

Özü şu, birçok uzmanın da belirttiği gibi, “başlangıçta iyi gibi yönetilen pandemi, son dönemlerde kontrolden çıktı”.

Acı olan ise ülkenin ekonomisinin yetersizliği. Bu yetersizlik nedeniyle de bilimsel gerçeklere öncelik verilemedi. Çare? Tüm uzmanların önerisi tam kapanma!.. Özellikle büyükşehirlerde kapanma ile beraber, giriş çıkışların kontrol altına alınması. Tam kapanma olursa insanlar ne yiyecek sorusu çok önemli! Zaten tam kapanma olabilmesi, ekonomik nedenlerden dolayı pek olası görünmüyor.

Nitekim Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamadan anladığımız, ancak kısmi kapanma yapılabileceği. İşe yarar mı? Göreceğiz. Ama kapatılan işletmeler göz önüne alındığında, durum yine tatsız.

Bu yüzden de başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere kutsal Ramazan ayında manevi değerlerin tavan yaptığı bu dönemde, halkımızın yapacağı ekonomik katkılarla muhtaç kesimlere ekonomik destekler sağlanmalıdır. Şu anda büyükşehir belediyeleri olanakları el verdikçe halka destek oluyorlar. Halkın, belediyenin açacakları hesaplara yapacakları bağışlar ile bu destekler daha da artacak ve halk, bir nebze olsun nefes alacaktır.

Dilerim, önceden olduğu gibi hükümet, böyle bir destek çalışmasına engel olmaz. Neden Kızılay veya başka kurumlar değil de büyükşehir belediyeleri diye soranlar olabilir. Çünkü bu işler ancak belediyelerce yapılabilir, kent içinde yaşayan insanların durumlarını herkesten daha iyi onlar bilirler. Eğer tam kapanma olup, yeterli destek verilmez ise büyük bir kesim açlığa mahkum olur. Unutulmamalı ki, büyük devlet olmak, krizde halkına bakabilmekten geçer.

Değerli Okurlar; derseniz ki, “Kardeşim sen ne diyorsun? Hükümetimiz için kapanmada halka verilecek desteğin lafı mı olur, biz Kanal İstanbul’u yapacağız, 2023’de aya gideceğiz. Sen otur oturduğun yerde! Neden söz ediyorsun?” O zaman sözlerimi geri alır, özür dilerim...

SON SÖZ:
"Kaptanı iyi olmayan gemiye, her rüzgar kötüdür" George Herbert