Son dönemlerde özellikle uluslararası ilişkilerde tam anlamıyla bir bilinmezlik hakim. Bu bilinmezlik Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra iyiden iyiye sessizliğe büründü. Neden bunu söylüyorum? Çünkü uluslararası ilişkilerde artık diplomatik teammüller bile ortadan kalktı. Sayın Biden ile Sayın Erdoğan, yanlarında dışişleri temsilcisi olmadan sadece bir tercüman aracılığı ile görüştü. Aynı durum, Sayın Putin’le olan görüşmede de mevcuttu.

Bu konunun uzmanları, durumun, uluslararası diplomatik prosedürlerle örtüşmediğini her fırsatta dile getiriyorlar. Her iki görüşmede de bu görüşmelerin kayıt altına alınmamasına karşın bugünkü gelişen teknolojide konuşulanların tümü Biden ve Putin tarafından mutlak kayıt altına alınmıştır. Bu alınan kayıtları herhangi bir durumda masanın üstüne koyabilirler.

Birleşmiş Milletler toplantısında ABD’de Biden’la görüşememenin verdiği tatsızlık sonucu dönüşte Sayın Erdoğan bu kızgınlığını, bazı söylemler ile dile getirdi. Bu açıklamalar, bir hafta sonra yapacağı Putin görüşmesi için çok talihsizdi. Zira kurt politikacı Putin, bu yaşananlar ışığında tüm bunların ne anlama geldiğini ve Sayın Erdoğan’ın sadece kendi ülkesinde siyasi desteğinin azaldığı değil, ABD, AB ve NATO’da da eski ağırlığının olmadığının farkında olarak masaya oturacaktı. Bu arada ilginç gelişmeler de oluyordu. Sayın Erdoğan’ın Soçi görüşmesinden kısa bir süre önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşan Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mekdad “Suriye’nin kuzeyindeki Türk ve ABD askerlerinin varlığı”nı yasa dışı ve Uluslararası hukuk ihlali olarak niteledi. TÜRK ve ABD askerlerinin ülkeden çıkarılacağını söyledi. Bakan, aynı söyleminde Suriye dışında yaşayan mültecilerin tümüne dön çağrısında bulundu. Döneceklerin her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi için önlemlerin alındığını da söyledi.

Tüm bu yaşananlar göz önüne alındığında Putin, Erdoğan’ın elinin iyice zayıfladığı bilinciyle masaya oturuyordu. Neticede görüşmenin, Türkiye açısından pek olumlu geçtiği söylenemez. Uluslararası liderlerin karşılıklı konuşmalarından sonra mutlak basın toplantısı yapılırdı. Herhangi bir açıklama yapılmaması da olumsuzluk ihtimalini güçlendirdi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu diplomatik görüşmelerden sonra kamuoyunu bilgilendirmemesi de toplumda neler oluyor kuşkusunu derinleştirdi.

Bugün ülkenin dışişlerindeki yaşadığı bu durumun nedenleri bir kez olsun düşünülse, inanın bu durumları yaşamayacaktık! Soruyorum? Bu ülkenin geçmişten gelen ve bir ekol olan Dışişleri Bakanlığı’nın yetiştirdiği o değerli insanlara “Monşer” demeyip o kurumu koruyabilseydik bu günleri yaşar mıydık? Sanmıyorum. Peki sonuca gelelim. İşte getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve tek adamlık.

Gerçekten Türkiye’nin şu an da içinde bulunduğu yalnızlık hiç iç açıcı değil.

Toplumun tüm kesimlerinde konuşulan ise bu durumlardan nasıl çıkacağımız.!! Çıkış belli ama halen Cumhurbaşkanlığı sistemin değişmeyeceği ısrarı olursa????

Şu bir gerçek ki, ülkenin uluslararası itibarı da büyük oranda yara aldı. İçeride ekonomik, sosyal ve siyasi güçlükler yaşanırken bir de dış dünya içerisindeki durumumuz hiç iç açıcı değil.

Bir an için filmi geriye saralım ve bugün içinde bulunduğumuz ekonomik durum ve dış ilişkilerdeki yalnızlığımızın ilk ve tek nedeni olan ABD oyununa gelerek Suriye’ye girişimizdir. Artık bu saatten sonra neden girdik, şunu yapmasaydık, etmeseydik demenin hiçbir yararı yok. Bu ülke hepimizin. Bu içinde bulunduğumuz durumdan bir an önce çıkmalıyız. Şu an da ABD bizi Suriye’de Rusya ile karşı karşıya getirip çıkmaza sokmak istiyor. Soçi’den önce Rusya’nın İdlib’e yaptığı hava saldırısı da masaya oturmadan bize gözdağı vermek değil miydi?

Ülkemi yönetenler; Suriye ile canciğer kuzu sarması iken hayırdır ne oldu? Veya neler oldu da bu duruma gedik, onu da anlayamadık. Bu konuda da çeşitli iddialar ortaya atıldı. Aralarında kan davaları olanlar bile ülke menfaatleri söz konusu olduğunda uzlaşırlar. Uluslararası sorunlarda inatlaşmak asla kabul edilemez. Bir an önce Esad’la masaya oturup diplomatik çözümler üretilip bataklıktan çıkmalıyız. Zaten Putin’in ifadeleri de bunu vurguluyor. İçtenlikle söylemek gerekir ki, biz Esad’la diplomatik sorunlarımızı tatlıya bağlasak, Fırat’ın doğusundaki o katil sürüsü de Suriye güçleri tarafından oradan çıkarılacaktır. Hep deniyor ya Suriye’nin toprak bütünlüğü diye, bu işler tatlıya bağlandığında Suriyeli göçmenlere de artık doğup büyüdüğünüz topraklara gidin diyebileceğiz.

Sayın muhalefete de seslenmek istiyorum. Uluslararası ilişkilerdeki tek tercümanla yapılan sır görüşmeleri çok sık ve devamlı olarak kamuda dile getirmelisiniz.

Ülkenin büyük çoğunluğu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bu ülkeyi ileriye taşıyabileceği kanısında değil. Gelin halkın içine girin ve durumu gözlerinizle görün. Dünya geneline bakın ortak aklın yönetmediği toplumların içine düştükleri acıklı durumları görün.

Sayın AKP Genel Başkanı; daha önce de birkaç kez yazdım. Şu an da bu yöntemle bu ülke ileriye taşınamaz. Nurlu ufuklar söylemlerinin de topluma, yarardan çok zararı olduğunu da unutmayın. Gerçeklerdir daima sonuca ulaştıran.

Ne iktidara gelirken değiştirdiğiniz gömlek, ne de dünyada örneği olmayan Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Türkiye’ye uymadı ve uymaz. Ülkeme yakışan 29 Ekim 1923’te kabul edilen model “LAİK DEMOKRATİK SOSYAL HUKUK DEVLETİ”’dir.

Geçen her saat ülke aleyhine işliyor. Acilen SANDIK SANDIK SANDIK!!!


SON SÖZ: GÖSTERİŞ, BİR İNSANIN KÜLTÜREL ZAYIFLIĞINI YANSITMA HALİDİR. KONFÜÇYÜS