Ruhsar Pekcan... Eski ticaret bakanı... Hakkında onlarca yolsuzluk iddiası olduğu gibi her geçen gün arkası da geliyor. Hakkında soruşturma bile açılmıyor.

Türkiye’deki kokuşmuş siyasi zihniyetin prototipi... Türkiye’de yönetimin en güzel özeti...

İtiraf da etti. Çıktı, “Kendi bakanlığıma kendim ürün sattım” dedi. Sonrasında “ucuza sattım” diye ekledi. Sattığı dezenfektandı... Pahalıya sattığı ortaya çıktı.

Öyle böyle de değil, resmen bütçeyi dezenfekte etmiş... Normal bir ülkede yaptığı şeyi yapsa, utancından insan içine çıkamaz.



★★★

Üstelik 2016 yılında bürokratlar “dolandırıcıdır dikkat edin” diye yazışmışlar. Bakmışlar hiç yüzü kızarmadan dikkat çekici işlerde gayet başarılı girişimler yapıyor, Ticaret Bakanlığı ile ödüllendirilmiş.

Bu durumu herhangi bir gelişmiş ülkede anlatsak dinleyenin midesi kaldırmaz. Hatta inanmaz!

Ruhsar Pekcan


★★★

Bir başka ticaret bakanı Zafer Çağlayan aklıma geldi. O daha da beteri...

Hani Reza Zarrab’ın bizzat “Kendisine 50 milyon dolar rüşvet verdim” dediği... O soruşturuldu mu? Hayır! Neden? Belki de işin içerisinde başkaları da vardır.

Bu arada kullandığım “belki” saflığımın simgesi... İyi bir insan olursam şirinleri de görebileceğime inanıyorum.

Ekonomiye kim kötü dedi?


Kriz mi var? İntihar etmek ekonomik bir gösterge değildir. Yazarkasa atıldığını gördünüz mü? İşte o kriz demektir.

Dolar 3 liraya çıktı, kriz yoktu... Dolar 4 liraya çıktı, kriz yine yoktu... Dolar 5 liraya çıktı, kriz değildi... Dolar 6 lira oldu, “hani nerede kriz” diye sordu. Dolar 7 lira bile iken kriz demek değildi... Dolar 8 lirayı geçti... Ne fark eder? Olursa 9, kriz ararsa biz yokuz!



★★★

İktidar her türlü zekâdan yoksun cahillikle bezenmiş bir “çekler ödenmezse ödenmesin” kararı aldı. Bu sefer ticaret krize girdi. Piyasalar boğuldu kaldı.

Düzenlemeyle düzeltmeye gidildi. Açıklama sonrası işadamları, oda ve borsa başkanlarının görüşleri alındı. Çoğu bu karara bayıldı.

Klasik yine yıkama yağlamaya başladılar iktidarı... Görürsünüz iki gün sonra tekrar ağlamaya başlayacaklar.

★★★

İyi de sarayın duvarları yükseldikçe, korumaların sayısı artıkça, etrafını korkak yalakalar, cahil danışmanlar sardıkça, yandaş basını okudukça nasıl bir ülkeyi yönettiğini biliyor mu sizce?

İşadamları da durumdan oldukça memnun olduklarına göre devam edelim bu şekilde...

Ülkemizde yüzyıllardır süren gelenektir. Tecavüze uğrayan tecavüzcüsü ile evlendirilir. Bir yastıkta kocasınlar, hayat boyu mutluluklar. Kriz diyene inanmasınlar... Aranızı bozmaya çalışıyorlar.

Taş döktüm yollarına


Rize İkizdere... Yapılan taş ocağına karşı çıkıyorlar ama nafile... Zira seçimlerde yüzde 97’nin üzerinde oyu Cumhur ittifakına yapıştırmışlardı. Taş ocağına izni veren kimdi? Oy verdikleri...

Gözün kapalı oy vermeyeceksin demek ki... Dinamit ve kamyon sesleriyle toz bulutu içinde yaşayacaksın bundan böyle... Ders niteliğinde...



★★★

Karadeniz’in her köşesine taş ocakları açıldı... Her yeri hafriyat alanına çevrildi... Her deresine elektrik santrali kuruldu... İkizdereliler neredeydi? Sonradan mı oraya geldi?

Orta ve Doğu Karadeniz’de faaliyet gösteren 246 hidroelektrik santrali yetmedi. Yenileri için sıraya girildi. Sular kirlendi... Bölge temiz suya hasret... Derelerden çamur akıyor.

Bütün bunlar olurken hiç biri mi sıranın kendilerine geleceğini görmedi?

★★★

Karadeniz’de doğa nasıl bitirilir? Adına “yeşil yol” dediler... Yeşil gitti yol kaldı! TOKİ ile Karadeniz’de her ile gelir paylaşımı usulü ile binlerce apartman dikiliyor. Her gün binlerce ağaç kesiliyor. Bölge beton kusuyor.

Ucu sana dokunana kadar yapılana itiraz etmezsen, sıra sana gelince kendini de atsan nafile...

Terörist ilan edilmenize ramak kaldı...  Sonuçta Cengiz o taş ocağını kendine mi yapıyor? Her zamanki gibi memleketin hayrına yapıyor. Bu işler böyle Sayın İkizdere...