Yıllarca “IMF bizden borç istedi” gibi çarpıtılmış bir hikayeyi dinledik... Anlatırken hiç sıkılmadı... Onlarca defa tekrarladı. “Arkadaşlar sordu, verin dedim” gibi basite indirgedi... Zengin görünmek istedi.

Zira muhtemelen ağustos ayında talih kuşu konacak başımıza... IMF salgın nedeniyle para dağıtıyor üye ülkelere... Az buz da değil, 650 milyar dolar değerinde...



★★★

Sahi bize avuç açacak kadar zor duruma düşmüş IMF, nasıl dağıtıyor bu kadar parayı? Birilerinin yüzü kızarır mı? Her neyse...

IMF, işler karışmasın diye dolar, Euro, yen ve sterlinden oluşan sepet kur yaratıp, para birimine SDR (özel çekme hakkı) diyor. Bizim payımıza düşen 6.4 milyar dolar...

★★★

“Madem ihtiyacımız yok, almayalım” diyeceğim ama daha cümlemi bitirmeden havada kaparlar. Hem diğer anlaşmalar gibi sıkı denetim kuralları da bulunmuyor.

Kanal İstanbul’a başlarız. Yazlık saraya taşınmışken kışlığı boyatırız. Uçakları yeniler, arabaları bir üst modeli ile değiştiririz. Gidip de halka dağıtacak değiliz!

★★★

Nitekim Türkiye’nin acil ihtiyacı 75 milyar dolar civarı... Bize lazım olan ciddi bir anlaşma... Onun koşulları da ağır gelir. Nedir öyle denetleme falan? Boşuna mı başkanlık sistemine geçtik o zaman?

Yıllarca “Bizden borç istediler” hikayesi anlattıktan sonra gidip IMF’den para istemek, karizmayı çizdirmek demek!

Zira bu farklı... Davete icabet etmek yetmez, tevbihi de hürmetle telakki eylemek gerekir. Yolla gelsin, Merkez Bankası rezervleri şenlensin...

Sanayi tipi Kangal köpeği üretimi


Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank... Sivas’ta Kangal Köpeği Üretim ve Eğitim Merkezi açılışı yaptı. Belli ki Tarım ve Orman Bakanı’nın işi vardı. Sahi Varank ne alakaydı?

Sanayi desen değil... Teknolojik bir iş desen hiç değil... Gören de kitlesel Kangal üretimi için montaj hattı kurdular veya Kangal köpeklerinin beyinlerine yapay zeka çipi takacaklar sanacak. Oysa üreme klasik yolla olacak.

★★★

Benim takıldığım esas konu “üretim merkezi” adının konulması... Sonuçta bu bir canlı... O ne biçim bakış açısı? Bari üretim değil “üreme merkezi” deyiver...

Uzayı çözücem, aya sert iniş yapıp kafa atıcam derken insani kavramları atlıyorlar. Sanayi ve Teknoloji Bakanı’nın ne işi var üreme açılışında?

İşe yaramaz kararlarla ekonomi yönetimi


Ülke boğazına kadar borçlu... Ülkenin şirketlerinin borcu boyunu geçeli çok oldu. Gelişen ülkeler arasında Türkiye ilk yangın çıkabilecek ülke olarak nitelendiriliyor. Bu yüzden “en kırılgan” ilan ediliyor.

Çözüm arayışı ise bankaların alacaklarına... Bankalar batık kredileri toplayamazsa nasıl borç verecekler? Nereden para bulacak yatırım yapmak isteyenler?

★★★

Bankaların sorunlu alacakları için kredi tahsis biriminden bağımsız bir “çözümleme birimi” kurulacak. Sorunlu kredilerin yapılandırılması veya zarar olarak yazılmasına karar verecek.

İyi de işi çığırından çıkartan kimdi? BDDK yani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu... Riskleri kontrol etmesi gereken kurum risk almayan bankaları cezalandıracağını açıkladı!

Bankaların önüne öyle bir “formül” koydu ki, kredi dağıtmayan, yurt dışında parasını tutan, Hazine’ye borç vermeyen kolay kolay istenilen oranı tutturamayıp ceza aldı.

★★★

Kamu bankaları krediyi batırırsa devlet var arkasında kapı gibi... Özel bankaların böyle bir şansı yok ki! Zira geçen yıldan beri yüzdürüyorlar batık kredileri...

Şirket “Ben battım” dese bile “Hayır, sen batmadın” diyorlar, batık kredi olarak sayamıyorlar. Şimdi toparlama derdinde... Sözüm ona 2022 başına kadar süre veriyor bankalara ve şirketlere...

★★★

Bankalar bugünlerde kredi faizlerini iyice yükseltti. Mevduat faizlerini de aşağı çekti. Kredi vermeye niyeti yoksa neden yüksek faiz ile mevduat toplasın ki?

“Çözümleme birimi” kurulmasını aklınızda tutun... Sonbaharda faizleri suni olarak düşürüp yine ucuz kredi verin baskısı yapılacak. Bankaları sarayın “çözümleyin” talimatı ile sıkıştıracaklar... Sonrası malum... Yine bugüne uyanacaklar.

Bu millet!


Arkasına en çok yalan sığdırılan söz öbeğidir “bu millet”... AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, “Bu millet artık seçimle vakit kaybetmek istemiyor” ifadesini kullandı.

Kendi düşüncesini “millet” diye sunmak da ayrı bir hikaye... Neye göre? Biri çıkıp “Bu millet seni istemiyor Bülent Turan” dese... Buyur buradan yak. Bu millet aşağı, bu millet yukarı...

★★★

Gören de kendisini halkın içinde çarşı, pazar dolaşıyor, kıraathanelere gidip, kalabalıklara karışıp insanların nabzını tutuyor sanacak.

Bu milletin o millet olduğundan emin mi?  Evde zeytin yok. Millet peynire kafa atıyor. Zira dediğine göre vakit kaybetmek istemiyor! İş yok ki... Vakitten bol neyi var?