En büyük zevkim arada gizli gizli yandaş kanal izlerim. Reklama denk geldim. Hoop Ziraat Bankası... Geldi aybaşı... O reytinglerle nasıl ödeyecekler o maaşları? Bir yolla para aktarmalı...

Hani bir gecede çıkartılan KHK ile halkın elinden alınıp Varlık Fonu’na devredilen, başındaki T.C. logosundan vazgeçen bankanın reklamı...

★★★

Ziraat’ın yönetiminde değişikliğe gidildi, eski reklamlar tekrar gösterime girdi. Bari yenisi çekilseydi. Anlayacağınız, ortada kimseyi ilgilendiren bir değişiklik yok. Zihniyet tıpa tıp aynı...

Reklam uçakta geçiyor. Bir genç yanında oturan adama kendini övüyor, “İkram edilen domates suyuna krediyi ben verdim. Hatta yanımızdan geçen genç hanım dahil uçakta yolculuk eden 15 kişiye de ben kredi verdim” diyor.

★★★

Sonrasında kredi verdiklerinin resimlerini gösteriyor. Bilmiyor ki cahil, bu aslında bankacılık sırrıdır, söylenmez! Anında işten kovulur, dava açılır. Hadi reklamdır diyelim, uzatmayalım geçelim.

“Siz ne iş yapıyorsunuz?” sorusuna istinaden konuşma sırası yanında oturan adama geliyor. O da uçtukları uçağa, uçağın indiği havalimanlarına, yollara, üçüncü köprüye kredi verdiklerini anlatıp sanki kendi cebinden veriyormuş gibi genç adamı yerin dibine sokuyor.

Evet, Ziraat” diyerek de son darbeyi vuruyor. Vay be!

Reklam bundan ibaret!

★★★

İyi de Ziraat Bankası, kamu bankası... İhtisas bankacılığı yapması gerekmiyor mu? Kuruluş amacı, adından da anlaşılacağı üzere ziraat ile uğraşan çiftçimizin kredi ihtiyaçlarını karşılayıp onları ezdirmemek, daha da iyi duruma gelmelerini sağlamak değil mi?

Asli görevini yapmayıp, elinde tuttuğu kaynağı, büyük ihaleleri kapan holdinglere kredi verip, bunu reklam etmesi ne derece doğru? Yanlış anlamayın, reklamda terslik yok. Hakikaten de durum böyle!

★★★

Halbuki uçakta bulunan 15 kişiye kredi vermesi gereken Ziraat... Öncelikle de tarım ürünü olan domatesin suyuna... Büyük projelere kredi vermesi gereken ise özel bankalar...

Ziraat Bankası ile ilgili telefon kayıtlarında ortaya dökülen gerçek, yüzer milyon dolarlık kredilerin ahbap çavuş ilişkisi dahilinde havalarda uçuştuğuydu...

★★★

Ziraat Bankası’nın küçük çiftçi yerine büyük sermayeyi destekleme stratejisine yıllar önce geçtiği görünen bir gerçek.

Logosunda “başak” var lakin reklam filmi içinde bir tane çiftçi yok. Gerçekçi yaklaşmışlar. Ziraat’in tarıma hayrı yok.

★★★

Görünen o ki, bu iktidar döneminde bankanın şaftı kaymış, kendine bambaşka bir ihtisas kolu edinmiş. Bana, “Şaftı kaymayan kurum mu kaldı ki?” diye sorarsanız, ona cevabım yok işte!

Ülkede bir sorun yok! Normalde kapıya koyacağınız adamlara vermişler yetkiyi, dibe çekiyorlar ülkeyi... Yoksa mis gibi... Elbet bitecek bu saltanatın da devri...


Kanalı kazacak keriz var mı?


Parasızlıktan bu kriz ortamında biraz olsun nefes aldıran “kısa çalışma ödeneği” sonlandırıldı. Esnaf, işçi, serbest meslek erbabı, kredi borçlusu, yüzbinlerce vatandaş hop oturup kalkıyor. Bunlar Kanal İstanbul derdinde...

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı, projede yapım çalışmalarının başlamasına çok kısa zaman kaldığını açıkladı.

★★★

Acil ya... Hızlı hızlı AKP tarafından Meclis’e “turizm torbası” sunuldu... İçinden Kanal İstanbul’a “yat limanları” yapılması için arsa tahsisleri çıktı. Yangından mal kaçırıldı!

Basit bir soruya birlikte cevap arayalım. Bir ülkenin ekonomisini nasıl çökertirsin? Ona aslında ihtiyacı olmadığı şeyleri satar veya projeleri yaptırırsın. Ta ki limitlerinin dibine kadar borçlanana dek...

★★★

Örnek hazır; Kanal İstanbul gibi getirisi olmayacak projelere milyarlarca dolar akıtırsın... İşi yapanlar zengin olur. Ülke kaynaklarını boş yere heba ettiği için fakirleşir...

Ne kazanılacağını söyleyeyim; Rant! Başka da hiçbir şey kazanamazsın... Ne gemileri parası karşılığı oradan geçirebilirsin, ne de paranı kurtarabilirsin. Her yıl vatandaşın milyonlarca doları bakımına gider.

★★★

Her şeyde “bir hayır vardır” derler... Belki de Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ekonomik kriz Allah’ın bir lütfu... Bu krizin en büyük artısı bu oldu. Para olsaydı kazmaya başlamışlardı çoktan Kanal İstanbul’u...

Peki, para nereden bulunacak? Senden benden aktarılacak! Zamlar gelmeye başladı bile... Yeni vergiler koyarlar doldururlar kasayı... Fakir fukara acısından ölse de kazarız biz kanalı...

★★★

Ben AKP’yim... Kanalın altına tünel, üstüne köprü yaparım. Darphane gibi para basarım. Yandaşları da biraz sularım. Üstüne geçiş garantisi koyarım. Müteahhidime arka çıkarım.

İklim, habitat, ekosistem, flora, fauna, Montrö Sözleşmesi, ulusal güvenlik, kara lojistiği, jeostrateji, deprem falan bunlar da neymiş ki... Ver parayı gör kanalı...

★★★

İktidar ortağı Bahçeli bile Kanal İstanbul için; “Bu soygun düzenini çılgınca sürdürecek bir projedir” demişti. Çok hızlı döndü, seçmenleri ona yetişemedi! Aşk her şeyi affeder mi?

Kamu bankaları destekli meşhur beşli müteahhit grubu ya da Katar sermayesi dışında bu işe kimse kuruş yatırmaz.

Ya iktidar değişirse? Kamu bankaları da kaynağı keserse? Yaş iş olduğunu birisi onlara söylese keşke... Mahkeme mahkeme yıllarca sürünmese...

★★★

Diyorlar ki; “7 yıl sürecek inşaatın maliyeti 75 milyar lira... Projenin tamamlanmasıyla ilk 10 yılda 182 milyar lira gelir elde edileceği düşünülüyor.”

Kahvedeki dayı muhabbeti... “Geçen balık başına da 5 lira kazansa, iyi para” tadında... Hesabı yapan arkadaş harcanıyor buralarda!

Ha, utanmadan “Hesabı ben yaptım” diyebilecek biri varsa bizzat tanımak isterim. Arkasından konuşmak olmaz, direkt yüzüne “ahmak” diyeyim...