Karacaoğlan’dan iyi anlatacak değilim; “Yaz gelir de Arap atlar yarışır/Bayram gelir kanlı kinli barışır...” 

Bayram geldi.

Korkuyla geldi.

Mesafeli...

Bir hayli buruk...

Belki de çok azımız “Ramazan ayında bir bakkala gidip bir borç defterinin bir sayfasını kapatıp, ismini vermeden, iz bırakmadan, yüzünü de görmediği borçlu, yoksul aileyi sevindirdi” ama bir çoğumuz virüs korkusu yüzünden “bayram ziyaretlerini” gelecek günlere erteledi.

Yüz yüze yapmayacak.

Mesafeli olacak.

Görüntülü telefonla...

Zaten cüzdanının gücüne göre bayram şekerleri ile çikolata ya da baklava almak isteyenler, internetten kapıya teslim istediler. Muhtemelen büyük çoğunluk, şehirden köye, kentten kasabaya “bayram ziyaretine” de gitmeyecek ve böylece “bu bayramın kaza bilançosunda” muhtemelen; otobüs TIR’la çarpışmayacak, otomobil uçuruma yuvarlanmayacak, “bayram ziyaretinde yüzlerce ölü...” haberleri duymayacağız.

Çoğunluk aslında uydu.

Tam kapandı.

Kongre seviciler uymadı.

Kibirliler.

Şişmiş ego sahipleri.

İktidar elitleri...

Onlar uymadılar.

Hem aşısız bıraktılar.

Hem kötü örnek oldular.

Ama bugün bayram.

Bağışla!

Fakat unutma!

★★★

İnsanoğlu, bayramları baklava yemek, şeker ve çikolata atıştırmak için değil içinde ve dışında biriken zehirlerden arınmak için kutluyor olmalı.

Bayramda benlik gider.

Gürültü sonlanır.

Bağırtı ve suçlama.

Yalan ve iftira.

Bayramda sonlanır.

Gelenek şöyle söylüyor: Bayramda benliğin, egonu, gürültünün, patırtının yerini sessizlik, huzur, dostluk, kardeşlik alır. Bize kötülük yapmış birine verebileceğimiz en iyi karşılık; bayramda o kötülüğü unutmak olmalı diye öğütlenir. Bayramlar, “başkalarına kulak vermek, onları dinlemek, sevinçlerini paylaşmak için” bulunmuş olmalı.

Paylaşmıyorsan!

Ramazan ne için!

Bayram ne için!

★★★

Herkesin bir öyküsü var, herkesin öyküsü kendisi için önemli. Bayramlar, başkalarının öyküsünün de tadını çıkarma, yepyeni hayatları başlatma, yürekleri ve bedenleri güçlendirme günleri olmalı.

Olmayacaksa!

Bayram ne için!

Olduğun gibi görün.

Ve göründüğün gibi ol.

Sevmiyorsan.

Sever gibi yapma.

Yalana batma.

Çalım atma.

Tafra savurma.

Hükmetmeye kalkma.

Asla insanları yargılama. Çünkü insanları yargıladığın zaman onları sevmeye zaman kalmıyor. Zaman bayram öncesi günlerin patırtısı, gürültüsü, çekişmesi, zehirli dili ile zaten her gün eriyip, bitip, tükenip gidiyor.

Bugün Bayram!

50 yıl öncesinin gazete yazarları bayramlarda köşelerine şu cümleleri koyarlardı: “Aşkın ve inancın, yardıma, bakıma, sevgiye, desteğe, korumaya ihtiyacı kesintisiz ve sürekli vardır. Ve ben düşünüyorum ki, bayram günlerinde yaşayacağımız en yüksek duygu dürüstlük

olmadır. Yıllar geçiyor. Geçecek. Bayramlar geliyor. Gelecek. Sabırlı, sevecen ol. Erdemini yitirme.”

Evet, eski yazarlar bu tip bayram yazılarını, okurlarını hoş kılmak için yazıyorlardı.

Bayramınız kutlu olsun.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Bayram bahşişi!


Padişahlık döneminde eski bayramlarda bir şair “Bayramiye” adı altında bir kaside yazar, devrin padişahına, sadrazama; “Tutsun cihânı debdebe-i tabl-ı haşmetin” diye seslenirmiş. Bu şair hemen bayram beklenmeden arife günü Saray’a davet edilir, kasidesindeki yağlama oranının gücüne göre bir kese, iki kese, üç kese altınla memnun edilirmiş. Kese altın, “bayram bahşişi” yerine geçermiş. Şimdi padişahlık yok ama var gibi yapılıyor ve Saray için övgü yazmaya niyetli olanlar da bir ilham perisi, belirtisi, dürtüsü ve bahşişi göremeden mi yazıyorlar?