Herkesin yatağında uyurken başını koyacağı, sandalyede, sedirde otururken sırtını dayayacağı bir yastığı vardır. Her yastık sahibine göre şişinir. İki yakası bir araya gelmeyenin yastığını kaldır bak, altı boş. Birikimi olanların yastıklarının ise altı üstünden değerli!

Altı boş yastıklar.

Çoğunluk.

Altı dolu yastıklar.

Azınlıkta kaldılar.

İktidar önde gelenleri, sık sık değişen maliye bakanları, yılda 2 kez ekonomik çöküşü durduracak reform paketi hazırlayan yüksek bürokratlar, “altı dolu yastık sahiplerini” saygı ve selamda önceliğe alıyorlar ve “çözün yastık altını... dolarınızı, altınınızı yastık altından çıkarın...” diye rica, minnet, yalvar, yakar oluyorlar.

İktidar zorda.

Doları tutamıyor.

Faiz yükseltiyor.

Dolar yine yukarı.

TCMB Başkanı kovuyor.

Dolar iyice yukarı.

Maliye bakanı değiştiriyor.

Dolar hep yukarı.

Adalet, hukuk, vicdan, ahlak yere çakılıp dolar yukarı gittikçe fiyatlar çıldırıyor, yoksulluk hızlanıyor, gelir uçurumu açılıyor, ekonomik çöküş hızlanıyor.

İktidar yalvarıyor.

Çözün yastık altını.

Çıkarın dolarları!

★★★

Dinleyen olmadı.

Çözülmüyor yastık altı.

Ekonomi Profesörü Esfender Korkmaz, dünya devi 2 sigorta şirketinin raporlarını inceleyerek; yeni kıyaslamalı bilgiyi dün şöyle yazdı: Gelişmekte olan ülkeler içinde “Türkiye iflas şampiyonu” oldu. Şirketleri ile esnafının en çok iflas ettiği ülkeyiz.

2020 Çin:

Milli geliri:

14.4 trilyon dolar.

İflas eden firma:

14.000.

2020 Türkiye:

Milli geliri:

717 milyar dolar.

İflas eden firma:

15.400.

Türkiye’de “yastık altını açın” diye halka çağrı yapan iktidar “şehir hastaneleri üzerinden müteahhitlere ödenen milyarları” gizleme kararı aldı. Dün haber şöyle duyuruldu: Sağlık Bakanlığı 2021 yılı mali tablolarında “şehir hastanelerinin kira ve hizmet bedelleri için ödenen tutarlara yer vermekten” vazgeçti.

Yani gizlendi.

★★★

Model bulduk demişlerdi.

Devlet hastanelerini kapatıp, hazine arazilerini vererek müteahhitlere şehre uzak yeni hastaneler yaptırdılar. Bu hastaneleri devlet hasta garantisi verip kiraladı ve hastane dolsun dolmasın “belirlenen yıllık yüksek bedeli” ödemeye başladı. 2020 yılında  hastanelerinin sahibi müteahhitlere 8.7 milyar TL ödendi, bu yıl 16.392 milyar TL ödeneceği hesaplanıyordu.

Şimdi bu gizlenecekmiş.

Neden acaba?

Vatandaş bilmesin.

Bilirse üzerinde düşünür.

Düşününce uyanır.

Model:

Kesintisiz uyutma.

Çöz yastık altını.

Ben harcayayım.

Sen görme.

Ben gizleyeyim.

★★★

20 yıllık model; “yüksek faiz- yüksek enflasyon- yüksek dolar” sarmalıyla geldi ve sonunda “olanı biteni gizleme” duvarına dayandı. Dar gelirliler, az gelirliler, ücretle çalışanlar, işsizler, krize borçlu girmişler, korona salgınına işsiz yakalananlar, salgın sırasında işleri bozulup iflas eden dükkan sahipleri, kredi kartı borcuyla yaşamaya mahkum olanlar tarlasında, serasında ekim yapıp elde ettiği geliri gübre- mazot- tarım ilacı giderini karşılayamayanlar, doğalgaz ve elektrik faturası şişmesi altında sıkıntıya düşenler, maaşları enflasyon altında eriyip yetersiz kalan emekliler, işçiler özetle yastık altları boş olanlar,  sarılacak yeni bir dal arar oldular.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



“Bize darbe yapacaklar” propagandası tutmadı!


Tutmadı çünkü yeni bir söylem değil. Örneğin eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “27 Mayıs darbesini yazdığı yeni kitabını” anlatırken “Menderes erken seçim yapsaydı 27 Mayıs darbesi olmazdı” dediğinde de yine iktidar sözcüleri “vesayet özlemi, darbe niyeti” diye günlerce konuşmuşlar, fakat halk bu suçlamaya ilgi göstermemişti. CHP Milletvekili Ali Mahir Başarır, Tank- Palet Fabrikası’nın KATAR ortaklığı şirkete devrini eleştirirken söylediği bir cümle (ertesi gün düzeltmesine rağmen) yine “darbe istiyor...” diye suçlanmış ama o da tutmamıştı. Bir başka örnek Anayasa Mahkemesi’nin üyesi Engin Yıldırım örneğiydi. İktidarın ve sözcülerinin Anayasa Mahkemesi’ni eleştirdikleri günlerde Engin Yıldırım, mahkeme binasının gece ışıkları yanarken fotoğrafını yayımlayıp altına “Işıklar yanıyor” diye yazınca da günlerce “darbe istiyor...” diye hücuma uğramıştı ama halk suçlamayı ciddiye almamıştı.  Askeri darbeler üzerine kitapları olan gazeteci Fikret Bila dün köşesinde; “Türkiye’de darbeler nedeniyle en ağır bedeli hep sol ve CHP ödemiştir. Askeri darbelere açıktan karşı çıkan da CHP liderleridir. 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de darbelere direndiği için en fazla cezaevine giren lider Bülent Ecevit olmuştur. Bu gerçekler ortada dururken, CHP’yi muhtıra vermekle, darbecilikle, darbe çağrısı yapmakla suçlamak karşılık bulacak bir çaba değildir” diye yazdı.