Beraber yürümüşlerdi.

Lidere bağlıydılar.

Susmuşlar.

Kusurları görmemişler.

Kabahatleri örtmüşler.

Sıkı biat etmişlerdi.

Umut bitti.

Bağlılık da bitti.

“En son umut ölür” diyen bir atasözü var. Dün gazetelerin birinci sayfaları “umutlarını öldürdükleri için gemiden ayrıldıklarını ilan edenlerin” haberleriyle doluydu: Esra Yılmaz Ankara’da Mamak Belediyesi’nde AKP’li kadın Meclis üyesi, 9 yıllık başkan vekiliydi.

Yolsuzluğu gördü.

Partisini uyardı.

Dinlemediler.

“Mızrak çuvala sığmıyor. Yolsuzluk var” dedi, istifa etti. Şunları söyledi: “...ben sizi belediyedeki akraba çetelerinizle, maşalarınızla, teşkilattan üstün iş adamlarınızla baş başa bırakıyorum... Bir kadın ve anne olarak hakkımı helal etmiyorum...”

★★★

Partili genç kadının söyledikleri sadece bir kentin ilçesindeki “hırsızlık ve çürümeyi” dile getirmek değil 19 yıllık iktidarın “öldürücü günahını” sergileyip gemideki herkesi uyanmaya çağırmaktı. Geminin günah yükü 7 koldan büyümüştü:

1. Siyasetten geçinme.

2. Kendini zengin etme.

3. Torpil ve kayırma.

4. Yeme ve yedirme.

5. Kibre saplanış.

6. Ülküsünü yitirme.

7. Onurunu kaybetme.

Kızgın fırınlardan geçirilme acısı veren olaylar yaşanıyordu: 19 yıldır beraber yürüdükleri Sedat Peker, Ankara’da bir siyasetçiye her ay 10 bin dolar para gönderiyormuş. Bunu Peker değil, İçişleri Bakanı TV’de 20 milyon insanın izlediği oturumda açıkladı.

Kim bu siyasetçi?

Bakan söylemiyor.

Örtmeye niyetliler.

PEKER’den yemlenen “bu siyasetçi kimse...” savcılığa verip, yakalatıp, yargı yoluyla hesap sorma sorumluluğu duyması gereken Bakan’ın kendisi olmalıydı. Aylık 10 bin doların karşılığında PEKER’e hangi devlet imtiyazlarının sunulduğunu kalem kalem topluma duyurması gereken de Bakan, Meclis Başkanı ve Parti Başkanı üçü birlikte olmalıydı.

Göze alamadılar.

Açıklayamadılar.

İktidar partisine 19 yıldır omuz veren alt kadro; “Mafyadan maaşlı siyasetçinin kim olduğunu” ve bağlantılarının devlet üst kademesinde kimlere kadar ulaştığını Bakan’dan, Meclis Başkanı’ndan, Parti Genel Başkanı’ndan değil PEKER’den öğrenecekler. Hiçbir siyaset gemisi, en biatçı denizde bile bu günah yükünü taşıyamaz.

Gemi batıyor.

★★★

Bursa, Türkiye’nin önde gelen kentlerinden biri... Ülkenin göz bebeği... Sanayi, tarım, turizm, sanat, edebiyat, kültür, tarih kenti... 19 yıldır iktidar partisinin kalesi... Böyle bir kentte 17 yıl AKP il başkanlığı dahil üst düzey görevler yüklenmiş Sedat Yalçın da istifa etti.

Şunları söyledi:

“Partinin eski halinin kalmadığını görüyorum. Donanımlı isimler dışarı atıldı. Her alanda liyakatten kaçış var. Belli kesim Tayyip Bey’i sevdiği için oy veriyor ama Bursa Merkez’de parti sıfır.”

Yavaş, yavaş...

Bir daha okuyun.

Ne diyor?

“Parti sıfır...”

Parti sıfırsa lider de sıfır.

Tayyip Reis’in gemisi battı.

★★★

Henüz mürekkebi kurumadı, geçen haftanın haberiydi: Rize’nin yol üst geçitlerine “Burası Rize, söz söyletmeyiz Reis’e...” yazıları asmışlardı. Rize’nin Pazar İlçesi AKP’li Belediye Meclis Üyesi Mehmet Engin de “Belediye binası tabelasından T.C. yazısı silindi. Yeniden T.C. yazılı tabela asılsın diye iki kez önerge verdim, asmadılar” diyerek AKP’den istifa etti. Geçen haftanın bir başka haberi de şuydu: Muğla’nın Bodrum İlçesi’ne bağlı Mumcular Mahallesi’nde yaşayan ve önce MHP’den iki dönem ve sonra AKP’den bir dönem Mumcular Belediye Başkanlığı yapan Kazım Avcı da “Benim için AK Parti, artık AK değildir” diyerek partisinden istifa etti. “Dindar insan, Allah’tan korkar, yolsuzluk yapmaz” inancında olanlar da gördükleri karşısında hayatlarının şokuna uğradılar.

Bunlar alt kadrolar.

Umutları öldü.

Gemiyi terk ediyorlar.

19 yıllık gemi battı.