Rize İkizdere’nin gün görmüş kadınları ile erkekleri kendilerini kestane ağaçlarına bağladılar. Anlayana; “Türkiye’yi kuruttunuz. Bu kafayla siz Rize İkizdere’yi de kurutur, İşkencedere Vadisi’ni de soldurursunuz ” uyarısı yaptılar.

Bu ormana...

Bu zümrüt doğaya...

Bu benzersiz vadiye...

Aynı gözle ve aynı yürekle bakabilme çağrısı yaptılar. Kadınların ellerinde büyük harflerle ve çok düzgün bir kalemden çıkmış “ÇAY MI? TAŞ MI?” ve “DİNAMİT PATLAMASI MI? KUŞ SESİ Mİ?” pankartları vardı.

Jandarmayı alıp gelmişlerdi. Gelenler TAŞ seviciydiler, ağaçların boynunu vuracak, vadiyi dinamitle patlatacaklardı.

TAŞ Ocağı açacaklardı.

13.5 hektar içinde 20 milyon metreküp taşı, kesip, yontup liman yapacak; böylelikle en kolay yoldan liman maliyetini en ucuza getireceklerdi. Kafa buydu; Rize İkizdere’de İşkencedere Vadisi’nin dünyada eşi benzeri bulunmaz doğasını yok etme pahasına sermaye birikimini hızlandıracaklardı. Bunlar “Tayyip Erdoğan Dönemi Zenginleri” idiler. Taş ocağı açma izni almışlardı. Daha taş ocağını açmadan “kapasite artırımı” başvurusu bile yapmışlardı. Devlet onların arkalarında, iktidar onların yanında, onlar iktidarın içindeydiler.

İkizdereli köylüler!

Bunları tanıyordu.

Onlara 19 yıldır her seçimde oy da vermişlerdi ama “gözlerinin İkizdere’yi kurutacak kadar dönebileceğini” hiç öngörmemişlerdi.

★★★

İş makinaları geldi.

Yeşile saldıracaklardı.

Rize köylüleri ayaklandı.

Erkekler ağaçların dallarına çıkıp bu benzersiz vaadinin kuşları; dik kuyruk, yalı çapkını, tepeli, kerkenez, gülen sumru, saz bülbülü, şahin, kartal (49 kuş türü yaşıyor burada) gibi tünediler ve jandarma komutanına “Komutan cevap ver... Ben ağaç üstündeyken sen nasıl bu ağaçların kesilmesine izin vereceksin” diye diklendiler. Kadınlar da; köknar, ladin, sarıçam, sedir, kayın, meşe, ıhlamur, kara ağaç, gürgen, karayemiş, kocayemiş, akasya, tungel (muşmula) yabani fındık, hurma, her çeşit armut, vişne, kızılcık, gülgülü kiraz ve bu ağaç örtüsünün yanlarında yörelerinde yüz bin yıldır beraber yaşayan; yabani açelya, orman gülü, civan perçemi, acı yavşan, geven, güzel avrat otu, ayı çileği, Anadolu şimşiri, safran, acı çiğdem, sıklemen, dağ sarımsağı, Karadeniz defnesi, kardelen, böğürtlen, kuş hurma, komar (dağ lalesi), yabani leylak, peygamber çiçeği, horoz gözü, ak çiçek, bahar dalı, gelin parmağı, Kafkas hanımeli, Anadolu hezaranı, kedi otu, mavi meyveli ayı üzümü (71 endemik bitki yaşıyor bu vadide) çiçek denizini korumak için kendilerini ağaçlara zincirlediler.

Kadınlar!

Taş sevicilere seslendiler.

Susmuyoruz.

Korkmuyoruz.

İtaat etmiyoruz.

Kadınlar da dik durdular.

İkizdere ile İşkencedere Vadisi’nin zümrüt yeşili bağışlayıcı kucağında ağaçlarla, çiçeklerle, kuşlarla birlikte binlerce yıldır beraber yaşayan geyik ceylan, boz ayı, kurtlar, tilkiler, çakallar, yaban domuzları, kirpiler, kertenkeleler, sincaplar, karıncalar ile bu tabiatın çiçek özünden anzer balı ile acı balı yapan arılar; “susmuyoruz- korkmuyoruz- itaat etmiyoruz” diye diklenen kadınların yanında durdular.

★★★

Taş seviciler.

Sermaye biriktiriciler.

Yeni zenginler.

İktidar işbirlikçileri.

İkizdereli köylülerin uyanışını ve bu zümrüt doğanın haykırışını hiç anlayamadılar, zerre algılayamadılar. Sandık günü gelince İkizderelilerin “Türkiye’yi kuruttunuz... Bu kafayla İkizdereyi’de kurutacaksınız...” tokadını yiyecekler.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Ayasofya Baş İmamı’nın pamuğu!


Cumhurbaşkanı Eşi Emine Erdoğan’ın makamı Gümrükler Genel Müdürlüğü’ne “Ruhsar Pekcan diye biri var; Emine Erdoğan’ın yakını olduğunu söyleyerek gümrüklerden vergi ödemeden eşya sokuyor” diye özetlenen bir uyarı yaptı. Uyarıdan 20 ay sonra Ruhsar Pekcan, gümrüklerden ve ticaretten sorumlu bakan yapıldı. Bakan olarak atanınca ticaretten çekilmesi, şirketini kayyuma vermesi siyasi gelenek ve rekabet hukukun gereğiydi. Bütün medeni ve ileri ülkelerin bakanları bunu yapıyor. Yapmadı. Eşiyle birlikte şirketini çalıştırmaya devam etti. Kendi bakanlığına kendi şirketinden dezenfektan sattı. Ucuza sattım dedi. Ucuza değil pahalıya sattığı ortaya çıktı. Hem ticaret ve hem gümrük bakanıydı. Ürettiği deterjana gümrüklerde “vergi avantajı” sağlandığı da tespit edildi. Bakanın deterjanına gümrüklerde yüzde 8 KDV, diğer firma deterjanlarından yüzde 18 KDV alındı. Bakan olup kendine danışman seçtiği kişiye aynı zamanda şirketinin bayiliğini verdiği iddiası ortaya atıldı. İddialar doğruysa; Bakanın diğer bir şirketi de Çin’den boru ithal etti. Boru ithalatında da vergi indirildi. Bunları muhalefet milletvekilleri Meclis’te söylediler. Bizim gazetenin yazarları (İsmail Saymaz- Serpil Yılmaz- Çiğdem Toker ve ODATV’den Can Özçelik) dört koldan yazdılar. Bakanı atayanlar ise susuyor. Kulaklara pamuk tıkandı. Ayasofya eski Baş İmamı, “kaliteli pamuk hazırladım” diyor. Acaba bu kaliteli pamuğun bir miktarı da kulaklar tıkansın diye mi kullanılıyor.