Esnafların Başkanı, “durumun iyi olmadığını söylemeye cesaret edemem” diye özetleyeceğim, açıklamasını yaptı.

Esnaf korkutuyorlar.

Büfe bile korkutuyorlar.

Yoksul vatandaşın ucuz diye kuyruğa girdiği Halk Ekmek büfesini yaktılar. Büfeyi yakarak aslında Belediye Başkanına “seni de yakarız...” demeye getiriyorlar. Korkutmaya gazetecilerden başlamışlardı. Döverek, kafa yararak, kemik kırarak, çene dağıtarak, 15 kişiyle saldırıp evinin kapısı önlerinde hastanelik ediyorlar.

Kim merak etti...

Kim soru sordu...

Kim açıklama istedi...

Kim açıklık bekledi...

Kim ikna olmadı...

İş adamlarını...

İşçi liderlerini....

Çiftçi temsilcilerini...

Açık açık korkutuyorlar.

Hakimleri...

Valileri...

Bürokratları...

Gizli korkutuyorlar.

★★★

En son okumuşları da korkuttular. Okumuşlardan bir grup akademisyen iktidar uydusu haline getirilen Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) açıkladığı “aylık enflasyon oranlarına” güvenmeyip kendileri ENAG (Enflasyonu Araştırma Grubu) adıyla, devletten para, pul, makam, ikinci, üçüncü koltuk, Kardemir’de ayda 39 bin TL maaşla yemlik istemeden gönüllü sivil bir örgütlenmeye gitmişler. Her ay fiyatların ne kadar fırladığını bulup açıklıyorlar. Amaçları gerçeğin ortaya çıkmasına hizmet...

Sen misin doğrucu!

Soruştururuz dediler.

Soruşturma korkusu!

Seni ezerim!

Ülkemizin bu hali; 1920- 1940’lu yılların Avrupası’nda çoğu seçilerek gelen fakat “korkutarak yöneten” liderlerin dönemine benziyor. İtalya’da Benito Mussolini, Macaristan’da Amiral Horty, Polonya’da General Pilsudski, Litvanya’da Anatas Smetona, Arnavutluk’ta Ahmet Zogo, Portekiz’de Antonio Salazar, Rusya’da Josef Stalin, Bulgaristan’da Velçev- Giorgiev, Yunanistan’da General Metaksas, Romanya’da Zelea Codreanu ve Almanya’da Adolf Hitler dönemi, “iktidarım ezerim korkusu” yaratarak yönettiler. Hepsi o yıllarda “yarı tanrı liderli- tek partili- diktatör-otoriter” ülkelerin; “devletin gücüyle kötülük yaparak korkutan liderleri” olarak tarihin çöplüğüne gittiler.

Fiyatları korkutamadılar.

“Hiper enflasyon” patladı.

Hiper enflasyon: Bir bavul dolusu para götürüyorsun, bir demet maydanoz alabiliyorsun durumudur.

★★★

Ağzımdan yel alsın!

Türkiye, hiper enflasyon belirtileri göstermeye doğru gidiyor. Şu anda Türkiye’de derin yoksulluğa düşmüş bir kesim var ki, onlar “hiper enflasyon yıkıcılığını” yaşıyorlar. Çünkü gelirleri, fiyatları aşırı artan ürünleri almaya yetişemiyor. Tüketici Hakları Derneği’nin araştırmasına göre, yoksulların yüzde 5.2’si zeytin, yüzde 6.4’ü beyaz peynir, yüzde 22.7’si süt, yüzde 4.3’ü yoğurt alamaz durumda, yüzde 77’si ayda bir kez olsun tereyağı yiyemiyor, yüzde 12’si kuru fasulyeyi, yüzde 9’u nohut düzenli satın alamıyor. Yoksulların yüzde 84’ü haftada en az birden fazla günü makarna ve yüzde 75’i de bulgur ile geçirmekteler. (Erdoğan Süzer’in haberi)

Fiyatlar patladı.

Yoksulluk yapışkan oldu.

Bu yazının demek istediği şu: Araştıran, bulan, açıklayan okumuşları ve yoksula ekmek satan büfeyi korkutuyorsunuz.

Yiğitseniz fiyatları korkutun.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Necip Fazıl mezarından kalksa!


Necip Fazıl, gerçekte kendini bağlı hissettiği görüşün, anlayışın, inanışın ve grubun çıkarcı özdeyişlerinden şiirler yazdı. İktidarın önde gelenleri Necip Fazıl’ı ideolog ilan etti ve onun şiirlerini her fırsatta, her kongrede, her meydan mitinginde tekrarladılar. “Sakarya Türküsü” adlı şiirinde en severek okudukları; “Vicdan azabına eş kayna Sakarya/ Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” mısraları oldu. Şimdi “aşıyı turist için vuracağız- kapanmayı turist için yapacağız...” diye yabancı turiste gel gel yapıyorlar. Kendi yurdunda vatandaş turistin yanında garip, öz vatanında turiste parya durumuna indirildi. İktidarı en yürekten uzunca süre destekleyen Sezen Aksu dayanamadı, Rize İkizdere’de “taş ocağı açma” üzerine “Bizim iktidarlara verdiğimiz geçici yetki, yaşam alanlarımız ve hayatlarımız elimizden alınsın diye değil” dedi. Necip Fazıl, mezarından kalksa ne derdi?