İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelmişti. Türkiye’yi o yıllarda yönetenler, “İstiklali tam bir vatanı” kurabilmek için Müdafaa Ekonomisi Savaşı” ilan etmişlerdi. Dönemin Cumhurbaşkanı ve Lozan Kahramanı İsmet İnönü; “Bir milletin her şeyden evvel müsellem olan (doğruluğu kesin olan) asla tereddüt götürmeyen hakkı, yaşamak hakkı ve müdafaa hakkıdır” diyerek vatandaşları Müdafaa Ekonomisi Seferberliği’ne omuz vermeye” çağırıyordu. Dönemin Kadro Dergisi yazarlarından İsmail Hüsrev Tokin, “Müdafaa Ekonomisi” adıyla bir kitap da yazdı. 1940 yılı basımı olan ve o yıllarda uygulanan tam bağımsızlık (istiklali tam) stratejisini anlatan bu kitabı bulup okuyabilirsiniz.

Yüksek özveri.

Denk bütçe.

Sıfır israf.

Sıfır dış borç.

Yerli üretim.

Milli seferberlik.

Tam bağımsızlık.

Ekmek karne ile dağıtılmıştı ama İkinci Dünya Savaşı bittiği zaman Türk Lirası en değerli paralar içinde parmakla gösteriliyordu. Ve “Yerli malı Türkün malı her Türk onu kullanmalı” seferberliği de tutmuştu. Türkiye tek bir dolar ya da sterlin dış borç almadan ve TL’nin değerini düşürmeden yüksek ekonomik büyümeyi gerçekleştirmiş, ikinci sanayi devrimi ürünü fabrikaları kurmuştu. Türk çiftçisi köylü çarıktan kurtulmuş Beykoz ayakkabısı giyiyordu. Sümerbank basması gururumuzdu.

HHH

Bakanlar.

Bakanlıklar.

Bütün kurumlar.

Başta Diyanet 1940’lı yılında başlatılan “Müdafaa Ekonomisi Seferberliği’ne” destek veriyor; bütçeler sınırlı tutuluyor, tek kuruş israf yapılmıyor, devlet içinde rüşvet ve soyguna asla göz yumulmuyordu. Bu kadar yıl geçmiş; bugün bu bilgileri şunun için yazma ve hatırlatma ihtiyacı duydum: Meclis’te Bütçe Komisyon’unda önceki gün Cumhurbaşkanlığı bütçesi görüşülürken Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay bir sunum yaptı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesi’ndeki artışları yıllar itibarıyla seslendirdi.

Diyanet Bütçesi.

2020 kesin hesap gideri:

10 milyar 900 milyon TL.

2021 ödeneği:

12 milyar 900 milyon TL.

2022 bütçe teklifi:

16 milyar 98 milyon TL.

Artış: yüzde 24.

HHH

Bu kadar yüksek artışa rağmen ve Cumhurbaşkanı, yumurta kapıya dayandığı yani “döviz bittiği” için mecburen “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” seferberliği ilan ettiği gün Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “dev bütçeyi az bulduğunu” dile getirdi.

“Yetmiyor...” diyor.

Daha fazla istiyor.

Şunları söylüyor:

“Bizim bütçemiz devlet kurumu olduğumuz için ve çalışanlar da devlet memuru olduğu için bütçemizin yüzde 96’sı maaşlara, personel masrafına gidiyor. Geriye kalıyor yüzde 4.0, yüzde 4 ile biz planladığımız hizmetlerin yarısını bile yapamıyoruz. Bizim personel sayımız fazla. 130 bin 640 kadar personelimiz var. Buna rağmen bizim şu an 15 bin imam ve müezzine, 9 bin de Kuran kursu öğretmenine daha ihtiyacımız var... İllerden, ilçelerden, köylerden “imam yok” diye sürekli arıyorlar...”

Evet tablo bu!

Diyanet Başkanı!

Bütçesi devleşmiş.

Yine yetersiz buluyor.

HHH

Cumhurbaşkanı’nın, eski politikası iflas ettiği için ilan ettiği Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması yani cari açık veren ülkeden cari fazla veren ve dış borca mahkum olmaktan temelli çıkabilmiş” ülke olabilmemiz için 2 kaynaktan can suyu gerekiyor. 1- Fabrikaların ucuz emekle sanayi malı üretim avantajını sürdürmesi... 2- Enflasyonun hiper enflasyona (üç rakamlı) dönüşerek Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nı yarı yolda çökertmemesi... Bunun için de başta Saray olmak üzere tüm bakanlıkların ve onlara bağlı kurumların (Diyanet gibi) harcamalarını kısması, devletin israfı sıfırlaması...

Savaştayız.

Özveri ister.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 130 bin 640 kişiden oluştuğunu söylediği imamların ve Kuran kursu hocalarının bütçeye olan yükünü “sıfıra indiren” bir kararı açıklayabilirdi. Başta Başkanı Ali Erbaş, tüm imamlar, tüm Kuran kursu hocaları, “maaşlarını devletten değil camiye namaza gelen cemaatten alabilecek bir yolu” seçebilirlerdi. Camilerde görünmez bir yere bir kutu koyulur, ibadete gelenler imamların, hocaların, Diyanet işleri Başkanı’nın, yardımcılarının maaşları için bu kutuya para atarlardı. Devletin dine ihtiyacı yok... Din ve diyanet halk için... Halkın, kendi imamının maaşını karşılayacak yol bulunur ve Ekonomik Kurtuluş Savaşı’na böylece omuz verilirdi.

Diyanet akıl edemedi.

Savaşımız var.

Diyanet para az diyor.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Doğruysa: Satışa getiriliyoruz!


Osman Kavala, hapiste tutuluyor. Gerekçesi: Milli değil, yerli değil, seçilmiş hükümetleri pembe devrimlerle deviren Amerikalı para spekülatöre Soros ile yakınlık kurmuş olması. Oysa MİT Yöneticisi Korkut Eken’in açıkladığı bilgiye göre Osman Kavala “savaş uçakları yazılımı üreten firmasını” 4 kat yüksek para (hem de dolar olarak) verdikleri halde ABD’lilere satmadı. 4’te 1 fiyata MİT’in istediği Türk şirketine sattı. Ne oluyor, anlamak zor. Bu açıdan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, resmi törenle ve kırmızı halı serilerek karşılanan Birleşik Arap Emirlikleri Şeyh Prensi’nin aslında bir aracı olduğunu açıkladı. Batılı bir gazetenin yazdığı iddiayı esas olarak yaptığı açıklamada Temel Karamollaoğlu, “Bir batı ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden Aselsan’ı (Milli silah sanayinin önemli devlet kuruluşu) almak istiyor” dedi. Bu iddia doğruysa satışa getiriliyoruz! Tank Palet de Katar’a satılmıştı. Yıllar geçti ortada yerli tank yok.