Aşı geldi, gelemedi. İşsizlik, yoksulluk artıyor. Faiz çıktı, inmiyor. Türkiye ekonomisi ancak dış borç ile büyüyordu, şimdi dış
para bulmak için dünyanın en yüksek faizini
ödeyerek kendini soyduruyor. Yolsuzlukları, eş-dost kayırmalarını, devlet bankasına sahte diplomalı partiliyi yönetici yapmayı; çürümeyi, çöküşü keskin bir eleştiri diliyle kaleme alan gazetecileri ve muhalefet partisi üyelerini hedef gösterip evlerinden çıkarken dövdürtüyorlar.

Savcı tehdit ediliyor.

İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı’ndan kendine ayrıcalık istiyor. Soğan ve patates üreticisinin
elinden kilosu 30-40 kuruşa çıkan ürün çarşıda pazarda kilosu 2-3 liradan satılıyor. Hem üretici batıyor, hem tüketici ütülmekte. Tarım Bakanlığı ise yılbaşında milletvekillerine teki 499 TL olan pahalı kravat hediyesi veriyor. “Milli Eğitim Bakanlığı 8. ve 12. sınıfların, takviye kursu adı altında açılmasına karar verdi. Ben iki çocuk annesiyim; büyük kızım 12, küçük kızımda 8. sınıf öğrencisi ve tam şubat tatili başlayacak derken böyle bir karar alındı. Bu çocukların 13.00- 16.00 saatleri dışında evden çıkmaları yasak. Ama okul sabah 9.00’da başlıyor 15.25’te bitiyor. Bu kadar düşüncesizlik mi olur” diyen anne çözüm istiyor.

Yüzlerce konu var.

Seçim!

Er ya da geç yapılır.

Seçimle gelen.

Seçimle gider.

Türkiye yeni seçtikleri ile yukarıda ucundan kenarından yazdığım ağır sorunları açık- şeffaf- denetlenebilir bir programla çözer. Türkiye krizi aşacak kadroları bulur. Zaten halk, çözümü olanları, demokrasi yoluyla seçer, seçecektir.

HHH

Ancak “bir silahlı iç çatışma çıkmasını arzu edenler mi var” sorusunu sorduracak bir ortama girdik. Ankara’da savcı tehdit edildi. İktidar partisinde politikacılık yapmış şimdi muhalefeti seçmiş bir siyasetçi Selçuk Özdağ evinin önünde ölümle sonuçlanabilecek bir saldırıya hedef oldu. Genelkurmay İstihbarat Eski Başkanı İsmail Hakkı PekinDeniz Adalı’nın yönettiği TV programında (Ulusal Kanal) “Türkiye’de suikast hazırlığı olduğunu” iddia etti ve “Devletin elinde istihbarat var, gerekli hazırlığı yapıyor. Türkiye’de toplumun kanaat önderleri var. O kanaat önderlerine suikast yaparsanız, toplum ister istemez devlete tepki verir” dedi.

Sıradan biri değil.

Askeri istihbaratçı.

İsmail Hakkı Pekin, “Türkiye’de silahlı iç çatışma çıkmasını arzu edenler var” diyeyim de beni ekrana çağıran program yüksek izleyici alsın derdinde değildir.

Kendisini tanımıyorum.

Mutlaka değildir.

★★★

Bir dış küresel güç Türkiye’yi iç silahlı çatışmaya götürecek pusuların kurulmasında yerli işbirlikçileri kullanacak diyen bu söylemin açısından bakarak; TSK Özel Kuvvetler ve Harp Akademisi’nde komutanlık ve öğretim üyeliği yapmış Adnan Tanrıverdi adlı bir emekli generalin (Cumhurbaşkanına başdanışmanlık da yaptı) “Gayrı Nizami Harp ve Suikast Tekniği Kursları” açmasına izin verilmesi nedir diye de sormamız gerekir.

Bir türlü açıklanmadı.

İhtiyaç neden doğdu?

Türkiye’de ordunun ve polisin yani devletin dışında bir özel kurum, kişi, şirketin “harp tekniği ve suikast tekniği kursları” açarak isteyenleri eğitmesine niçin gerek duyuldu?

Nedir bu?

Biri suikast öğrenecek.

Nerede uygulayacak?

Ayrıca sivil insanların mermi sahipliğini özendirme girişimi de oldu. Elinde ruhsatlı silahları olanların yılda 200 mermi edinme hakları vardı, bu hak yılda 1000 mermiye çıkarıldı. Bir sivil insan, kendisinin ve ailesinin hayati tehlikesi vardır, ruhsatlı silah alıyor. 200 de mermi veriliyor. Tamam da, bu sivil insanın 1000 mermi sahibi yapılmasına ihtiyaç nereden doğdu? Silahlı sivillerin elinde şu anda kaç milyon mermi var?

Sivil mermi severlik?

Nedendir?

★★★

Geçen gün CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Meclis’te askeri araç üstünde Rabia işareti yapan asker fotoğrafı göstererek, “Ordunun parti ordusu, polisin parti emniyet gücü haline getirildiğini” iddia etti. TV programcısı Zafer Arapkirli’ye konuk olan (KRT TV) emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk de “Ordunun elindeki silahların polise devredilebilmesi için çıkarılan son genelge ile neyin amaçlandığının” bir değerlendirmesini yaptı ve “Polis, ordunun elindeki  silah sistemlerini devralıp ne yapacak, nerede nasıl kullanacak açıklanması gerekir” dedi.

Ne oluyor?

Belalı bir döneme kapı mı aralanıyor? Kanlı bir döneme Türkiye’yi çekmek isteyen bir küresel gücün pususuna kimler yerli işbirlikçi oluyor?

Hangisi?