Merkez Bankası Başkanı ve Para Kurulu üyeleri, faizi indirdiler. Koltuklar kurtuldu. Türkiye’de koltukları Cumhurbaşkanı ve parti başkanı veriyor. Faizin inmesini de Cumhurbaşkanı ve parti başkanı istiyordu. Faiz inmeseydi, onlar koltuklarından düşürülecek yani atılacaklardı. Bir önceki Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal, bu yüzden gece vakti gönderilmişti.

Faiz yine indi.

Dolar da fırladı.

Fiyatlar zaten ateşti.

Yeniden ateşlenecek.

Faiz insin ya da çıksın peşinde değilim. Bütün vatandaşlar gibi ben de tutarlılık arıyorum. İndiriyorsun, ne elde ediyorsun? Elle tutulur bir fayda gösterebilmiş olsa “haklı” diyeceğiz. 200 milyar doları geçti diye övündüğü ihracat mallarının üretiminde yüzde 70- 80 ithal malı kullanılıyor. İthalata göbeğinden bağlı ihracat modeli kuruldu. Tüm ekonomik üretimde ise ithal girdi oranı yüzde 40-50. Bu açıdan bakınca; dolar artınca ithal girdi yüksekliği yüzünden fiyatlar da artacak. Merkez Bankası’nın hedefi; “enflasyonu frenlemek ve Türk Lirası’nın değerini korumak” fakat kullandığı araçlar, “yalama” yapıldı. Enflasyon yükselirken faiz indi.

Dolar yükseldi.

TL değer kaybetti.

Kime çalışıyorsunuz?

★★★

Merkez Bankası’nın temel amacı; “enflasyonla mücadele ve TL’nin değerini korumak” ise neden “fiyat artışını ateşleyecek yolu bilerek, isteyerek” yeniden denemektesiniz? Daha önce de faiz indirdiniz, dolar fırlayınca Merkez Bankası rezervleri satılarak kurları frenleyeceğinizi düşündünüz.

Ne oldu?

Fiyasko!

128 milyar doları; kime, hangi tarihte, ne kadar miktarda sattınız da döviz rezervi eridi, eksiye indi? Henüz hesabını veremediniz.

Manşet değil.

Çekirdek diyor.

Faiz indiriyor.

Üç ay sonra; bu kez “çekirdek değil manşet” diyerek yeniden faiz yükseltiyor. Şaşkın tavuk bile bunu yapmaz. Hiçbir ekonomi böyle temelsiz kararları kaldıramaz.

Ekonomi çöktü.

Sorumlusu:

Tek kişidir.

Cumhurbaşkanı...

Ve Parti Başkanı...

★★★

Bütün güçleri tek kişinin elinde toplayan modele bakın sürekli temelsiz kararlar aldı:

Köprüler yaptı.

Geçecek aracı yok.

Hastaneler yaptı.

İyileşecek hastası yok.

Otoyollar yaptı.

Sürecek otosu yok.

Havalimanı yaptı.

Uçacak yolcusu yok.

Büyük camiler yaptı.

Dolduracak cemaati yok.

Hepsi kara delik.

Dış borçla yapıldı.

Çok pahalıya.

1 köprü yaptı.

3 köprü parası.

1 havaalanı yaptı.

3 havaalanı parası.

Bir hastane yaptı.

3 hastane parası.

Hepsinin yapımcısı müteahhitlere hep kâr yazacakları “Hazine garantisi” verdi. Ve garanti edilen para birimi de “TL değil dolar ve Euro kabul edilerek” Türkiye soyduruldu. Dünün çulsuzları zengin olsun diye yüksek faizle borçlandı ülkemiz. Son örnek 1915 Çanakkale Köprüsü, yakında “dünyanın en büyük köprüsünü yaptık” övünmeleri ile açılacak. Çanakkale Boğazı’nın Avrupa Yakası’ndan Anadolu’ya feribotlarla yılda 4 milyon araç geçmezken Çanakkale Köprüsü’nü dış borç bulup 1.8 milyar Euro maliyetle yapan şirketlere 16 milyon 425 bin araç için garanti verildi.

12 milyon araç fazla!

Nereden bulunacak?

Çanakkale Köprüsü’nün geçiş ücreti de 15 Euro olacak diye açıklandı. TL değil, niçin Euro? Çünkü dış borç Euro ile bulundu. Günde 45 bin araç hesabıyla yılda 16 milyon 425 bin araç geçeği garantisi verilince; köprüyü dış borçla yapan şirketlere aktarılacak para 2.8 milyar Euro’ya ulaşacak. 1.8’e mâl etti, 2.8’e sokuyor.

Bu model.

Koltuğu kurtarmaz.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



New York’ta dikilen pahalı gökdelenin gölgesinde kalan sorular!


Emekli bir dışişleri mensubu Berhan Ekinci, “New York’ta 291 milyon dolar devlet parası ile dikilen yeni Türkevi gökdelenin gölgesinde kalan soruları” dile getiren bir mektup gönderdi. Bu soruları siz okurlar da bilesiniz isterim. İşte o mektup; “Eski Türkevi başlangıçta New York’ta Türk temsilciliklerinin bina ihtiyaçlarını karşılamak için satın alınmıştı. O binada Birleşmiş Milletler Nezdinde Türkiye Temsilciliği, New York Başkonsolosluğu, Türk Okulu, New York’ta görevli müşavirliklerin ofisleri bulunuyordu. Bu eski bina ihtiyacımızdan büyük olduğu için fazla daireler de başlangıçta diğer yabancı diplomatik misyonlara kiralanmıştı. Sonraki yıllarda bu daireler piyasaya da kiralandı. Seneler geçtikten sonra Amerikan vergi dairesi uyandı ve diplomatik statüsü olmayan piyasa kiracılarından elden edilen kira gelirleri için vergi ve vergi cezası talep etti. İtirazlar kabul edilmeyince Türk Maliyesi ödeme yaptı. Ama ne yazık ki devlet mülkünün kira gelirleri zamanında devlet kasasına girmemişti ama Hazine bunu hatırlamadı bile. Bu defa yapılan ve açılışı yapılan yeni bina (171 metre yükseklikte ve 32 katlı) eskisinden kat kat büyük. New York’ta bulunan resmi temsilciliklerimiz ancak bunun çok küçük bir kısmını kullanabilecek. Kalan bölümü piyasada değerlendirilecek. Bu nasıl yapılacak? Bir işletme ve yönetim şirketi mi kurulacak? Bu şirket kim ve kimlerin kontrolünde olacak? Hizmet bedeli ne olacak ve nema kimlerle paylaşılacak? Açıklanması gereken onlarca soru var. Yoksa bütün bunlar ticari sır mı olacak?
Berhan EKİNCİ.”