Bu haberi önce ODATV adlı haber sitesi yazdı.  Gazete gibi gazeteler, haberi alıp dikkat çekici boyutlarda “Doğru mu bu Sayın Bakan” sorusunu ekleyerek büyük başlıklarla yayımladılar.

Yansız görünen TV’ler bile haberi, “Bakan’ın şirketi Bakanlığa mikrop öldürücü dezenfektan sattı” diye sabah-akşam döndürüp topluma duyurdular.

Cevap alamadılar.

Gazeteci böyledir…

Mayasında var…

Sonuç almak ister…

Hayırlı İşler!”

Sayın Bakan!

Diye dalga geçtiler.

Sayın Bakan sustu.

Sayın Bakan’ın kocası!

O da sustu.

Bakan’ı Bakan yapan:

Cumhurbaşkanı.

O da sustu.

Bakan’ın partisi var.

19 yıldır iktidarda.

Her şeye cevap verir.

Bakan’ın partisi de sustu.

★★★

Niçin susarlar?

Sökülemeyecek kadar dibe girmiş çiviler gibi bir ilişkiler zinciri mi var?

Haber şuydu:

Cumhurbaşkanı’nın Ticaret Bakanı görevi verdiği Ruhsar Pekcan ile kocası Hasan Pekcan’ın “dezenfektan satan” iki şirketi varmış. Normalde, doğru olan, ahlaki ve etik olan; şirket sahibi bir işadamı, bakanlık gibi etkili bir devlet görevine geliyorsa şirket yönetiminden vaz geçer, hemen notere gider  şirketin yönetimini başka birilerine bırakır ve bu şirketlerin devletin her hangi bir kurumundan “mal alıp-mal satmasına” izin vermez.

Bakan ve eşi!

Bunu yapmamışlar.

Bal tutan!

Parmak yalar!

Yapmışlar.

Virüsleri, mikropları öldüren dezenfektan satıcı şirketlerinin ürünlerinden Ticaret Bakanlığı’na bağlı TİM’e “9 milyon TL değerinde” dezenfektan satmışlar.

Başka şirket yok muydu?

Niçin Bakan’ın şirketi?

Muhalefet partisi milletvekilleri (CHP’li Ali Öztunç) yeni belgelere, bilgilere ulaşarak ve “Bakanın eşi ile birlikte  kendi şirketlerinden  kendi bakanlığına mikrop ve virüs öldürücü dezenfektan satması; ne ticaret ahlakına uyar, ne siyaset ettiğine sığar, ne de ister liberal kapitalist ekonomi olsun, ister İslamcı ekonomik model işlesin ikisinin de rekabet hukuku ile bağdaşmaz” diye özetlenen açıklamalarda bulundular. Ve Bakan’ın devlet koltuğunu bırakıp istifa ederek vazgeçemediği “dezenfektan işine” dönmesini istediler.

Bunlar ağır laflar.

7 gün geçti.

Tekrar yazayım.

Bakan susmuştu.

Kocası da susmuştu.

7 günün sonunda

Bakan nihayet açıklama yapmak zorunda kaldı; “satışı yaptıklarını” kabul etti ancak piyasa fiyatının altında bir teklif verdiklerini söyleyerek sözüm ona durumu kurtardı!

★★★

Bu satış Japonya’da yaşansaydı, Japon bakan istifa etmek bir yana harakiri yapardı. Kaldı ki bizim ülkemizde geçmişte yaşanmış bir “Kadın Bakan istifası” örneği de var.

Bu iktidar!

Çok ahlakçı geçinir.

Çok dürüst.

Çok faziletli.

İkisi de rahmetli oldu; Süleyman Demirel’i ve Erdal İnönü’yü beğenmezler, dudak bükerler. 1992 yılında sağcı partinin lideri Süleyman Demirel Başbakan, sosyal demokrat partisinin lideri Erdal İnönü de Başbakan Yardımcısı olmuştu. Bu koalisyon hükümetinin Devlet Bakanlığı’na Güler İleri adlı bir hanım getirilmişti. Bu kadın bakan, babası ölünce gazetelere “vefat ilanı” vermiş, ilan parasını da bakanlık bütçesinden ödetmişti. Durum ortaya çıkıp gazetelere haber olunca Güler İleri Bakan istifa etmek zorunda kalmıştı.

29 yıl önceydi.

29 yıl önce!

Siyasi ahlak vardı.

Bugün!

Millet sadaka patates peşinde!

Bakanımız dezenfektan işinde!

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Kraliçe bile kibirsiz kaldı!


Bizim bugünkü iktidarın siyaset adamları ve iktidar eliti yeni zenginlerin yanında İngiltere Kraliçesi çok sade, kibirsiz, eşitlikçi, çok sivil, çok demokrat kaldı. Onun babası olan kralın döneminde İngiltere “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” diye geçiyordu. Kraliçe monarşi yönetiminde saraylarda büyümüştü. Monarşi toplumsal kökünü ve gücünü aristokratlardan, lordlardan, büyük toprak sahiplerinden yani kibirden, üstünlükten, büyüklenmekten alıyordu. İngiltere Kraliçesi’nin kocası öldü; toplumsal kökünü kibirden ve üstünlükten alan İngiliz Kraliçesi bile kocasının cenazesini her biri maskeli ve sosyal mesafede yürüyen sadece 30 kişi ile kaldırdı. Bizim iktidar adamları ile iktidar elitleri salkım saçak parti kongresi yaptılar ve YÖK Başkanı’nın babasının cenazesini de en az 3 bin kişinin katılımıyla kaldırdılar. Oysa İçişleri Bakanlığı’nın “Koronavirüs Kısıtlamaları Genelgesi”ne göre Türkiye’de de ölenin yakınları dahil cenazelerin en fazla 30 kişi ile kaldırılması karara bağlanmıştı. Monarşi kibiriyle büyümüş İngiliz Kraliçesi, cenazede 30 kişi kuralına uydu, bizimkiler uymadı. Anlıyor musunuz: Neden Türkiye, koronavirüs ölümlerinde nüfusuna oranla dünyada birinci...