Kendi ülkesinde Taliban’ın zalim hıncından kaçmak için uçak tekerleklerine asılanların “toplanma ve dağılma merkezlerinden” biri de Türkiye mi olacak? Bencil, vahşi, saldırgan Batı (ABD ve AB) böyle planlar yapıyor. İktidar (Tayyip Erdoğan) bu yeni durumdan kendine dünyada sözü lafı dinlenen lider imajı çıkarmak istiyor.

Bu konu önemli.

Sendika üyesi memurların maaşları ile işçilerin ücretlerine yapılan toplu sözleşme zamları hayat pahalılığının gerisinde kaldı. Krizin yükü emeğinden başka geliri olmayanların üzerine yıkılıyor. Gelir uçurumu tehlikeli biçimde açıldı. İhracata Türkiye’nin 200 milyar dolar sınırını geçmesindeki başarısının altında ucuz işçi, teknisyen ve mühendis emeği ile Türk lirasının değerindeki yüksek kan kaybı var.

Bu konu da önemli.

73 yaşında.

83 yaşında.

93 yaşında general.

Onları anayasal bir kurum olan MGK’nın kararlarını savundukları için hapse koydular. Aslında Cumhuriyet değerleri ile laikliği ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiyesi Taliban ülkesi olmasın isteyen düşünceyi hapse koymak istiyorlar.

Bu konu da önemli.                     

Korona belası bitmedi.

Zorunlu aşı.

Vücut dokunulmazlığı.

Kişi hürriyeti.

Bu konu da önemli.

Boğaziçi Üniversitesi hocaları ve öğrencileri;seçilerek gelmiş bir rektör” istiyorlar. Cumhurbaşkanı ise dayatmacı. YÖK de aymazlığa yatıyor.

Atama rektör dayatıldı.

Bu konuda çok önemli.

Bunlar gibi yüzlerce önemli konu var ama ben bugün yine “Karadeniz’de insan egoizmi saldırısı ile gasp edilmiş yataklarını geri almak isteyen dereler üzerine yapılan binaların projelerini çizen mühendisler konusunu” yazmaya  devam edeceğim. İnşaat mühendisleri ve onların mesleki üst kuruluşu TMMOB, 82 yurttaşın ölümü ve bölge halkının 50 yıllık birikiminin yok olmasıyla sonuçlanan bu felaketten bir özeleştiri çıkarıp “meslek ahlakını yüceltebilirler” ve toplumdaki ölü toprağını silkeleyip örnek olabilirler diye yazmıştım.

★★★

Sel geldi vurdu.

Geride acı kaldı.

Bu büyük acıdan yine bir ders çıkarmayacak mıyız? Birkaç yıl sonra yine başta devlet kuruluşları dere yatağına bina dikmeye devam edecekler. Son Karadeniz selinde dere yatağına yapılmış 471 yüksek katlı (5 kattan 15 kata kadar) binadan 191’i yıkıldı, 143’ü çok ağır hasar gördü, 137 bina da öne dereye doğru yatık hale geldi. Bu binaları müteahhitler yaptı, müteahhitlerin arkasında onlara imar izni veren belediye yönetimleri, iktidar partisinin müteahhit kayırma” ahlaksız siyasi çıkarcılığı vardı. Ama bu binaların projelerini de inşaat mühendisleri yaptı. İnşaat mühendisleri (ziraat, makine, elektrik, orman, bilgisayar, jeoloji, jeofizik ve diğer mühendislere sözüm yok) bu projeleri yapmasalar; müteahhitlere “bu binayı buraya diktirmem” diyebilseler ve “meslek etiğini (ahlak)” yükseltebilselerdi; Türkiye bu acıyı bu kadar yüksek dozda yaşamayacaktı.

Dinliyorum.

Okuyorum.

Öğreniyorum.

Mühendis okurlarım da bana yazıyorlar: Nereye kaç katlı bina yapılacağının karar vericisi mühendisler değil belediyeler ve Ankara’daki merkezi otoritedir. Zemin etüdü yanlış yapılmış olabilir. Yanlış malzeme kullanılmış olabilir. Müteahhit demirden, betondan, işçilikten çalmış olabilir. Belediye, imar dairesi, Ankara’daki iktidarlar rüşvete yenilmiş ve imar izinleri vermiş olabilir. DSİ, derenin debi hesaplarını atlamış olabilir. Bir mühendis okur bana şu örneği yazdı: “Hatay’da dere üstüne köprü projesi yapılacaktı. İhaleyi hayatında hiç su yapısı yapmamış olan bir firma almış. Bunlar bize geldi; bu işi yapalım dediler. DSİ’den derenin maksimum debi hareketlerini aldık. Yerinde kanal ölçümleri yaptık. 100 yıllık istatistiki veriye göre köprü su hizasında 21 metre yüksekte olması gerekiyordu. Ön projeyi buna göre yaptık. DSİ onay vermedi. DSİ maksimum 3 metre yükseklik izni verdi. Biz de projeden çekildik. Yapılan o köprü, ilk taşkında son sel videolarında izlediğiniz gibi yıkılacaktır. (Fatih Sancak)” Bu tip örnekler sıkça yaşanıyor olabilir. İnşaatların kontrolünün Ankara’daki iktidar tarafından Mühendis Odası’ndan alınıp öncelikli olarak aldığı paraya bakan yapı denetim firmalarına” verilmiş olabilir. İnşaat sektörü, mühendise projeye ihtiyaç duymayan bir keser bir mala “yap- sat müteahhit zihniyetinden” henüz tam olarak çıkmamış olabilir.  Kentleşmemizi esir alan rantı en yükseğe çıkarma, kent rantını parti ve siyasetin finansmanı haline getirme arsızca sürüyor da olabilir. Son yıllarda politikacının yarattığı “üniversite açma enflasyonu” içinde mühendislik eğitiminin kalibresi de düşmüş, genç mühendisler az maaşlarla ve işten atılma korkusu altında çalışıyor da olabilir.

Sonuç değişmez.

Mühendis!

Projeyi yapmazsa.

O binalar dikilemezdi.

★★★

Karadeniz’in son selinde yıkılan- harap olan- yan yatan 471 binanın proje mühendisleri “mühendislik etiğinin” süzgecinden geçirilerek sivil mesleki bir sorgulama yapılsa bu topluma öncü olabilirdi. Mühendis Odaları bu yıkılan, harap olan, yana ve öne yatan binaların projelerini çizen mühendislerin üyeliklerine son verebilse iktidarın hanım Mersin milletvekili, kendisini durduran polise “şerefsiz” diye hakaret edebilme densizliğini gösteremezdi. Taksiciler, turisti aynı meydanın bir ucundan öbür ucuna götürüp 500 dolar isteyemezler, dini siyasete alet ederek inanları Allah ile aldatmaya kalkan siyasetçi ile bir arada görünmekten imamlar ve hocalar da çekinirlerdi. Fırıncılar, bakkallar, manavlar, doktorlar, tüccarlar, sanayiciler, bankacılar, kalemini satan gazeteciler tüm mesleklerde “meslek ve diploma fetişizmi” bu kadar ahlaksız hale gelemezdi.

Mühendisler!

Örnek olabilirdi.

Sivil dikleniş.

Yaratılabilirdi.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



“Meslek ahlakı sınırını aşar!”


TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, “Mühendisler projeleri çizmeseydi” başlıklı yazıma bir açıklama gönderdi ve “binayı oraya diktirmem diyebilmenin” mühendislerin değil devletin sorumluluğunda olduğunu bildirdi. Açıklamanın ana fikri aynen şöyle: “Devletin tarihsel misyonu ve başta Anayasa olmak üzere ilgili yasalar gereği temel görevi; sağlıklı kentleşme ile güvenli yapılaşmayı sağlamaktır. Kamu otoritesi bir yeri imara açıp oraya “İnşaat Ruhsatı” veriyorsa, oraya ilişkin risk analizlerinin yapılmış ve tüm planlamaların tamamlanmış olduğu varsayılır. Birden fazla kurumun sorumluluğunda ve yürütücülüğünde, etüt ve analize dayalı çalışmalar gerektiren bu planların uygulama sorumluluğu ise hiç şüphesiz ilgili kamu kurumlarındadır ve uygulanması bir otorite gerektirir. Eğer bir bölge, hukuki ve bilimsel temele dayanmadan imara açılıyor ve ilgili tüm kurumlar buna göz yumuyorsa, bu durum projeci mühendisin meslek etiği sınırlarını fazlasıyla aşıyor demektir. Kısaca imar uygulamaları bir projeci mühendisin direnmesi veya müteahhidin insafından bağımsız konulardır. Dolayısıyla meslek etiği çerçevesinde tartışılabilecek olmaktan uzaktır. Taner YÜZGEÇ. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası.”

AÇIKLAMA: “22 Ağustos tarihli “Türkiye Taliban ülkesi olmasın diyen generalleri hapse attılar” başlıklı yazıda Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) Kenan Evren döneminde kurulduğunu yazdım. Oysa MGK 1960 Anayasası sonrasında kuruldu. Düzeltir özür dilerim.