Yüksek ağır vergiler, yüksek yıkıcı dolar kuru, yüksek enflasyon kıskacına girdik. Cumhurbaşkanı “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” gerektiğini ilan etti.

4 sebep buluştu.

Birinci sebep:

Dolar çok güçlendi.

İkinci sebep:

Korona ekonomiyi sarstı.

Üçüncü sebep:

Devlet israf canavarı oldu.

Dördüncü sebep:

Tayyip Erdoğan’ın ekonomi bilgisi çöktü. 20 yıl yüksek faizle devleti ve özel sektörü borca batırdı. Şu anda Türkiye ekonomisinin 446 milyar dolar dış borcu var. Bunun yaklaşık 180 milyar doları devletin, 27.1 milyar doları Merkez Bankası’nın, 239.6 milyar doları özel sektör şirketlerinin. Tayyip Erdoğan 20 yılın sonunda böylesine korkutucu bir dış borç tablosu ile karşılaşınca ve dolar da dünyada çok güçlenince; “faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” diye uydurma bir teori icat etti. Teoriyi ispat için halkın üzerinde deniyor. Halk da; “Kış geldiği için ben palto giymiyorum, ben palto giydiğim için kış geliyor” diye Tayyip Erdoğan’ın ekonomi kitabıyla dalgasını geçer oldu.

★★★

Ülke olarak Ekonomik Kurtuluş Savaşı ilan etme mecburiyetine” işte bu 4 sebepten ötürü zorlandık.

Zor oyunu bozar!

Dolar çok güçlü.

Arkasında ABD var.

Korona çok güçlü.

Arkasında mikrop var.

(Bu 2 sebep dışımızda)

Devlet israfı çok yüksek.

Arkasında Tayyip Erdoğan ölünceye kadar Cumhurbaşkanı olsun diye “parti devletive padişahlık benzeri “Tek Adam düzeni” yaratma var. Halktan toplanan yüksek vergiler devlet kadrolarına yerleştirilmiş partililere bol kepçe dağıtılıyor. Üç maaş... Beş maaş... On beş maaş...(!) Pahalı köprüler, pahalı havaalanları, pahalı otoyollar, pahalı hastaneler, çok büyük fakat cemaatsiz pahalı camiler, hiç ihtiyaç yokken yaptırılan pahalı büyük saraylar, lüks pahalı makam araçları, VIP uçak filoları, dolar ya da Euro ödeme garantili yap- işlet- devret yatırımları, parası ödenip kullanılmayan S-400 alımları, parası ödenip üstüne çöktürülen F-35 harcamaları, güçlü bir ordumuz, güçlü bir polis kadrosu varken, bekçi ordusunu da çoğaltma harcamaları, halkın sırtına yüksek vergiler bindirip fakat tarikat vakıflarına vergiden bağışık olma imtiyazı sunmalar... Üçüncü sebebin arkasında bütün bunlar duruyor.

★★★

Bu nedenle biz bu ülkenin vatandaşları olarak Ekonomik Kurtuluş Savaşı’na “üçüncü sebebi ortadan kaldırmayı” önererek ve önemseterek başlayabilir; devleti harcama canavarı olmaktan çıkararak, Tayyip Erdoğan’ın zoraki ilan ettiği Ekonomik Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına destek verebiliriz.

Bunun için ben öneriyorum.

Diyanet ilk adımı atsın.

Diyanet Bütçesi.

2020 kesin hesap gideri:

10 milyar 900 milyon TL.

2021 ödeneği:

12 milyar 900 milyon TL.

2022 bütçe teklifi:

16 milyar 98 milyon TL.

★★★

Bu kadar yüksek artışa rağmen ve Cumhurbaşkanı, yumurta kapıya dayandığı yani “döviz bittiği” için mecburen “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” seferberliği ilan ettiği gün Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “dev bütçeyi az bulduğunu” söyledi.

“Yetmiyor...” diyor.

Daha fazla istiyor.

Şunları söylüyor:

“Biz devlet kurumu olduğumuz için ve çalışanlar da devlet memuru olduğu için bütçemizin yüzde 96’sı maaşlara, personel masrafına gidiyor. Geriye kalıyor yüzde 4.0, yüzde 4 ile biz planladığımız hizmetlerin yarısını bile yapamıyoruz. Bizim personel sayımız fazla. 130 bin 640 kadar personelimiz var. Buna rağmen bizim şu an 15 bin imam ve müezzine, 9 bin de Kuran kursu öğretmenine daha ihtiyacımız var...İllerden, ilçelerden, köylerden “imam yok” diye sürekli arıyorlar....”

Evet tablo bu!

Bütçesi devleşmiş.

Diyanet İşleri Başkanı yine yetersiz buluyor. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı, 130 bin 640 kişiden oluştuğunu söylediği imamların ve Kuran kursu hocalarının bütçeye olan yükünü “sıfıra indiren” bir kararı açıklayabilirdi. Başta Başkanı Ali Erbaş, tüm imamlar, tüm Kuran kursu hocaları, “maaşlarını devletten değil camiye namaza gelen cemaatten alabilecek bir yolu” bulabilir ve o yolu seçebilirlerdi. Camilerde görünmez bir yere bir kutu koyulur, ibadete gelenler imamların, hocaların, Diyanet işleri Başkanı’nın, yardımcılarının maaşları için bu kutuya para atarlardı. Devletin dine ihtiyacı yok... Din ve diyanet halk için... Halkın, kendi imamının maaşını karşılayacak yol bulunur ve Ekonomik Kurtuluş Savaşı’na böylece omuz verilirdi.

Diyanet akıl edemedi.



★★★

Samsun’dan yazan okurum Vasıf Kürekçi; “Fırsat buldukça camiye giden, beş vakit namazını kılan biri olarak size şu bilgileri aktarıyorum. Her camide olduğu gibi bizim de camimizde yardım kutusu bulunmakta ve bunun yanında cami yardımlaşma derneği de cemaatten para toplamaktadır. Camilerin bünyesinde ayrıca çay ocağı işletmeleri mevcuttur. Bütün bunlara rağmen, her cuma namazı çıkışı, İlçe müftülüğü talebiyle, Diyanet Vakfı’na cami, kuran kursu yaptırma için yardımlar talep edilmektedir. Bunun yanında camide namaz vakitlerinde bazen imam, bazen müezzin bulunmuyor, bu görevi cemaatten bir kişi üstleniyor ve kusursuz bir şekilde namazlar kılınıyor. Bu kadar bütçeyi yetiştirmeyen Diyanet ‘e sormak lazım değil mi? Ne yapacakmış bu kadar bütçeyi?” diye yazdı ve çektiği yardım kumbarası kutusu fotoğrafını da gönderdi. Kutunun üstünde ne verirsen elinle o gider seninle yazıyor.



Madem ki savaştayız.

Diyanet ilk adımı atsın.

Örnek olur.