Hazırlanan yeni yargı reform paketi; “Bu kadar acı yeter. Kopsun artık kıyamet” diye isyan eden annenin feryadına ilaç olmalıydı. Yargı paketini hazırlayanlar “eksiksiz ve geç kalmayan adalet arayışının nerelerde tıkandığını” anlatmak için 3 yıl önce yaşanan “Çorlu tren kazasını örnek dava” diye analiz edip, önümüze koymalıydı.

Görmek isterdik.

Bilmek isterdik.

Eksik olan nedir.

Oğlunu “kaza değil katliam, göz göre göre işlenmiş cinayet” dediği tren kazasında yitiren annenin ve onun gibi bu kazada eşlerini, yakınlarını kara toprağa veren 25 ailenin, “adalet arayışları” karşılığını bu altıncı yargı reform paketinde bulmalıydı.

3 yıl geçti.

Oğuz Arda Sel.

9 yaşındaydı.

Beran bebek.

6 aylıktı.

Bihter 14 yaşında.

Ömer 5 yaşında.

Mavinur 7.  Sena 14. Gülce 12. Serhat 18 yaşındaydı. Oğuz’un, Beran bebeğin, Bihter, Ömer, Mavinur, Sena, Gülce ve Serhat’ın anneleri, babaları, dedeleri, nineleri, bütün Türkiye “adaletin yerini bulmasını” bekliyordu.

3 yıl doldu.

Adalet gelmedi.

★★★

Mine Şenocaklı, haftalık Oksijen Gazetesi’nde Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Sel ile bir söyleşi yaptı. Anne oğlunu yitirdiği kazanın olduğu günü şöyle anlatıyordu: “Evdeydim, televizyon açıktı, alt yazıyı gördüm, “Hızlı tren devrildi” diye... Annem, babam, arkadaşlarım hep birlikte Çorlu’ya gittik. Dualar ede ede... Morgun kapısında pizza yiyen bir savcı vardı. Oysa ortalık mahşer yeri gibiydi... Tren enkazına vardığımızda bir ceset torbasının fermuarı çekiliyordu. “Hakan o, Hakan o!” diye bağırdım. “Hayır o bir kadın!” dediler, beni uzaklaştırdılar. O sırada annemin çığlığını duydum. Ona doğru koşmaya başladım. Kapı gibi bir AFAD görevlisi beni omuzlarımdan tuttu, “Git buradan” dedi. “Gidemem 9 yaşında oğlum var burada” dedim. “Ne vardı oğlunun üzerinde?” diye sordu. “Kot şort” dedim. “Şortunun paçası kıvrık mıydı?” diye sordu. “Evet” dedim. “Git buradan hastaneye gelecek o” dedi. Hayatta mı, öldü mü diye soramadım. Babam, oğlumu parça parça üç torbada aldı morgdan. Oğlumun cebindeki kağıt 20 lira nasıldı biliyor musun? Ortadan ikiye kesilmişti. O paradan oğlumun nasıl kesildiği anlaşılıyordu. Ben oğlumu iki ay sonra AFAD’ın sayfasında paylaşılan fotoğrafta gördüm. Trenin altındaydı ikiye katlanmış vaziyette ve gözleri açıktı... Şimdi bana diyorlar ki, Mısra adalet gelmeyecek boşuna uğraşma... Hayır adalet gelecek! Bu acıları yaşayan anne, bu hayattan adalet gelmeden gidemez...”

★★★

Adalet gelsin istediler.

Baş sorumlu Bakan’dır.

Genel Müdür’dür.

TCDD üst bürokratlarıdır.

Onlar yargılanmalıydı.

Bu kaza değil cinayetti.

Bilerek işlenmişti.

Yağmur suyu tren hattının üzerine oturduğu zeminin altını oymuştu. Hızlandırılmış trenin, hızlandıkça artan ağırlığına bu altı yağmur suyuyla oyulmuş rayların dayanamayacağı çok açıktı. Yağmur suyunun rayların altını oyacağına ne dikkat eden olmuştu, ne görüp önlem alan. Eski hatlar üzerinden yüksek hızlı tren geçirilmişti. Hızlı tren yaptık diye Bakanlar, Genel Müdürler, üst bürokratlar övünüp kabarmışlardı. Cumhurbaşkanı oyları toplanmış, listeye koyup seçtirdiğini Bakan yapmış, tandık bildik partiliyi de genel müdür tayin ettirmişti. Hızlı tren yaptık diye yüksek paralar harcanmıştı. Kaza değil cinayetti. Sorumlular adalet önünde hesap vermeliydi. Kurgulanmış bilirkişi raporları yazıldı.

3 yıl doldu.

7 duruşma yapıldı.

Bir gariban demiryolu işçisi ile 3 görevli, günah keçisi olarak seçilip “Çorlu tren katliamı” onların üzerine bina edilmeye çalışıldı. Kazada yakınlarını yitiren anneler 3 yıl boyunca “adalet ararken” kendileri soruşturmaya uğradılar. Polise mukavemetten ve darptan yargılanmaya başladılar.

Adalet paketledi!

Yeni yargı reform paketinde “adaletin paketlenmesinin nasıl önleneceğini” görmek isterdik, bilmek de isterdik.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Bakansın niçin rahatsız olursun!


1091 gün önce Çorlu tren kazasında  9 yaşındaki oğlunu yitiren anne Mısra Sel anlatıyor: “Oğlumu yitirdikten sonra 6 ay psikiyatri tedavisi gördüm. Aylarca uyuyamadım. İşte o sırada dava dosyalarını okudum.  Oğlum Arda’nın minik vücudunun 13 A, 13 B, 13 C poşetlerinde verildiğini... Ondan sonra “Arda’nın adını da yüzünü de iyi ezberleyin...” diye yetkililere twitler atmaya başladım. Kaza günü Ulaştırma Bakanı olan Ahmet Aslan beni engelledi hemen... Sen Ulaştırma Bakanı’sın, niye rahatsız oluyorsun? Ben bu ülkenin canı yanmış bir vatandaşıyım, sitem ediyorum, adalet istiyorum, biraz da sen rahatsız ol. Telefonda taciz etmiyorum, sana hakaret etmiyorum. Ama çat diye engelledi. Sonra yerine geçen Ulaştırma Bakanı da engelledi. O da gitti yerine gelen yeni Bakan da engelledi. Görmezden gelmek istiyorlar. Tek başına da kalsam, hapse de düşsem ‘adalet arayışıma engel olmalarına’ izin vermeyeceğim...”