Ucundan kıyısından, kenarından köşesinden  “Cumhuriyeti zedeledi, demokrasiyi tırpanladı, bol harcadı, savurdu, ülkeyi krize soktu, enkaz bıraktı gidiyor fakat yerine gelen ne yapacak” sorusu cevap aramaya başladı.

Uçak filosu!

Saray tartışması!

Çakarlı furyası!

Konuşuluyor!

İyi de oluyor.

Böylece hepimiz; gidenlerin yerine seçileceklerin “enkaz kaldırma programında neler olabileceğini” tahmin etme fırsatı buluyoruz.

Yamama ile...

Yapıştırma ile...

Tamir ile...

Bu enkaz kalkar mı?

Yoksa...

Yeni bir devrim.

Yeni bir yapılanma.

Yeni bir düzen.

Yeni bir tasarım.

Yeni bir zihniyet.

Yeni bir siyasi ahlak.

Evet!

Yeni bir ahlak gerekli.

Toplum göndermeye karar verdi, yeni zihniyeti ve yeni siyasi ahlakı arıyor.  Gözlemlerime göre, anketlerde kararsız diye tanımlanan ve kararlarını verdiklerinde seçimlerin sonucunu değiştirecek olanlar; muhalefetten “neyi nasıl yapacağını açıklamasını” bekliyor.

★★★

İşte uçak tartışması!

Bir uçak ile yetinmeyip, iki uçak ile yetinmeyip, “israf batağı çıtasını” 15 VIP uçağa (Genelkurmay, Bakanlıklar, Emniyet uçakları ile birlikte) sahip olmaya vardırınca “kibir- şatafat- şaşa- israf sevici” damgası yedi. Damga yapıştı, çıkmıyor.  Bu eleştirilere cevap olsun diye Cumhurbaşkanı, “Uçakları satınca devleti yönetmiş mi oluyorsun? Dünyayı dolaşacaksın neyle? Tarifeli uçakla mı?” diyerek cevap yetiştirdi. Kemal Kılıçdaroğlu ise tarifeli uçakta vatandaşlarla yan yana otururken çekilmiş fotoğraflarını sosyal medyada yayınladı ve “satacak mıyım, satmayacak mıyım, görürsün” notuyla karşılık verdi.

15’ini de mi satacak?

Muhtemelen!

2’sini tutacak.

13’ünü satacak.

Ne gerek vardı 15 VIP uçak biriktirmeye? Tunus diktatörünün kullanılmış uçağı alındı. O kesmedi. Katar Emiri’nin gönderdiği “hediye uçak” kabul edildi. Karşılığında Tank Palet Katar’a hediye edildi.

2 uçağı olsaydı...

Kılıçdaroğlu da kalkıp “Sen 15 VIP uçak saltanatı kurdun, halk ise sıkıntı içinde...” diyecek bir ortam bulamazdı.

★★★

Tayyip Erdoğan’ın son seçim kampanyalarında büyük boy posterini kürsü arkasına koyduğu eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde, Cumhurbaşkanlığı’na ait uzun menzilli uçak yoktu. Turgut Özal, Japonya’ya giderken THY’nin uçağı içinde değişiklikler yapılarak tüm devlet heyeti Tokyo’ya uçup, aynı uçakla geri gelmişlerdi. Japonlar, Türk Cumhurbaşkanı özel uçağı ile değil THY’nin uçağı ile geldi diye “Türkiye itibarsız ülke” demediler.

Saraylara bak!

Bir bağ evinin sağını, solunu toplayarak ve sonradan da gerekli genişletmeler yapılarak Cumhuriyet tarihi boyunca ihtiyacı karşılar durumda olan Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkü ile yetinilmedi.

1100 odalı saray dikildi.

Ağaçlar kesildi.

Kurallar çiğnendi.

Dün İktisat Profesörü Esfender Korkmaz,  köşesinde “Beştepe Sarayı’nın nominal maliyetini hesaplamak mümkün değil. Üç-beş milyar TL arasında tahmin yapılıyor” diye yazdı. Okluk Koyu da oranın halkını bağından, bahçesinden atarak yapılan 300 odalı Yazlık Saray’ın maliyeti de Meclis tartışmalarında 750 milyon TL diye geçti. Van Ahlat da yapılan saray için ise “Yılda üç kez Bakanlar Kurulu burada toplanacak, böylece vatanın birliği, bütünlüğü bütün dünyaya vurgulanmış olacak” gerekçesi gösterildi.

Bir hükümet konağı.

Yeterdi.

Yılda 3 defa tüm bakanlar bu hükümet konağında toplanabilirdi. Vanlılar da Edirneliler de bakanlar kurulunun yılda 3 kez Ahlat da toplanmasına bakıp, “Türkiye ortak vatanımızdır, bizi kimse birbirimize düşüremez” derlerdi.

★★★

Uçak filosu!

Saray saltanatı!

Büyüklenme.

Kibir.

Şatafat.

Şaşa

Çakarlı furyası!

Arkasında enkaz bırakarak gidiyor. Halk onların yerine seçecek olanlardan yeni bir yapılanma, yeni bir tasarım, yeni bir ahlak ve yeni bir zihniyetin gelmekte olduğunu görmek istiyor.

Zamanıdır.

Kararsızlar bekliyor.

Z kuşağı da bekliyor.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Emek hakkı ararken!


15 yıldır haklarını, alın terlerinin karşılığını istiyorlardı. Söylüyorlar duyulmuyordu. Yürümek istiyorlar, önleri kesiliyordu. Aralarında 3 kez kalp ameliyatı olanlar vardı. Vücudunda 80 tane platin olan da vardı.  İki gözü olmayan, iki ayağını yitirmiş, parmakları kopuk olanlar da vardı. Ömürlerini yedi kat yerin dibinden kömür çıkarmak için harcamışlardı. En yüce değer emektir. Onlar, 301 madencinin hayatını yitirdiği Soma faciasından sağ kalan emekçilerdi. İşveren Uyar Madencilik’ten kıdem, ihbar tazminatları ve ücret alacaklarını istiyorlardı.  40 maden işçisi Ankara’ya gelmişlerdi. Meclis’e doğru yürüyüş yaparak “haklarının verilmesi” isteğini dile getireceklerdi. Önleri kesildi.  Görüşmelerden olumlu sonuç alamamış ve “sizden oy mu istedik” diyen tuhaf bir politikacı ağzıyla karşılanmışlardı. Soma’ya geri dönüyorlardı. Bağımsız Maden İşçileri Sendika başkanı, liderleri Tahir Çetin ile madenci Ali Faik trafik kazasında hayatlarını yitirdi.