Çok değil, 4 yıl önceydi. Marmaris Okluk Koyu’nda “300 odalı Devlet Konuk Evi (Yazlık Saray)” yapımı hazırlıklarına başlanmıştı.

Saklayarak.

Gizleyerek.

Korkutarak.

Susturarak.

Yemyeşil doğaya kıyıldı.

50 bin çam ağacı kesildi.

1/25 bin planında değişiklik yapıldı. 92 dönümlük arazi sit alanı olmaktan çıkarıldı. 10 bin 966 metrekare deniz kıyı alanı; taşıma kaya, çakıl, ince kalite kumla dolduruldu. Kirişler, kazıklar, platformlar, usturmaçalar, babalar, merdivenler konularak hilal şeklinde bir sahil kumsalı yaratıldı. Çok pahalı yatların yanaşıp demirleyeceği liman kuruldu. Özel plaj oluşturuldu. 3 helikopter pisti yapıldı. 300 kişinin aynı anda konaklayabileceği Yazlık Saray’ın etrafı Çin Seddi’ni andıran yaklaşık 4 metre yüksekliğinde ve kilometrelerce uzunlukta duvarlarla çevrildi.

Her şey görkemliydi.

Şatafat şaha kalkmıştı.

Adını “itibar” koydular.

★★★

Bir sorun vardı.

Köylüler (!)

Bu görkemi.

Bu gösterişi.

Bu itibarı, köylüler varlıklarıyla, görüntüleriyle bozabilirlerdi. Yazlık Saray’ın geniş arazisine bitişik Karaca, Kuzuotu, Malderesi köylülerine bir yazı gönderildi; “Milli Emlak Müdürü’nün odasına gelin. Arazilerinizi satın alacağız. Pazarlık görüşmeleri yapacağız” denildi. Tapulu araziler Yazlık Saray için kamulaştırılacaktı. Okluk Koyu’ndaki bu 3 köyün tarla- bahçe sahibi köylüleri, “arazilerimizi satmak istemiyoruz ama korkuyoruz” demişlerdi.

Okluk’a  korku girdi.

Halktan gizleyerek.

Milletten saklayarak.

Temeller atıldı.

640 milyon harcandı.

Yazlık Saray dikildi.

★★★

Saray’ın mimarı, farklı büyüklüklerde 5 yapının ve yanında yöresinde üç bloktan oluşan personel lojmanlarının fotoğraflarını paylaştı da ancak görebildik. Fotoğrafların açık edildiği hafta hem yazlık ve hem kışlık sarayı yapan inşaat şirketi Rönesans’ın sahibi iş adamı, şehir hastanelerindeki işletme hakkını Danimarkalılara sattı.

Yerli saray dikici.

Yabancıya hastane satıyor.

Fabrika, baraj, liman.

Hazine arazisi, lojman.

Elde ne varsa yazlık ve kışlık sarayların yapıldığı dönemde satıldı. Elde edilen 70- 80 milyar dolar özelleştirme geliri; “Reis’e Saray Düzeninin” har vurup, harman savurmasına yetmediği için bütçelerde delik büyük kaldı, yama hep küçük geldi. Ve telefon üzerinden, motorlu taşıt üzerinden, kolalı gazoz üzerinden, at yarışı, şans oyunu, sigara, rakı, benzin, mazot, elektrik, doğalgaz, tuzdan şekere, kitaptan deftere, yağdan peynire, bardaktan tabağa her tür mal üzerinden artırılan vergiler de deliği yamamaya yetmedi.

En son:

Elektriğe yine zam.

Doğalgaza yine zam.

★★★

Özetle Kışlık Sarayı da Yazlık Sarayı da halkın çoğunluğunun gönlü hiç sarmadı. Çoğu kimse bu saray düzenini asla kabullenemedi. Benim de içimden “Tiksindirici Saray” diye yazmak geçti.

Tiksindirici borç varsa...

Tiksindirici saray da olur...

Borçlar Hukuku’nda “Tiksindirici Borç” kavramını ilk ortaya atan Alexander Nahum Sack (1995 yılında öldü) adlı hukukçuydu. Şöyle açıklamıştı: “Devletin ihtiyaçları ve çıkarları için değil de despotik rejimi güçlendirmek, kendine muhalefet eden nüfusu ezmek için borç alınırsa, bu borç tüm devlet için tiksindiricidir, gayri meşrudur, haksızdır.” Daha sonra 2002 yılında Michael Kramer ve Seema Jayachandran adlı hukukçular, bu açıklamaya şöyle bir yeni tanımla destek verdiler: “Halkın rızası olmadan yapılan ve onların yararına olmayan ülke borcu tiksindiricidir.”

Dış borç bul.

Kendini güçlü göster.

Halk buna razı değil.

Saray tiksindiricidir.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)


Düşeni yerler!


Büyük bir uluslararası dolandırıcılık şebekesini ve onun azılı liderini, kimseyi zarara sokmadan yakalamışçasına yazıyor, yazdırıyorlar. “Tosuncuk” yakalandı. “Tosuncuk” ülkeye getirildi. “Tosuncuk” sorguya alındı. “Tosuncuk”un rüyası böyle bitti. Bu 30 yaşında çocuk yüzlü genç adam, 5 yıl önce 2016 tarihinden itibaren 3.762 kişiden (iddianamede isimleri var) 1 milyar 139 milyon lira toplamış. Yaklaşık yarısını geri ödemiş. Diğer yarısını Kıbrıs’taki banka hesabına geçirtmiş. İki büyük kentin savcıları, MASAK bu adamın hesaplarını, yaptıklarını incelemişler. Buna rağmen elini kolunu sallayarak yurt dışına gitmiş. Kimse sesini çıkarmamış. İstediği kadar yurt dışında kalmış, sevgililer bulmuş; “bana yatırdığınız paraların hakkını veriyorum, benimle gurur duyabilirsiniz” dercesine sarışın sevgilisiyle fotoğraflarını yayınlamış. Sonra kendi isteğiyle gelip teslim olmuş. Bu komik hikayenin neresinde başarı var ki, “tosuncuk... tosuncuk...” diye kendinize pay çıkarıyorsunuz. Adamın iyi günlerinde Anne- Baba memleketi Giresun’da dere yatağına izinsiz ruhsatsız yaptığı villaya ses çıkarılmamış. Şimdi o villa “izinsiz yapıldı” diye yıkılacakmış. Türkiye ne tuhaf ülke oldu!