Geçen hafta devletten devlete diplomatik bir görüşmenin fotoğrafı gazetelerde yayınlandı. TV’ler de haber oldu. Lübnan’da hükümeti kurmakla görevlendirilen eski Başbakan Saad el- Hariri İstanbul’a geldi, Vahdettin Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.

Diplomasi işliyor.

Hayatın akışına uygun.

Ancak bu görüşme küllenmiş, küllendirilmiş, üstü örtülmüş, halkın dikkatinden kaçırılmış “Türk Telekom’u soyan ailenin yaptıklarını” yeniden akla getirdi.

Görüşme uzun sürdü.

İki devlet adamı eskiden beri tanışıyorlar. Ne konuştular? Bir- iki dakikalığına da olsa “TÜRK TELEKOM”dan bahsettiler mi? Açıklanmadı. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, elinde iki devlet adamının aynı masada otururken görüntülenmiş fotoğrafını göstererek; “Bu adamla aynı masaya nasıl oturursunuz?” diye sordu.

Cevap alamadı.

★★★

Siz okurlar biliyorsunuz.

Ben de bu köşede en az 15 defa yazdım. 16’ncısına şöyle başlayayım: TÜRK TELEKOM, dijital yarışta hiç durmayıp koşacaktı. Yüzde 55 hissesi 2005 yılında; 6.5 milyar dolara Lübnanlı Hariri Ailesi’ne satıldı. Sözüm ona Lübnanlı Aile, 6.5 milyar doları dışardan getirip TÜRK TELEKOM’un sahibi devlete ödeyecekti. Türk halkına söylenen buydu ama öyle olmadı. Lübnanlı Aile, kim akıl verdiyse, Türk bankalarından 4.7 milyar dolar kredi istedi.

Bankalar verdiler.

Türk’ün parasıyla!

TÜRK TELEKOM!

Yabancılaştırıldı.

Lübnanlı, TÜRK TELEKOM’un arsaları, binaları, stokları, neyi var neyi yok sattı, eski alacaklarını tahsil etti. Telefon hizmetlerinin fiyatlarını artırdı, kazancını yükseltti. Altyapıyı ise geliştirmeden öylece bıraktı. Kazandığını ve hatta Türk bankalarından aldığı kredileri de dahil her varlığı yurt dışına alıp götürdü.

Arşivlerde var:

Lübnanlı Aile’nin TÜRK TELEKOM’un içini boşaltarak yurt dışına götürdüğü para 6 milyar doların çok üstündeydi. Ve Lübnanlı Aile, “Türk bankalarından çektiğim 4.7 milyar dolar krediyi ödeyemiyorum” dedi, hisseleri bankalara bırakarak çekip gitti.

TELEKOM’un içi yendi.

★★★

TÜRK TELEKOM, devletten özele satılınca onu alan yabancı, kötü niyetli yönetmeye kalkarsa duruma anında müdahale etsin, uyarsın diye görevlendirilmiş bir Bağımsız Yönetim Kurulu üyesi vardı.

Bu üyenin adı:

Fuat Oktay’dı.

Fuat Oktay’a “ne yaptın, milli şirketin içeriden oyulmasını niçin önlemedin” diye sorulmadı, Cumhurbaşkanı yardımcısı yapıldı.

Ne eksik!

Ne fazla.

Yazdığım gibi oldu.

TELEKOM, Hariri Ailesi’nin elinde haşlanmış ıstakoz gibi içi yenilip dışı bırakılınca gerekli yatırımları yapamadı. Lübnanlı Hariri’nin Vahdettin Köşkü’nde kabul gördüğü saatlerde Hakkarili çocuklar uzaktan eğitimleri aksamasın diye annelerinin bulgur kaynattığı bakır kazanların kapağını anten gibi kullanıp öğretmene bağlanmaya çalışıyorlardı.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Ölen ölür modeli!


Aşının getirilmesinde geç kalındı. Niçin? Tam olarak, net olarak, açık seçik olarak “aşının neden geç kaldığını” bize Sağlık Bakanı’nın açıklaması gerekirdi. Açıklayamadı. Muhtemelen onu da aşan kara delik, karanlık bir nokta vardır. Bugünkü tablo: Gele gele 3 milyon doz aşı Çin’den geldi. Nisan ayına kadar Çin’den gelecek aşı 50 milyonu bulacak. Cek- Cak sözler bunlar. Çok yalan var. İster inan, ister inanma. Türk anne ve babadan doğmuş Almanya’da büyümüş, eğitim almış, fırsat eşitliğini Almanya’nın ortamında bulmuş iki Türk bilim insanının geliştirdiği Alman BioNTech aşısının zamanında siparişini veremeyen Türkiye’yi yönetenler, bu açıdan beceriksizlik tarihine kara harflerle geçtiler! BioNTech de nisan ayına kadar 4.5 milyon doz gönderecekmiş! Alt alta topla 60 milyon doz bile etmiyor. Aşı olması gereken nüfusuna göre Türkiye’nin en az 120 milyon doz aşıya ihtiyacı var. Hangi aşının dozu kaç dolara alındı? Aracılar var mı, kimler? Niçin geç kaldı, kim sebep oldu, bilerek mi yapıldı? Bu sorular da kara deliğe atıldı. Sanki, “ölen ölür, kalan sağlar bağışıklık kazanır modeli” tercih edildi.