Aşı tutacak. Bünye antikor üretecek. Darbelere gerek kalmadan suyun yolunu bulduğu gibi Türkiye, kuruluşunda hedeflediği çizgisinden sapmadan laik kalmayı 1000 sene başaracaktı.

Özgür seçimler olacaktı.

Seçimle gelen.

Seçimle gidecekti.

Allah ile aldatmak.

Din ile kandırmak.

Siyaset olmayacaktı.

Geldiğimiz yere bakın; Türkiye yaşı 73- 89’a dayanmış emekli generallerini hapse atıyor. Ne yapmış bu generaller? Milli Güvenlik Kurulu’nda alınmış olan Fetullah Gülen türü cemaat, tarikat, dini siyasete alet edip laikliği yıkmak isteyen, Cumhuriyeti demokratik çizgisinden saptırıp teokratik bir yapıya dönüştürmek için yola çıkmış sinsi, CIA bağlantılı, karanlık niyetli örgütlenmelere karşı gerekli önlemler isteyen” kararlar uygulansın istemişler.

Kimden istemişler?

Seçilmiş hükümetten.

Seçilmiş başbakandan.

Seçilmiş bakanlardan.

Bu generaller darbe yapmamışlar. Seçilmiş cumhurbaşkanını, başbakanı, bakanları silah zoruyla iktidardan indirip, yerlerine kendileri geçmemişler. Devlete kendi adamlarını, hısım akrabalarını doldurmamışlar.

Bir aşıyı önermişler.

28 Şubat, “Türkiye laik çizgiden sapıp Taliban olmasın” diye bulunmuş bir laiklik aşısıydı.

★★★

28 Şubat kararları için “laiklik aşısıydı diye yazıyorum. Ne demek istiyorum? Kararların bir özetini buraya yazarak açıklayayım: Laiklik ilkesi titizlikle uygulanacak. Tarikat okulları (Fetullah Gülen gibi) Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanacak. 8 yıllık zorunlu eğitime geçilecek. Dini tesis kurmak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iznine bağlı olacak. Tarikatların faaliyetine izin verilmeyecek. Tarikat üyesi ya da irticai faaliyet yaptığı tespit edildiği için ordudan atılanlar, sivil kurumlarda istihdam edilmeyecek. Yargı yani adalet; hakimler ve savcılar tarikat, cemaat üyesi olanlardan temizlenecek. Devletin kurumlarına da tarikat, cemaat sızmalarına izin verilmeyecek. Dış kaynaklı irtica tehdidi önlenecek. Mezhep kışkırtıcılığına izin verilmeyecek. Kıyafet kanunu tavizsiz uygulanacak. Kurban derisi toplama denetime alınacak. Ümmet esaslı diplomasi önlenecek.

Kim yapacak bunları.

Seçilmiş hükümet.

Seçilmiş başbakan.

Seçilmiş bakanlar.

Onlara bağlı valiler, Emniyet Müdürleri, Adaletimizin hakimleri, savcıarı, güvenlik güçleri, seçilmişlerin atadığı devletin üst düzey bürokratları. 28 Şubat, darbe değil; seçilmiş hükümetten “cumhuriyetin temel ilkelerini korumak için bünyenin güçlendirilmesini isteyen bir laiklik aşısının vurulması” isteğiydi.

Aşıyı savunanlar hapiste.

Bir kere hapse koydular.

Kumpas olduğu ortaya çıktı.

Şimdi, “sen bu laiklik aşısını niçin savundun” diye dava açıp yeniden zindana gönderdiler.

★★★

Yakın tarih.

Herkes hatırlıyor.

Milli Güvenlik Kurulu  (Cumhurbaşkanı-başbakan- 4 kuvvet komutanı generaller- bakanlar) Anayasa’da olan bir kurum. Nereden gelmiş, ne zaman konulmuş, kim akıl etmiş?  1980 yılında darbe yapan General Evren’in, Anayasa Profesörü Orhan Aldıkaçtı’dan “Öyle bir Anayasa yap ki, Türkiye’de bir daha darbe olmasın” istedi. Milli Güvenlik Kurulu fikri bu ihtiyaçtan doğdu. Generaller laik çizgiden sapma olursa bunu Milli Güvenlik Kurulu’nda dile getirecekler, seçilmiş hükümet de önlem alacaktı. Darbelere ihtiyaç kalmayacaktı. Fetullah Gülen türü Türkiye’yi Taliban benzeri yapılara ve yönetim biçimlerine çekmek isteyenlerin önü kesilecekti.

Nitekim önü kesildi.

Gülen, ABD’ye sığındı.

Oradan iktidar ortağı AKP’nin koruma-kollama avantajını kullanarak orduya, polise, adliyeye, devlete sızma palanları geliştirdi. Bu planlara karşı çıkıyorlar diye generallerin hapse girmesi için onlara “Balyoz kumpas davaları” açtırdı. Ve 15 Temmuz hain darbe girişimini planladı. Bu darbe girişiminde asker askeri vurdu. Tayyip Erdoğan gerçeği gördü; kumpas bozuldu, 28 Şubat aşısı isteyen generaller hapisten çıktılar fakat yine FETÖ’cü oldukları kesin savcı ve polislerin ürettiği CD’ler ve sahte delilerle başlatılan davanın sonunda bu kez  “müebbet hapis cezasıyla” yeniden zindana konuldular. Bu emekli generallerden biri olan Çetin Doğan (81 yaşında)  ilk görüş gününde eşi Nilgül Doğan’a “Yanlış bir şey yapmadım. 28 Şubat dönemiyle ilgili attığım her imzamın arkasındayım. Ben ülkemi asla terk etmem. Hiçbir şey benim vatan sevgimi yıkamaz. Bizi buraya gönderenler utasın” dedi.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Hapse konulan generallerin haklılığını ispat eden bir belge!


Seçimler olmuş, iktidarı AKP kazanmıştı. 2004 yılıydı. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Başbakanlık Müsteşarı da Ömer Dinçer’di. 2004 yılında MİT ve Genelkurmay, Milli Güvenlik Kurulu’na bir sunum yapmışlar ve ordu ile devlet kurumlarına sızmış Fetullah Cemaati (bugün FETÖ’cü) örgütlenmesini ortaya belgeleriyle koymuşlardı. Ve bu belgelerin ışığında Milli Güvenlik Kurulu, o gün hükümete “orduya ve devlete sızmalara karşı bir mücadele planı hazırlama görevi” vermişti. Ancak dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Müsteşarı Ömer Dinçer, Milli Güvenlik Kurulu kararlarının olduğu dosyayı “rafa kaldırma kararı” almışlardı. Bunu Ömer Dinçer’in kendisi de kabul etmiş ve 2015 yılında yazdığı kitabında; “rafa kaldırmanın siyasi sorumluluğunu başbakan, hukuki sorumluluğunu da ben üstlendim” diye yazmıştı. 2016 yılının 15 Temmuz günü de orduya sızmış Fetullahçılar, Tayyip Erdoğan iktidarına karşı “darbe girişimi” yapmışlardı. Bu belge 28 Şubatçı generallerin duyarlı davranmakta haklı olduğunun göstergesi değil mi?