Bu feryat, bu figan, bu acı, bu hüsran, bu zarar, bu ziyan; bir sorumlusu olmalı. Yangın ilk Akseki’nin bir mahallesinde başlayıp Manavgat’a doğru alev oldu yayıldı. İnsanların evleri, hayvanları, ormanda cam ağaçları, makiler, ormanı yurt edinmiş dağ keçileri, sincaplar, kaplumbağalar, yılanlar ne varsa börtü böcek hepsi diri diri yandı, kavruldu.

Manavgat!

Su kentidir.

Dağ tepelerinden doğup kıvrım kıvrım gelen dereler, çaylar, Manavgat’ta durulur, birleşir, dinginleşir ve Manavgat Şelale’si olur; “Torosların koynunda su kenti” diye yazılır, anlatılır.

Dünyaca bilinir.

★★★

Yazın kavurucu güneş, ağaç diplerinde birikmiş kıvılcım ateşi bekleyen tutuşmaya hazır kuru otlar, füze hızıyla uzaklara yangın taşıyıcı çam ağacı kozalakları ve nemsiz hava ile saate 50 kilometre hıza ulaşan rüzgar; neden her ne ise ormanların yanması bize özgü değil. Her ülkede oluyor.

Bize özgü olan yanan ormanlardan yükselen feryatlar! Yapılan araştırmaların ve yangın sonrası yazılan raporların sonuçlarına bir göz attım: Bizde orman yangınlarının yüzde 97’si insan kaynaklı: Anız, çöplük, avcılık, sigara izmariti, çoban ateşi, piknik mangalı, terör, kundaklama, rant için kasıtlı yakma, trafik, enerji nakli döşeme.

Sadece!

Yüzde 3’ü doğal.

Yıldırım düşme.

★★★

Manavgat’ta yangının ilk çıktığı Yeniköy Mahallesi’ne 25 kilometre uzaklıktaki Ulukapı Sülek Mahallesi’nde oturan turizm emekçisi Hasan Ünal,  “Çocuklarımı ve eşimi aracıma aldım. Tüm mahalleleri dolaştım. İnsanları uyardım. İshak Saidi bölgesinde yangının olduğunu söyledim. Kimse beni dinlemedi. Kornaya bastım ama kimse kalkmadı. Kalksalardı herkes bir yerden tankerle su sıksaydı yangın bu kadar ilerlemezdi...” dedi.

Bu körlük.

Bu sağırlık.

Bu duyarsızlık.

Neden?

Gökyüzü kızıla döndü.

Ağaçlar ağlıyordu.

Neden bu çaresizlik?

Neden bu kadercilik?

★★★

2004 yılında başlayan ve 2023 yılına kadar geçecek 20 yıllık dönemi kapsayan Ulusal Ormancılık Programı, “orman içinde ve yakınında yaşayanların yangına karşı eğitilmelerini” de hedeflemişti.

Bütün bölge.

Köylüler.

Her vatandaş.

Bir itfaiye eri bilincine ulaşacak eğitimden geçirilmeliydi. Orman yangını her an patlayabilir, nem az, mevsim kurak, güneş yakıcı ve sert poyraz var; bu nedenle biz bu bölgenin insanları “dikkatli, tedbirli ve uyanık” olmalıyız bilinciyle donatılmış olmalıydı.

2004’den...

2021’e...

Kocaman 17 yıl...

Manavgat ormanlarında muhtemel yangına karşı kullanılacak tabiatın nimeti doğal su yatakları, insan yerleştirmesi su tankları, hortumlar, kurtarma ipleri, yangın sırasında giyilecek miğferler hazırlanmış olmalıydı. Buradaki insanlar, önceden düşünülmüş alet ve malzemeyle yangın yayılmadan ve can ile mala zarar vermeden en kısa zamanda söndürecek bir beceri ve bilinçle donatılmış olmalıydılar. Ulusal Ormancılık Programı’nın “ormanları koruma ve geliştirme” hedefinin gereği olarak bu insanlar; biyotik ve abiyotik önlemler, eko sistemin direncini artırma, iklim değişikliğine uyum, genetik kaynakların korunması, ormanın karbon döngüsündeki rolü konularında da bilgilendirilmiş olmalıydı.

Her yıl!

Tatbikat yapılmalıydı.

Bu insanlar!

Yangını sezen.

Ormanı seven.

Ağacı koruyan.

Can kurtarmayı ibadet sayan ve bir itfaiye eri gibi normalin üstünde yüksek cesaretle gökyüzü kızıla dönmeden ateşin üzerine atılabilmeliydiler.

★★★

Manavgat yandı.

Dövünüyorlar.

Mersin yandı.

Dövünüyorlar.

Adana yandı.

Dövünüyorlar.

Osmaniye yandı.

Dövünüyorlar.

Marmaris de yanıyor.

Hafızlık kursuna verdiğiniz önemin üçte birini orman köylülerimizin eğitimine verebilseydiniz Manavgat yanmayacaktı. Marmaris de yanmayacaktı. Adana, Mersin, Osmaniye’de yangın başlarken sönmüş olacaktı.

17 yıl bitti.

Ne yaptınız?

Hesap verin.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Tunus’tan diktatör uçağı almıştık!


Din bezirganlarının atı, Tunus’ta tökezledi. İslam dinini at yapıp üzerine binerek “Tunus’u dönüştürme rüyası” hüsran oldu. Hüsran kendini darbeyle gösterdi. Her türlü darbeyi kınamalıyız ve reddetmeliyiz fakat ders de çıkartmalı. Tunus’tan diktatör uçağı alıp Cumhurbaşkanımıza VİP uçak yapmıştık. Tunus’un Arap Baharı ile devrilen diktatör Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali, Airbus 340 uçağının içini son derece lüks döşetmiş, Louis Vitton markası tarafından da dekore ettirmiş ve sadece bir kez o da test uçuşunda kullandıktan sonra Türk Hava Yolları’na 78 milyon dolara satmıştı. Türk Hava Yolları da bu geniş gövdeli uçağı yeniden dekore ettirerek VIP uçak filosunun en büyük uçağı yapmıştı. Sonra Katar’dan hediye geldiği söylenen uçağın daha büyük olduğu yazılıp çizilmişti. Tunus derslerle dolu.