Sözlü zihin gevşektir. Daima yan çizme ihtimali var. Yazılı zihin sıkıdır. Tarihi bilgiye dayanır. Yan çizemez. Yaşayan çok değerli tarihçilerimizden Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın 14 yıl önce yayımladığı “Avrupa ve Biz” adlı kitabında, “Yecuzu! Layecuzu!” tartışması 2 örnekle anlatılmıştı.

Orada okumuştum.

Unutmadım.

Zihnimde net duruyor.

1703 yılında tahta çıkan Padişah lll. Ahmet Dönemi’ydi. Kışlalarda eğitim sırasında; barutu patlatıp gülleyi atan topların namluları hızla kirleniyor. Birkaç atıştan sonra namlu içi barutla bütünüyle tıkanıyor. Kesin temizlemek gerekli. Yoksa ters tepme yapar. Düşmanı öldürmek yerine Mehmetçiği şehit eder.

Neyle temizlemeli?

Fırçayla.

Fakat o yıllarda yapılmış domuz kılından fırçalar var, mecburi onları kullanacaksın.

Tartışma başlıyor.

Yecuzu:

Caiz.

Layecuzu:

Caiz değil.

Domuz kılı fırçalar caiz değildir, dinimize, inancımıza aykırıdır diyenlere karşı “Mehmetçik kendi kendini öldürecek, caizdir” diyenler “fetva çıkarmak” için “caiz değildir” diyenlere; “Siz camilerin boya- badanasını hangi fırçayla yapıyorsunuz?” diye soruyorlar.

Domuz kılı fırçalarla!

★★★

İlber Ortaylı’nın kitabında yer verdiği ikinci örneğini de çok net hatırlıyorum;
“çorba” üzerineydi: Bugünkü üniversitelerin yerini tutan medreselerden bazıları çok zora düşmüşlerdi. Gelir, gideri karşılayamıyor. Her şeyden kısıntı başlamıştı. O yıllar medreseler öğrencilerine yemek de verirlerdi. Önde gelen medresenin birinde öğrenciye verilen çorba o kadar yağsız, etsiz, şehriyesiz çıkarılır olmuş ki, sıcak su gibi... Başlamış bir “Yecuzu- Layecuzu” tartışması; bu çorba o kadar suya benziyor ki bununla abdest almak “caizdir” diyenler ile “caiz değildir”  çünkü adı çorba diyenler birbirine girmişler. Padişah da cuma selamlığından çıkıyor. Alayın iki yanına dizilmiş medrese öğrencilerinden bir taraf “yecuz” diye bağırıyor, öbür taraf “layecuz” diye karşılık veriyor. Padişah, “bu ne bağırtı” diye sorunca “Hünkarım verilen çorba o kadar bulaşık suyu gibi ki, bu çorba ile abdest almak caizdir diyenlerle yok caiz değildir; ne de olsa adı çorbadır diyenlerin” sesleri...

★★★

Ortaylı diyor ki:

Domuz kılı fırça!

Abdest suyu çorba!

Bunlar bahane.

Aslı düzenin değişmesini isteyenler ile istemeyenlerin “zihniyet çatışmasını” yansıtan sesler. Bundan yaklaşık 320 yıl önce bile dönemin üniversiteleri sayılan medreselerden tepkiler yükselebilirken bugün “rektörlüğü hak etmeyen (liyakat yetmez) partili profesörlerin atanmasına” ses çıkmıyor.

Dün yine haber vardı.

Hitit Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne ilahiyat profesörü dekan oldu. Son bir yıl içinde çok sayıda üniversiteye rektör olarak ilahiyat profesörleri atandı. Hepsi iktidarın adamları ve aynı zihniyetin takipçileri.

Hak ediyorlar mı?

Diye soran çıkmadı.

Boğaziçililer hariç.

Boğaziçi öğrencileri ile öğretim üyeleri, “bu üniversiteye tepeden inme gelenin rektör
olmayı hak etmediğini”
45 gündür anlatıyorlar. Atayanlar üzerine alınmadı. 320 yıl önceki padişahlar bile daha duyarlıydı.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Bir annenin “liyakat” arayışı!


“9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2012 yılında onur derecesiyle mezun olan kızım 2013 yılında  Adli Hakimlik ve Savcılık Sınavı’nın yazılı sınavında 15. oldu, ancak 3 dakikada ve ne olduğunu anlamadığımız şekilde mülakat sonunda elendi. Yine aynı yıl Hazine Müsteşarlığı Hukuk Müşavirliği’nin yazılı sınavında Türkiye 5’incisi oldu. Ama ne yazık ki mülakat sınavında 70 verilerek yedeğe alınıp elendi. Kızım yılmadı 2015 yılında Dışişleri Bakanlığı diplomatlık sınavının yazılısını kazandı, mülakat da 67 puan verilerek elendi. Bütün bu sonuçlardan bu ülkede bize ekmek olmadığını anladık ve kızım her şeyi bırakıp eşimin emekli ikramiyesiyle aldığı küçük bir arsayı satarak Amerikan Üniversitesi’nden sağladığı bursla Amerika’ya yüksek lisans yapmaya gitti. Orada başarılı bir şekilde yüksek lisansını yaparken aynı zamanda bir Türk’ün ilk girişte kazanması çok zor olan New York Baro sınavını dereceyle kazandı. Ve şu anda ruhsatlı New York Barosu avukatı. Takdir edersiniz ki Amerikan vatandaşı olmadığı için şu anda orada avukatlık yapamıyor. Aynı zamanda Türkiye’de de yüksek lisansı olan kızımın liyakatinin ayaklar altına alındığı dürüst ve vatansever insanların inim inim inlediği bu ülkede işi çok zor. Ve kendisi de artık ülkeden soğumuş durumda ve burada durmak istemiyor. Sizden istirham ediyorum. Amerika’da hukukçu tanıdıklarınız varsa gerçekten iş bitirecek, sponsor olacak insanlara ihtiyacımız var. Çünkü oradaki Türklerin ilk söylediği Amerikan vatandaşı değilseniz yardımcı olmuyorlar. Saygılarımla. Serpil Dalboy”