İzin uzun sürdü. Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü, duyduğunu yaz diyeceksiniz.

Yazayım.

Bir sahil kasabası, bir Orta Anadolu kenti, bir Ege şehrine gittim. Her birinde üç gün, beş gün, bir hafta. İzin bu yüzden uzadı. Hiç tanımadığım her yaştan kadın, erkek insanla sohbet ettim.

Yürekler ayaklanmış.

Unutamadık dediler.

2023 hedefleri, 16 kat büyüdük laflarına artık inanmadıklarını anlattılar: Orman yanarken çok sayıda siyah lüks araba ve koruma ordusuyla gelişleri... Azgın sel suları, dere yatağına yapılmış camileri, okulları, evleri yıkıp devirirken çay atmaları... Kara para aklamaktan Avusturya’da tutuklananların Cumhurbaşkanı Sarayı’nda çekilmiş hatıra fotoğrafları... Üç yerden, beş yerden, on beş yerden maaş alanları...

Sayıp döktüler.

Unutmuyoruz

Diye eklediler.

★★★

Ben onları dinlerken; eski Şehircilik Bakanı, “... sekiz yıldır boğazımda bir düğüm var... Reis beni hırsız çuvalının içine koydu...” demiş ve şunları söylemişti: “...17- 25 Aralık tapeleri bana ait... Dosyada ne varsa hepsi doğru...” Bu cümleler TV ekranlarında dönüyordu.

35 yaşlarındaydı.

Elini cebine attı.

Gazete kesiği çıkardı.

2014 tarihliydi.

İki babanın iki oğluyla telefon konuşma tapelerinin haberiydi.

Oğul: 6 buçukta geldiler.

Baba: Ne var evinde?

Oğul: Bir şey yok baba.

Baba: Para ne var?

Oğul: Üç beş kuruş.

Baba: Kaç para?

Oğul: Sen biliyorsun.

Baba: Kaç lira oğlum.

Oğul: 1 trilyon civarı.

Baba: El koydular mı paraya?

Oğul: Yok. Arama yapıyorlar.

Baba: Seni anladığım kadarıyla Rıza Zarrab’la bir rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar. Diyeceksin ki bir danışmanlık işim var. Gayr-ı resmi yapıyorum.

★★★

Baba: Operasyon yaptılar.

Oğul: Evet.

Baba: Evinde ne var.

Oğul: Senin paran var.

Baba: Onu diyorum işte.

Oğul: Ne yapayım bunları?

Baba: Belirli yere şey yapın.

Oğul: Sıfırlayacağız.

Baba: Sıfırladınız mı.

Oğul: Sıfırlayamadık.
Gazetedeki yazı şöyle bitiyordu: Türkiye, çocuklarını “sıfırlama oğlanı” haline getiren kirli para düşkünü siyaset adamı tarlasına dönüştü. İktidar siyasetçisi önde gelenlerinin çocuklarını, “sıfırlama oğlanı yapan dünyada ilk ve tek ülke örneği” biz olduk.

★★★

Kasetler montaj mıydı?
Sesler gerçek miydi?
Paralar kirli miydi?
Kasalar neyin nesiydi?

Kim ne kadar yedi?
Kim ne kadar yedirdi?
Bütün bu soruların cevabını bulmak çok kolaydı. 17 Aralık günü ortaya çıkan tablo ile haklarında rüşvet iddialarıyla yüklü fezleke düzenlenmiş o 4 bakanın, yüce divana gidecek yolunun önü tıkanmasaydı, adalet belki de gerçeği ortaya koyacaktı.

★★★

Unuttular sanıyordum.

Unutmamışlardı.

Çoğu 19 yıldır her seçimde “Reis’e oy verdiğini” de ekliyordu. Ama bu kez kararlarını vermişler.

Hesabı keseceğiz.

Dediler.

Gördüğüm:

Yürekler ayaklanmış!

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Derdini duvara döktü!


Benim yukarıda yazdığım izin gözlemlerimle Kayseri’deki duvar yazıları örtüştü. Dün Yeniçağ Gazetesi, iktidar partisinin 20 yıldır en yüksek oyları aldığı Kayseri’de vatandaşın “içinde biriktirdiği, söylemekten çekindiği dertlerini” duvara dökmeye başladığını haber yapmıştı. Duvara dertlerini yazanların tam sayfa fotoğrafı vardı. Vatandaş duvara; “Çocuklarım okuyor ama ceplerine harçlık koyamıyorum... En büyük dert başımızdakiler... İmtiyazlı gruba giden Hazine garantili projelere son verilsin... Memlekette sıkıntı o kadar çok ki...” türü sıkıntılarını sıralamıştı.