Şu günlerde “burnuma pudra şekeri tozu çekiyordum” cümlesinden cımbızlanıp öne çıkartılan “pudra kelimesi” günlük hayatta sıkça kullanılır oldu. Pudra; yüzü yıpranmışların yüzünü ve ar damarı çatlamışların alın kırışıklıklarını da örter. Nar çiçeği renginden un beyazına onlarca çeşidi var.

Dikkat isterim:

3 milyonluk arabalar.

Lüks otel hayatı.

Revü kızlarıyla yaşam.

Kamudan özele avantadan gelir transferi yapılan operasyonlarda “ara bulucu- kolaylaştırıcı- hızlandırıcı- getir götürücü” roller üstlenmeseydi bu serveti kazanamazdı.

Arkasındaki partili kim?

Hangi tarikatın aleti?

Hortumun ucu kimde?

Kokainci yan ürün.

Ahlaksız politikacı.

Ahlaksız bürokrat.

Ahlaksız iş adamı.

Genci onlar kullandı.

Onlar neredeler?

Soran olmadı.

Belli ki örtülecek.

Yüzler pudralandı!

Yüzler pudralandığı için Türkiye haritası kan kırmızısına bezendi. Şırnak hariç (çünkü virüs ortaya çıktığında 540 bin nüfuslu kentte 520 bin kişi sağlık taramasından geçirildi) Türkiye’nin tüm kentleri öldüren virüs salgınında “üçüncü zirveye” tırmandı.

Yüzler ise pudralandı.

★★★

Sağlık Bakanı, Parti başkanı ve Cumhurbaşkanı mutlu olsun, enerji toplasın diye parti kongrelerinde ortaya çıkan salkım saçak kalabalık görüntü için “Gündemde tutmak kimseye fayda sağlamaz” diyebildi.

Konuşmayalım.

Sormayalım.

Virüs kongre seviyor.

Kapalı ortam istiyor.

Herkes kurallara uysun.

Cumhurbaşkanı uymasın.

Bakanlar uymasın.

Partililer uymasın.

Kurcalamayalım.

“Alın yazısı” diyelim.

Kat, kat pudra çekelim.

Günlük vaka sayısı:

40 bine dayandı.

Günlük ölüm sayısı:

150’yi aşıp geçti.

Parti egoizmi ön aldı.

Eşit fedakarlık olmadı.

Salgın pik yaptı.

“Çok hızlı gevşedik, bunu yapmamalıydık” diyerek sadece avunma tepkisi veren Bilim Kurulu göstermelik kaldı. Yataklar yine doldu taştı. Yoğun bakım bölümlerinde doluluk yeniden yüzde 80’i gördü.

★★★

Elde pudra kutusu; testi pozitif çıkan tüm vakaları pudralayıp örttüler sadece “belirti gösteren hastaların sayısını” açıklayarak; çok başarılı, duruma hakim, ne yaptığını bilen, gelecekte büyüyebilecek tehlikeyi anında görüp, her türlü önlemi alan yönetim algısı yarattılar.

Algı fos çıktı.

Salgın üçüncü zirveyi yaptı. Türkiye neredeyse her aileden koronaya ölü veren ülke durumuna geldi. Türkiye, Almanya’da kendi evlatlarının bulduğu aşıyı zamanında sipariş verip alamaz duruma düşürüldü ve Çin’den bedava diye gümrüğe gelen 1 milyon doz aşı da devlete 12 milyon dolara fatura edildi, o hikaye de pudralanıp örtüldü.

Pudra çekiyorlar.

Harita kıp kırmızı.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Naci Bey, “araştırdığı için gitti” diyorlar, siz susmayın!


Reuters Ajansı’nın Ankara muhbirleri “kulaktan kulağa ulaşan bilgileri” toparlayıp “bir önceki Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal, 128 milyar dolar döviz rezervinin (halkın kara gün parası) eritilme sürecinde kimlere satıldığını araştırdığı için gece kararıyla gönderildi” diye haber yaptı. Bütün dünyaya bu haberi duyurdular. Naci Ağbal, gerçekten araştırıyordu ve “Merkez Bankası rezerv dolarları eridiği dönemde bankacılık sistemi içinde 50 bin doların üzerinde dövizi kimler aldı, Borsa’da olağan olmayan satışları (portföy boşaltma diyorlar) hangi kurum ve kişiler yaptı?” bilgilerine ulaştığı için mi görevine son verildi? Naci Ağbal Bey, yabancı gazetecilerin dile getirdiği bu haber doğru mu? Siz niçin susuyorsunuz? Merkez Bankası Başkanlığı’na niçin getirildiniz? Niçin 133 gün içinde görevden atıldınız? Bunu en iyi bilen sizsiniz. İşte yükselttiğiniz faiz aynen duruyor fakat dolar yine yükseliyor. Berat Albayrak, Lütfi Elvan, Murat Uysal, Şahap Kavcığolu, ekonomi danışmanları Jöleli Yiğit Bulut ile Lacili Cemil Ertem, Para Piyasaları Kurulu’nun 6 üyesi, “128 milyar doların kimlere, ne zaman, ne miktarda satıldığı bilgisini” açıklamadılar. Onlar susuyor. Naci Bey, siz susmayın. Konuşun. Başladığınız işi bitirin. Halk gerçeği bilsin.