Akaryakıt sektöründe, 2019 yılı sonu itibarıyla 5’i faal 6 rafineri, 93 dağıtıcı ve 12.898 istasyonlu akaryakıt bayisi EPDK’dan lisanslı olarak faaliyet gösterdi. 2020 yılı sonuçları ile ilgili henüz kesinleşen bilgilere sahip olmamakta birlikte; bütçe açısından 2020 yılının ilk 11 ayında petrol ve doğalgazdan alınan ÖTV tutarı 63 milyar 456 milyon lira oldu. 2021 bütçe hedefi ise 76.5 milyar lira olarak belirlendi.

2020 yılı sonu itibari ile sektörün parasal büyüklüğünün pandeminin de olumsuz etkisi ile 230 milyar lira olacağı tahmin ediliyor.

Akaryakıttaki yüksek Özel Tüketim Vergisi ve %18 Katma Değer Vergisi oranı, kısa zamanda büyük paralar kazanmak isteyenler için bulunmaz fırsatlar yaratıyor.

Yüzde yüzü ithal edilen akaryakıt, ülkemizde yaklaşık 90 dağıtım şirketi tarafından istasyonlara ulaştırılıyor. Dağıtıcıları 3 gruba ayırmak mümkün. Birinci grup hepimizin bildiği ünlü markalar, bunlar 5 tane olup pazarın %68.8’ini, ikinci grup 6-20’nci sıradaki dağıtıcı şirketler pazarın %16.88’ini, bugün mercek altına alacağımız üçüncü grup olan ve yaklaşık 70 dağıtıcı firmadan oluşan grup pazarın %14.32’sini kontrol ediyor.

SİSTEM NASIL İŞLİYOR?

Küçük dağıtım şirketleri, rafinerilerden aldıkları akaryakıtı istasyonlara veriyor ancak faturayı büyük miktarlarda akaryakıt kullanan inşaat şirketleri, maden ya da nakliye firmalarına satıyor. İstasyonların ihtiyacı olan fatura ise dağıtım şirketleri tarafından yüzde 1 kârla bayilere satılıyor. İnşaat şirketleri, madencilik ve nakliye şirketleri sanki akaryakıtı kullanmış gibi bu faturaları maliyet ya da gider gösteriyor, Katma Değer Vergisini de indirim konusu yapıyorlar. Bu yöntemle çalışan dağıtım şirketleri bir süre sonra vergisel ödevlerini yerine getirmeyerek batıyor. Batan firma, çöp olan firmalar arasında yerini bile almadan yeni bir dağıtım firması kurulup, aynı sistem sürdürülüyor. Bu şirketler genellikle çoban, çaycı, temizlik görevlisi gibi kişilerin üzerine kuruluyor. Maliye, şirketin sözde patronuna ulaşsa bile vergiyi alamıyor. Bu tür dağıtım şirketlerinin faaliyeti süresi bir yılı bile bulmuyor.

EPDK, petrol sektörünün sektörde “haksız rekabete” ve “devletin vergi kaybı”na yol açtığı için şikayet konusu olarak dillendirdiği akaryakıt dağıtım şirketleri arası ürün ticaretiyle ilgili Şubat 2020’de bir düzenleme yaptı.

Düzenlemeye göre yıllık 60 bin ton beyaz ürünü (motorin ve benzin) bayilerine satamayan dağıtıcılar, dağıtıcılar arası ticarette satıcı olamayacak. Bu ticaret, lisanslı bir depo ya da tesis üzerinden yapılacaktı. Bugün itibari ile 18 şirkete bu izin verilmiş iken, izin almayan dağıtım şirketlerinin de dağıtıcılar arası ticaret yaptığı, EPDK’nın firmaların dağıtım lisanslarını iptal ettiği, firmaların idare mahkemelerine giderek “yürütmeyi durdurma“ kararı aldıkları dolayısıyla bu önlemin de işe yaramadığı ortadadır. Dolayısıyla, “ucuz motorin ya da benzin” sloganıyla satışlara devam ediliyor. Bu durum vergisini düzenli ödeyen, kurallara uyan bayi ve dağıtım şirketleri açısından haksız rekabet durumunu kalıcı hale getiriyor.

Lisans almak zorlaştırıldı ama


Akaryakıt dağıtım şirketi lisansı almak çok kolay bir iş değil. Özellikle aranan sermaye şartları Türkiye şartlarında oldukça yüksek ama her ne hikmetse bu şartlar her durumda yerine getiriliyor ve çoban, çaycı ve temizlik görevlisi gibi kişiler adına bu şirketler kurulabiliyor. EPDK, son dönemlerde oldukça fazla sayıda lisans iptaline gitti ama buna rağmen dağıtıcı firmalarla ilgili problemler bitmiyor. Çünkü çok büyük bir haksız kazanç var. Bu kazancı paylaşan ciddi bir kesim var. Üç gün önce bir firmada asgari ücretle sigortalı olarak çalışan bir kişinin, “Nasıl oluyor da 20 milyon sermaye koyarak dağıtım şirketi kurabiliyor” sorusunun cevabını bulmadan lisans verirseniz sonuç bu olur. Dağıtım firmalarının kime ne kadar fatura kestiği aylık olarak EPDK’ya bildirildiği halde neden zamanında müdahale edilmemektedir? Yaklaşık 70 akaryakıt dağıtım şirketi ve 3.500 bayi ile bu işlemlerin yapıldığını bütün kamuoyu biliyor, EPDK’nın bunlardan haberi yok mu? Gerçek patronları bilmiyor mu? Soruları uzatmak mümkün.

ÇÖZÜM VAR...

230 milyarlık petrol ürünleri sektörünün %15’ini elinde tutan bir grup dağıtım şirketi, EPDK’nın, Maliye’nin ve Sanayi Bakanlığı’nın gözünün içine baka baka haksız kazanç elde etmektedir. Hazine’ye intikal etmesi gereken Katma Değer Vergisi ve kurumlar vergisi çeşitli yol ve yöntemlerle belirli bir gruba aktarılmaktadır. Ülkemizde faturasız akaryakıt ticaretinin 15 milyar liralar seviyesinde olduğu tahmin edilmektedir. Buna göre; faturasız akaryakıt nedeniyle oluşan katma değer vergisi ve kurumlar vergisi kaybını, faturanın başka şirketlere satılması ile birleştirdiğimizde Katma Değer Vergisi ve kurumlar vergisi kaybı 7 milyar TL’nin üzerinde gerçekleşecektir.

Sorunun çözümü için en pratik yöntem, uğuruna savaş verilen %18 katma değer vergisini sıfırlayıp, sıfırlanan katma değer vergisini de ÖTV tutarının içine ilave etmek gibi duruyor. Böylece devletin vergi kaybı ortadan kalkıyor ve kötü niyetli dağıtım şirketlerinin uğruna savaşacakları katma değer vergisi ortadan kalkıyor.

Bu sorunu pratik bir şekilde çözmek mümkün iken yıllarca hazinenin vergi kaybına göz yumulmasının nedeni, “Devlete ait işleri ederinin üç-beş katına alan ve maliyetleri şişirmek için faturaya ihtiyaç duyan müteahhitleri zor durumda bırakmamak mı?” Siz ne dersiniz?