Geçen hafta köşemde, “Akaryakıt dağıtım şirketi mi, sahte fatura üretim merkezi mi?” başlıklı yazımı okumuştunuz. Yazımın yayımından 5 gün sonra, sektör ile ilgili akaryakıta bağlı vergi kaçakçılığı ve nitelikli dolandırıcılık yapan suç örgütüne yönelik, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), Gelir İdaresi Başkanlığı ve Vergi Denetim Kurulu iş birliğiyle bir operasyon yapıldı ve kamuoyuna operasyonun adının “Silici” olduğu açıklandı.

Operasyon kapsamında 170 akaryakıt istasyonu, 23 akaryakıt dağıtıcı firması, bir istasyon teknik destek firması, 2 otomasyon yazılım firması ve bağlı bir şubesi olmak üzere, 242 noktada vergi müfettişleri ile gelir uzmanlarının katılımıyla yapılan aramalarda; mali belgelere, bilgisayar ve cep telefonu gibi dijital materyallere el konuldu.

GÖZ BOYAMA OPERASYONU MU?

Akaryakıt istasyonları otomasyon sistemlerine müdahale ile satış rakamlarını sildiriyorlarsa (608 milyon litrelik satışın silindiği iddia ediliyor) bunun ortaya çıkartılmasının en kolay yolu; o istasyonlara gidip “fiili envanter“ yapmaktır. Fiili envanter tutanağı düzenlenir, sonrasında “kaydi envanter” bilgileri ile fiili durum karşılaştırılır. Satıldığı halde belgesi düzenlenmeyen, dolayısıyla vergi ziyaına neden olunan durum varsa; cezalı kurumlar ve Katma Değer Vergisi tarhiyatı yapılır.

Zaten 170 istasyonda mal sayımı yapılarak, fiili envanter tutanağı düzenlendi. şimdi vergi müfettişleri, aramalı yapılan bu incelemelere başlayıp, 3 ay içinde vergi inceleme raporlarını düzenleyeceklerdir. Ülkemizde, vergi inceleme oranı %1.45 olunca; mükellefler çok kolay ortaya çıkartılabilen bir yola başvurmuşlar.

Bana göre bu işlemi yapmanın, Rus ruletinden farkı yok. Vergi Denetim Kurulu bünyesinde 8.500 vergi müfettişi var. Türkiye‘de toplam 13.089 akaryakıt istasyonu olduğu dikkate alındığında; yılın belli dönemlerinde bu istasyonların hepsinde belirli zaman aralıkları ile fiili envanter, yani mal sayımı yapılsa, “silici” adı verilen operasyona gerek kalmayacaktı. Kaldı ki, bu operasyon son üç yılda aynı konu ile ilgili yapılan, ikinci operasyon.

Yıllık 230 milyar liralık parasal büyüklüğe sahip akaryakıt sektöründe; parasal değeri 3.6 milyar TL olan bir operasyon, akaryakıt sektöründeki en büyük operasyon olamaz. Ayrıca, 13.089 akaryakıt istasyonunun olduğu bir ülkede; 170 akaryakıt istasyonuna bu tür bir operasyon yaparak, sorunları çözmenin de mümkün olmadığını kabul etmemiz gerekir.

 YANIT BEKLEYEN SORULAR...

Geçen haftaki yazımda, tamamı ithal olan akaryakıtın dağıtım şirketleri safhasında; akaryakıtın faturasının inşaat ve maden şirketlerine satıldığı, akaryakıtın ise belgesiz olarak akaryakıt istasyonlarına verildiği tespitini yapmıştım. Şimdi sektörün sorunlarının çözümü için, yanıt bekleyen sorularımı sıralıyorum:

1-EPDK 2019 Yıllık Raporu’na göre; ilk on dağıtım firması toplam pazarın %82’sini paylaştığına göre, bu dağıtım firmalarından hangileri kanunda tanımlaması olmayan “toptancı bayiler” aracılığı ile tamamı ithal olan akaryakıtı, spot satışlarla faturasız hale getirmektedir?

2-Bu ilk on dağıtım firmasının ve onlara bağlı çalışan toptancı bayilerin, fatura sattığı iddia edilen inşaat ve madencilik şirketlerini de içine alan kapsamlı bir vergi incelemesi neden yapılmıyor?

3-Akaryakıt dağıtım şirketlerinin yüksek ciroları sayesinde Türk bankacılık sisteminden kullandıkları kredilerin büyüklüğü ne kadardır? Krediye çabuk ulaşan dağıtım şirketlerinin, faktoring şirketleri kurmaları ya da aldıkları kredileri yurtdışına göndermeleri sizi rahatsız etmiyor mu?

4-Dağıtım şirketlerinin bayilerine vadeli akaryakıt karşılığında uyguladıkları yüksek faiz oranı ve temerrüt halinde uygulanan fahiş temerrüt faizleri nedeniyle, sektörün “sıvı para tefeciliği” sistemine dönüşmesini engellemeyi düşünüyor musunuz?

5-EPDK, 7164 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesi ile Petrol Piyasası Kanunu’nun üçüncü maddesine 28 Şubat 2019 tarihinde eklenen düzenleme ile kendisine verilen ilave “teminat mektubu isteme” yetkisini neden kullanmıyor?

Neler yapılmalı?


Devlet, akaryakıt ürünlerinin tamamen ithal olması ve ithalat sırasında Özel Tüketim Vergisi ve Katma Değer Vergisi’nin tamamen tahsil edilmesi nedeniyle; daha sonraki safhalarda akaryakıtın faturasının inşaat ve maden şirketlerine, faturasız akaryakıtın ise akaryakıt istasyonlarına satılmasına, şimdiye kadar kayıtsız kaldı. Kayıtsız kalınan işlemler, piyasada rekabeti bozucu etkilerinin yanında, çok ciddi vergi kayıp ve kaçağına neden olmaktadır.

EPDK, dağıtım lisansını bu kadar kolay vermemeli ve yetkisini kullanıp ilave teminat mektubu almalıdır. Otomasyon işinin çok ciddiye alınması ve bu alanda yetkilendirilen şirketlerin çok ciddi bir elemeden sonra yetkilendirilmesi gerekmektedir.

İşin vergi boyutunu çözmek, Vergi Denetim Kurulu’na kalıyor. Kurulda mevcut 8.500 vergi müfettişi ile çok yoğun incelemelerle kısa sürede çözüme ulaşmak mümkündür. Benim önerim; 2 bin vergi müfettişinin, bu sektörde 1 yıl süre ile “incelemeler, işyerinde yapılmak kaydı” ile görevlendirilmesidir. En tepeden en aşağıya kadar sektör denetlenmeli, vergi kayıp ve kaçağı ortadan kaldırılmalıdır.