Bugün sizlere, son 3 aydır ülkenin gündemini meşgul eden “kara para”, “suç geliri”, “aklama suçu”, “konusu suç olan gelir” gibi kavramlara ileriki yazılarımda değineceğimi söyleyerek, bütün dünyada kara para ile mücadele kapsamında oluşturulmuş olan uluslararası anlaşmalardan Türkiye’nin taraf olup imzaladıklarını kısaca özetleyeceğim.

UYUŞTURUCU VE PSİKOTROP MADDELERİN KAÇAKÇILIĞINA KARŞI BM SÖZLEŞMESİ (Viyana Konvansiyonu): Sözleşme ile uyuşturucu ve psikotrop madde kaçakçılığı ile uluslararası boyutta etkin bir mücadele sağlanması için, taraflar arasındaki işbirliğinin artırılması amaçlanmıştır.

Sözleşmede öncül suç ya da karapara aklama suçu başlıkları altında tanım yapılmamakla birlikte; taraf ülkelerin,

Uyuşturucu ve psikotrop maddenin üretimi, imalatı, çıkarılması, hazırlanması, satışı, dağıtımı, teslimi, sevki, transit sevki, nakli, ithali ve ihracı,

Bir mamelekin bu suçlardan birinden veya bu suç veya suçlardan birine iştirakten kaynaklandığını bilerek, mamelekin yasadışı kaynağını gizlemek, olduğundan farklı göstermek veya böyle bir suçun işlenmesine karışmış bir kişinin eylemlerinin yasal sonuçlarından kaçmasına yardımcı olmak amacıyla bu mamelekin başka bir mameleke dönüştürülmesi veya devredilmesi,

Uyuşturucu suçlarından birinden veya bunlardan birine iştirakten kaynaklandığını bilerek, malvarlığının gerçek niteliğinin, kaynağının, yerinin, hareketinin, gerçek sahibinin gizlenmesi ya da olduğundan farklı gösterilmesi,

Uyuşturucu suçlarından ya da bu suçlara iştirakten kaynaklandığını bilerek, bu malvarlığının edinilmesi, sahip olunması ya da kullanılması,

Bir başkasını bu suçlardan birini işlemeye veya uyuşturucu veya psikotrop maddeleri kaçak olarak kullanmaya yöneltilmesi, teşvik edilmesi,

Bu suçların işlenmesi amacıyla örgüt oluşturulması, işbirliği yapılması, teşebbüste bulunulması, yardımcı olunması, kolaylık ve yol gösterilmesi fiillerinin suç olarak sayılması için, gerekli önlemleri alacakları öngörülmüştür.

Viyana Konvansiyonu, Türkiye tarafından 20.12.1988’de imzalanmış ve 22.11.1995 tarih ve 4136 sayılı Kanun ile onaylanarak 25.11.1995 tarih ve 22474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİ: 1990 tarihli Suç Gelirlerinin Aklanması, Aranması, Zapt Edilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Strazburg Konvansiyonu), uluslararası gelişmeler doğrultusunda yeniden gözden geçirilerek güncellenmiş ve bu kapsamda hazırlanan Terörizmin Finansmanı ve Suçtan Elde Edilen Gelirlerin Aklanması, Aranması, Elkonması ve Müsaderesi Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi 16 Mayıs 2005’te imzaya açılmıştır. Türkiye, sözleşmeyi 28 Mart 2007’de imzalamıştır.

Bu sözleşmenin Strazburg Konvansiyonu ile temel farklarından biri, aklama suçunun yanı sıra terörizmin finansmanını da kapsamasıdır. Sözleşmede, Birleşmiş Milletler nezdinde hazırlanan “Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme”nin 2’nci maddesinde yapılan terörün finansmanı tanımı benimsenmiş ve sözleşmenin III, IV ve V’inci bölümlerinde yer alan tüm hükümlerin (tedbir, müsadere, soruşturma yetkileri ve teknikleri, önleyici tedbirler, uluslararası adli işbirliği, mali istihbarat birimleri arasındaki idari işbirliği) terörizmin finansmanı için de uygulanması öngörülmüştür.

Aklama suçu için, Strazburg Konvansiyonu’nda yapılan tanım aynen muhafaza edilmiştir. Sözleşmede ayrıca mali istihbarat birimi (Financal Intelligence Unit-FIU) tanımına ve aklama suçu ve terörün finansmanı kapsamında alınacak kimlik tespiti ve şüpheli işlem bildirimi gibi önleyici tedbirlere de yer verilmiştir.

SINIR AŞAN ÖRGÜTLÜ SUÇLARA KARŞI BM SÖZLEŞMESİ (Palermo Konvansiyonu): Organize suçlarla mücadelede ilk uluslararası düzenlemedir. 15 Kasım 2000’de BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve 12-15 Aralık 2000’de de Palermo’da imzaya açılmıştır. Türkiye, sözleşmeyi 30.01.2003 tarih ve 4800 sayılı Kanun ile kabul etmiştir.

Sözleşmenin amacı; sınır aşan örgütlü suçların önlenmesi ve daha etkili bir şekilde mücadele edilmesi için işbirliğinin geliştirilmesidir.

Sözleşmenin kapsamına, sınır aşan nitelikteki ve örgütlü suç gruplarınca işlenen; üst sınırı 4 yıl veya daha fazla hürriyetten mahrumiyeti veya daha ağır bir cezayı gerektiren suçlar (ağır suçlar), örgütlü suç grubuna katılma, kara para aklama, yolsuzluk ve adaletin engellenmesi suçları girmektedir.

Sözleşme ile taraf devletlerden kara para aklama suçunda öncül suçları, ağır suçlar, örgütlü suç grubuna katılma, yolsuzluk ve adaletin engellenmesi suçlarını da kapsayacak şekilde en geniş şekliyle belirlemeleri, ülkelerce öncül suçların tespitinde sayma yönteminin benimsenmesi durumunda asgari olarak örgütlü suç gruplarınca işlenen suçların karapara aklamanın öncül suçu olarak belirlenmesi istenmiştir.

Yukarıda kısaca özetlediğim, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile birlikte Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force- FATF), Avrupa Birliği Direktifleri ve EGMONT Grubu düzenlemelerinin kara para ile uluslararası mücadele kapsamında etkisini gözardı etmememiz gerekmektedir.

Türkiye, taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde kendi iç mevzuatında birçok kanun ve çıkartılan kanunlara bağlı ikincil düzenlemeler yapmış olmasına rağmen; uluslararası kara para aklama merkezi olarak görülmesinin nedeni yasa eksikliği mi yoksa yasaların uygulanmaması mıdır?