Hani nerede demokrasi, nerede fikir ve düşünce özgürlüğü, nerede vaat edilen hukuk reformları?

Yurtsever bir açıklama yaptılar diye emekli amirallere takılan elektronik kelepçeler, demokratik denilen bir ülkeye hiç yakışmadı!

“43 yıl üniforma giydim” diyen emekli Koramiral Atilla Kıyat “Kıbrıs gazisi ol, Balyoz ve Ergenekon’da kanal kanal dolaşıp arkadaşlarını savun, darbeye karşı olduğunu söyle, sonra da bütün hizmetinin karşılığında bacağına kelepçe takılsın! İnsan üzülüyor!” diye tepkisini dile getiriyor.

Şehir dışına çıkmama şartıyla serbest bırakılan emekli amiral Türker Ertürk “Türk halkı görsün” diyerek ayağına takılan elektronik kelepçeyi canlı yayında gösterdi ve “31 yıl bu vatana hizmet vermenin karşılığı böyle elektronik kelepçe oldu. Bu benim için utanç değil, bir onur madalyası” dedi.

Bu görüntüler gerçekten çok üzücü!

★★★

Emekli amirallerin başına gelenler bana Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Temmuz 1920 günü Afyonkarahisar Kolordu Komutanlığı’nda subaylara hitaben yaptığı konuşmayı hatırlattı. Tarihi bir olay olan ve 10 Ağustos 1920 tarihli Anadolu’da Yenigün Gazetesi’nde yayınlanan bu önemli konuşmayı özetle naklediyorum:

“Efendiler... Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissediyorum...

Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları, milletimizin bağımsızlığını imha etmeye karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir.

Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.

Kuvvet ordudur. Ordunun hayat ve saadet kaynağı, ona inanan milletin vicdani imanıdır.”

★★★

İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, onu evvela ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile önce silahlarımızı elimizden almaya çalıştılar.

Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığı için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye çalıştılar.

Ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi oldu!

Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engel kalmaz!”

★★★

“Bu hakikat karşısında subaylarımıza düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkıyor.

Ordu, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Ordunun ruhu subaylardır. O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenen ordumuzu tamir edecek, canlandıracak, ordumuzun ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir.

Millet bağımsızlığın korunmasını ordudan, ordunun ruhunu temin eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce vazifesi budur.

Düşmanlarımız, herkesten önce onları öldürür, onları aşağılar ve hor görür.

Dolaysıyla subay için ‘Ya istiklal, ya ölüm’ vardır.

Fakat arkadaşlar, ölmeyeceğiz! Bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız.”

★★★

Büyük Atatürk’ün subaylara hitaben söylediği sözler 101 yıl sonra bugün bile tazeliğini koruyor.

TEBESSÜM

“Ben böyle şeyleri sevmem!”


Temel, parkta bir adamla çok samimi bir şekilde konuşan sarışın kadını göstererek:

“Bak, o güzel sarışın benim sevgilim” der.

Dursun’un tepesi atar:

“Ula Temel, ben böyle bir şeyi sevmem. Sevgilini başka bir erkekle uzun uzun yalnız bırakman hiç doğru değil!”

Temel telaşla:

“Aman sus” der “O adam kadının kocası yahu!”

GÜNÜN SÖZÜ


Aklımızın izinden yürümediğimiz vakit tüm işler sarpa sarar!