İşler dua ile yürümüyor, aklı kullanmak gerekiyor ama bu gerçeği kavrayanların sayısı fazla artmıyor.

Şu anda yalnız ülkemizde değil, tüm dünyada dua eden milyonlarca insanı düşünün, duaları kabul edilse böyle mi olurlardı?

Dünya zor ve zalim bir yer. Güzel yaşamak için akıl lâzım, eğitim lâzım, iyi yönetim lâzım...

Korona salgınını önlemek için de dua değil akıl ve bilim gerekiyor.

Dilimizde ünlü sözler vardır:

“Saldım çayıra, Mevlâm kayıra!” veya “Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete” denir.

Bu sözün yabancı dillerdeki bir benzeri “Amok Koşucusu”dur.

Allah korusun, hiç kimse, hiçbir toplum Amok Koşucusu’na benzemez inşallah!

Amok Koşucusu’nun akıbeti korkunçtur!

★★★

Nedir bu “AMOK Koşucusu?”

AMOK’un ne olduğunu biliyor musunuz?

Ünlü yazar Stefan Zweig’in bu konuda ilginç bir kitabı vardır. AMOK’u ve Amok Koşucusu’nu şöyle anlatır:

★★★

“Bu, Malezyalılarda görülen bir tür sarhoşluktur. Daha doğrusu sarhoşluktan çok daha fazla bir şeydir.

Bu deliliktir, insanın çıldırmasıdır!

Ölümcül, anlamsız bir saplantının krize dönüşmesi hallidir.

Bunu başka hiçbir alkol zehirlenmesiyle kıyaslayamazsınız.

Orada kaldığım süre içinde bizzat ben de birkaç vakayı inceleme fırsatı buldum.

Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz ama korkunç gözlemi, hastalığın kesin kaynağını ortaya çıkarmayı başaramadım.

Bir şekilde iklimle ilgisi vardı. Ani bir patlama noktasına gelinceye kadar sinirler üzerinde bir fırtına gibi baskı yaratan o boğucu, yoğun atmosferle...

Sonuç olarak Amok, şöyle bir şey:

★★★

Bir Malezyalı, son derece sade, son derece iyiliksever bir insan.

İçkisini içiyor... Orada öyle oturuyor. Duygusuz, umursamaz, donuk...

Tıpkı benim orada oturduğum gibi... Fakat birden ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor ve sokağa koşuyor.

Dosdoğru koşuyor... Hep dosdoğru... Nereye olduğunu bilmeden...

Yolda karşısına ne çıkarsa çıksın, insan, hayvan, hançeriyle vurup yere seriyor ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendiriyor.

Koşan adamın ağzından köpükler saçılıyor, delirmiş gibi uluyor... Ama koşmaya devam ediyor. Koşuyor, koşuyor...

★★★

Artık ne sağa bakıyor, ne solda duruyor...

Sadece tiz çığlığıyla, elinde hançeriyle öyle korkunç bir halde ileriye doğru koşmasına devam ediyor.

Köylerdeki insanlar Amok koşucusunu hiçbir gücün durduramayacağını bilirler.

Onun koşarak gelmekte olduğunu gördüklerinde herkesi uyarmak için bağırırlar:

‘Amok, Amok...’ Ve herkes kaçışır!

Ama o koşmaya devam eder, hiçbir şey duymaz, sürekli koşar, hiçbir şey görmez, karşısına çıkan her şeyi yere yıkar.

Ta ki biri onu kuduz bir köpek gibi vurup yere serene kadar, ya da kendiliğinden köpükler içinde yere yığılana kadar...

Korkunçtur!

Allah bunu düşmanlarımıza bile göstermesin!”

TEBESSÜM

Dede, baba, oğul, hepsi savaşçı!


Temel, arkadaşı İdris’e havasını atıyor:

“Bak arkadaşım, sen beni de ailemi de daha tanımamışsın...”

İdris isteksizce güler:

“Tanıt o zaman uşağum!”

Temel anlatır:

“Benim büyük dedem Rus harbinde Ruslara karşı savaştı...”

“Ee, sonra?”

“Dedem Çanakkale harbinde İngilizlere karşı savaştı... Canına okudu hepsinin...”

“Sonra?”

“Kurtuluş Savaşı’nda babam Yunana karşı vuruştu, düşmanı sildi süpürdü, hepsini denize attı!”

Temel, sözlerinin etkisini anlamak için İdris’in gözlerinin içine uzun uzun bakar ve övünçle devam eder:

“Bana gelince arkadaşım... Ben gönüllü olarak Kore’ye gittim, Kuzey Korelilerle savaştım, vurdum, vuruldum...

Bitmedi... Bizim oğlan da Kıbrıs’ta savaştı, Rumlara duman attırdı!

Asker olan torunum ise şimdi Suriye’de savaşıyor!”

Temel gururla anlattıklarından sonra takdir edilmeyi beklerken İdris dudaklarını bükerek şöyle der:

“Ula Temel, pes valla! Senin de ne geçimsiz, ne cazgır sülalen varmış yaa!”

 

GÜNÜN SÖZÜ

“Bu adamlar böyle kıyamete kadar kalacak mı tepemizde?” diye soran sorana!