Emekli Hava Albayı Kemal İntepe’nin hatıralarına dayanarak, 19 Mayıs 1919 günü Samsun Limanı’na demirleyen Bandırma Vapuru’nda yaşanan olayları geçen hafta nakletmiştim.

Albay Kemal İntepe, 1941 yılında İngiltere’ye uçuş eğitimi için gönderilmiş, orada adı Mr. Salter olan emekli bir subayla tanışmıştı.

O subay, yıllar önce Atatürk’ü tutuklamakla görevli Binbaşı Salter’dı...

Bu ilginç konunun devamı şöyle:

★★★

Atatürk 19 Mayıs günü Samsun’a çıktığında, onu tutuklayıp İstanbul’a yollamakla görevli olan, fakat tutuklayacağı yerde Atatürk’ün bakışları karşısında donup kalarak, taburuyla birlikte teslim olan İngiliz subayı Binbaşı Salter olayı şöyle anlatıyor:

“Gemide girdiğim büyük salonda herkes ayaktaydı.

Ortada mavi gözlü, sert bakışlı bir kişi oturuyordu. Onunla göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. General Mustafa Kemal’di bu kişi... Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü:

‘Taburum emrinizdedir!’

Atatürk’ün karşısında âdeta büyülenmiş gibi olan Binbaşı Salter bundan sonra yaşananları şöyle anlatıyor:

★★★

“Mustafa Kemal Paşa benim yanıma, o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam otomobilimle ve kendi şoförümle birlikte, misafir edileceğimi söyledikleri Ankara’ya gönderdi.

Taburumun tutuklu erlerinin de Çorum, Çankırı ve Kastamonu’da kurulan esir kamplarına yerleştirildiğini öğrendim.

Türk Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar Ankara’da, Hacıbayram Camii’nin önündeki cadde üzerinde bulunan iki katlı ahşap evde kaldım.

Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir kadınla üç seneden fazla bu evde oturdum. Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve taburum, Malta’daki Türk esirlerle değiştirildik.

★★★

İngiltere’ye döner dönmez tutuklandım ve vatana ihanet suçundan divanı harbe verildim.

Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen aile bireylerim ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi. Onlardan yararlanarak, kısa fakat öz bir savunma hazırladım.

Bana isnat edilen suç, taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi. Savcı bunun, vatana ihanetle eşdeğerde bir suç olduğunu iddia ediyor ve en ağır şekilde cezalandırılmamı istiyordu.

Yüksek Askeri Mahkeme’nin önüne çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla okudum ve şu cümlelerle bitirdim:

★★★

Sayın hâkimler... Başbakanımız Lloyd George, Avam Kamarası’nda muhalefetin şöyle bir sorusuna muhatap olmuştur:

Yunanlıları silahlandırarak 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarttık... Ve o tarihten bu yana milyarlarca sterlini bulan masraflar yaptık. Sonuç ne oldu? Yunanlılar İzmir’de denize döküldüler. Ayrıca Anadolu’daki bütün Rumlar atıldılar veya göçe zorlandılar. Bu olayda bizim kazancımız nedir? Hiç... Bu akılsızca bir gaf, korkunç bir hata, büyük bir felâket değil midir?’

Bu sert ve suçlayıcı soruya karşılık Başbakanımız Lloyd George şu cevabı vermiştir:

‘Yüzyıllar bir veya iki dahi yetiştirir. 20’nci Yüzyıl’ın dahisinin Mustafa Kemal adıyla Türkiye’den çıkıp ve karşımıza dikileceğini ben nereden bilebilirdim?’

★★★

Binbaşı Salter savunmasına şöyle devam ediyor:

“İşte, görüyorsunuz sayın hakimler... Karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği 20’nci Yüzyılın dahisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi? Eğer ben o gün başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun mezarlarını ziyarete gelecektiniz! Fakat şimdi, eceli ile ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir. Bu savunmam mahkeme heyetini etkiledi.

Beraat ettim ve terhise tabi tutuldum.

Daha sonra ailemle birlikte Türkiye’ye gidip Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ettim.

Tekrar İngiltere’ye çağırılmasaydım, Türkiye’de kalacaktım. İngiltere’ye döndüğümde beni, Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne aldılar. Görevim İstihbarat Başkanlığı’nda idi. Türkiye ile İngiltere arasında irtibatı sağlayan birlikte görev yapıyorum.”

★★★

Emekli Hava Albayı Kemal İntepe anılarında Binbaşı Salter için “İki yıldan fazla bir süre birlikte olduk. Bu süre içinde her zaman bizleri savundu ve kendisini daima bizden biri saydı. Büyük bir Atatürk hayranıydı” diyor.

Yabancılar Mustafa Kemal Atatürk’ün değerini bizim yobazlardan daha iyi biliyorlar.

TEBESSÜM

Günümüzün bir yobazı!


21’inci Yüzyıl’da yaşıyoruz. Günümüzde, televizyon izlemenin, radyo dinlemenin bile günah olduğunu iddia eden çağ dışı yaratıklar olduğu görülüyor.

Son zamanlarda yaygınlaşan şu fıkra, bu tipleri eleştiriyor:

İstanbul’da uzun sakallı, şalvarlı ve takkeli bir molla, durakta bekleyen bir taksiye binerek arka koltuğa kurulup emreden bir sesle “Fatih’e çek şoför efendi!” demiş.

Taksim’den Haliç Köprüsü’ne doğru hareket eden taksinin radyosundan hafif bir müzik sesi duyuluyormuş...

Uzun sakallı, şalvarlı ve takkeli adam, şoföre sinirli bir sesle:

“Radyoyu kapat... Günaha giriyoruz yaa! Dinimizde bu tür müzik yasaktır! Beni de günaha sokuyorsun! Peygamberimiz döneminde radyo yoktu” demiş...

Şoför hiç itiraz etmeden gülümseyerek, sakin bir şekilde radyoyu kapatmış... Sonra otomobili yolun kenarına çekip durdurmuş.

Şalvarlı - takkeli yolcu şaşırmış:

“Ne oldu? Niye durdun? Bir şey mi var?”

Şoför arabadan inmiş, takkelinin kapısını açıp “İnin aşağıya” demiş...

Adam kaşlarını çatarak öfkeli bir sesle “Neden ineceğim?” diye sorunca şoför şu cevabı vermiş:

“Peygamberimiz zamanında taksi de yoktu... Ulaşım develerle yapılırdı... Sen de in aşağıya ve bir deve bekle!”

GÜNÜN SÖZÜ

Milli egemenlik, milletin namusudur, şerefidir, haysiyetidir! (Atatürk)