Çin’in egemenliğindeki Doğu Türkistan’da yaşanan üzücü olaylar uzun yıllardır devam ediyor.

Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleri bu olaylarla bizden daha çok ilgileniyor.

Doğu Türkistan’da milyonlarca Uygur Türkü’nün Çin devleti tarafından ezilmesine Türkiye’nin hiç ses çıkartmaması gerçekten üzücü!

Bizim siyasiler nedense bu insanlık dramına sessiz kalıyorlar!

Neyse ki, Meral Akşener var.

Haksızlıklara isyan eden sağlam bir siyasetçi olan İYİ Parti lideri Akşener, Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri’nin yaşadığı trajedi ile yakından ilgileniyor ve onları hararetle savunuyor.

En hassas konulara cesaretle parmak basan Meral Akşener’i dinlerken “İyi ki böyle yürekli bir siyasetçimiz var” diye düşünüyorum.

Meral Akşener millete ve milletvekillerine şöyle sesleniyor:

★★★

“Aziz milletim, değerli milletvekilleri...

Bu iktidar, ülkesine de, milletine de, milletinin değerlerine de yabancılaştı...

Aylardır soruyoruz:

‘Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne ne zaman ses çıkaracaksın?’ diyoruz.

‘Hira Dağı kadar Müslümanım’ diyen, gökyüzüne bakıp ıslık çalıyor!

‘Tanrı Dağı kadar Türk’üm” diyen de, masanın altına saklanıyor!

Mısırlı Rabia’dan slogan üretenler, aynı parmakları Çin’e sallamaya korkuyorlar.

Doğu Türkistan’daki camilerden gelen görüntüleri izlemeyeniniz yoktur.

Görüntülerde insanlar yiyip içip eğleniyorlar, dans ediyorlar.

Çin yönetimi, Kaşgar’daki camilerimizi, ibadethanelerimizi turizm tesisi olarak değerlendirme kararı aldı. Birçok mescit ve cami, kafe ve restorana dönüştürüldü.

Camiler bizim kutsalımızdır. Kutsal değerler, siyasi pozisyonunuza göre unutacağımız veya hatırlayacağımız şeyler değildir.

Çin’deki kardeşlerimiz eziliyor!

Mabedimize namahrem eli uzanıyor.

Ne zaman iki çift lâf edeceksiniz?

Ne zaman bir avuç doların hesabını elinizin tersiyle itip ‘Mabedimin göğsüne uzanan eli sıkmam!’ diyeceksiniz?

Bu eziklik, bu boynu büküklük, 5000 yıllık Türk Devleti’nin yönetimine yakışıyor mu?”

★★★

Meral Akşener’in dediği kadar var. Doğu Türkistan’daki asimilasyon olaylarına iktidarın hiçbir tepkisi yok. Ne bir ses, ne bir nefes!

Meral Akşener iyi ve etkili muhalefet yapıyor. Bundan rahatsız olanlar sosyal medyada, Akşener’e yönelik hakaret ve iftiralara devam ediyorlar.

Bu troller, sosyal medyada “Fosforlu Cevriye” diye tag (etiket) açıp Meral Akşener’i haysiyetsizce saldırılarla yıldırmak, korkutmak, istiyorlar.

Meral Hanım’da korkacak göz yok!

“Bugün olmazsa mahşerde, Allah’ın huzurunda hesaplaşacağız sizinle... Ölüm olsa da sonuna kadar mücadele etmezsem, dönersem şerefsizim, namerdim. Bu da Müslüman bir Türk kadınının sözüdür, yeminidir!” diyor.

Yaptığının, açıkça, dürüstçe mücadele etmeyen korkakların yüzüne ayna tutmak olduğunu söyleyen Meral Akşener, sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Bu korkaklara erkek demeye midem bulanıyor!”

★★★

Meral Akşener şu günlerde Cumhur İttifakı’nın hedefinde... Zehir zemberek sözlerle ona saldırıyor, haksızlık yapıyorlar!

Ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar Meral Hanım’ı...

Daha çok kısa bir süre önce ona tatlı mesajlar yollamışlar:

“Eve dön, bu hasret bitsin, sen de yerli ve millisin” diye iltifatlar yağdırarak onu kafaya almaya çalışmışlardı. Fakat...

Meral Hanım, böyle numaraları yutacak cinsten bir siyasetçi değil... Onlar daha leb demeden, leblebiyi anlayacak kadar deneyimlidir. Dimdik duran Akşener:

 “Ölüm olsa da sonunda, mücadele etmezsem namerdim” diyerek iktidar ortaklarına son sözünü söyledi. Ülkede uzun süredir siyasi gündemi Meral Akşener belirliyor.

Köşe yazarı olma sevdası!


Geçen hafta “Vehbi Koç ve Pençeli Ayakkabı olayı” başlıklı yazımda 40 yıl önce yaşanan ilginç bir olayı anlatmıştım.

Türkiye’nin en büyük iş adamı Vehbi Koç’un pençeli ayakkabı giydiği haberinin Günaydın Gazetesi’nin Ankara muhabiri Tuğrul Sarıtaş’a ait olduğunu daha sonra hatırladım.

Milyon tirajlı Günaydın Gazetesi’nin en yetenekli çalışanlarından olan Tuğrul Sarıtaş o tarihte Başkent’in altını üstüne getiren, çektiği fotoğraflar ve yazdığı yazılarla gündem yaratan bir gazeteciydi.

Zaman hızlı akıyor. Aradan 40 yıl geçti. Tuğrul Sarıtaş da birçok meslektaşı gibi köşesine çekildi.

Şimdi romanlar, geçmişteki siyasi olayların anılarını yazıyor. Çok sayıda kitabı var.

Tuğrul Sarıtaş “Bedava Pirzola” adlı kitabında gazeteye torpille giren genç bir muhabirin “Köşe yazarlığı” serüvenini şöyle anlatıyor:

“Hayalinde ‘Köşe Yazarlığı’ yatıyordu...

Torpilliydi... Fotoğraf çekemeyen ve haber yazmakta bile zorlanan bu kişinin havasından da yanına varılmıyordu.

Bir sabah toplantısında İstihbarat Şefi Orhan Yılmaz:

‘Oğlum, karar aldık, sana “köşede” yazdıracağız!’ dedi.

Bu açıklama karşısında hepimiz şok olduk!

Ertesi sabah büroya geldiğimizde masalarımızın yerinin değiştirildiğini gördük.

Üzerine de isimlerimiz yazılmıştı.

Kasıla kasıla gelen arkadaşımız doğruca kendine ayrılan yere gitti, oturdu.

Masasında bir zarf vardı.

Heyecanla açıp okudu.

O an renginin değiştiğini fark ettik.

Aynen şunlar yazılıydı:

‘Oğlum, sana “köşe”de yazdıracağımızı söylemiştik, sözümüzde durduk. Bu nedenle masanı “köşeye” koyduk. Artık rahatça “köşede” yazabilirsin!’”

TEBESSÜM

“Çiroz zekâyı açar beyim!”


Eski yıllarda Amerikan denizcileri, savaş gemileriyle İstanbul’a ziyarete gelip Dolmabahçe açıklarında demirlerlerdi.

Denizciler İstanbul’da birkaç gün gezip eğlenirler ve moral tazelerlerdi.

O yıllara ait bir hikâyeye göre; Amerikalı bir denizci Eminönü’nden geçerken Yeni Cami önünde çiroz satan birine rastlayınca merak edip sorar:

“Bu nedir, neye yarar?”

Bizim bıçkın satıcı dalga geçer:

“Bundan bir tane ye, zekân açılır!”

“Kaça?”

“Sana tanesi bir dolara olur.”

Amerikalı asker bir doları bastırıp, çirozu alarak çiğ çiğ yutar. Bakar, hiçbir değişiklik yok. Bir tane daha, bir tane daha alır...

5’inci doları verip çirozu yuttuktan sonra ayılır:

“Sen beni kazıklıyorsun galiba!”

Bıçkın satıcı güler:

“Demedim mi ben sana ‘zekân açılır’ diye? Biraz geç oldu ama açıldı işte!”

GÜNÜN SÖZÜ

Atatürk’e düşmanlık yapanların başına “Anıtkabir” kadar taş düşsün!