Reform, “yenilik, düzenleme” demektir.

Eski kafalar yenilik yaratamaz, iyiye doğru düzenleme yapamaz!

Yenilik için yeni kafalar gerekir!

“Reform yapacağız” diye haykırırlarken, reform umutlarını kendileri söndürdü!

Ben zaten bunların reform yapabileceğine ihtimal vermiyordum.

Bu bir zihniyet meselesidir...

Kafalar değişmeden reform yapılamaz!

“Reform yapacağız” naralarıyla sadece kendilerini aldatıyorlardı!

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı, her şeyin üstüne tuz-biber ekti!

Kadınları ve çocukları şiddetten korumayı, aile içi şiddeti önlemeyi amaçlayan çağdaş bir anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış, sadece tarikatları ve gericileri memnun etti!

46 ülkenin ve tüm Avrupa Birliği’nin imzaladığı sözleşmeden ayrılmak, tam bir geriye dönüş oldu!

Artık biz bir Avrupa ülkesi değil, çağın gerçeklerine uymayan bir Ortadoğu ülkesiyiz!

★★★

Son bir haftada yaşadıklarımız ülkemizin acıklı halini özetliyor:

- İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılarak vahşete cesaret verildi!

- Andımız yasaklanarak Türk düşmanları, gericiler ve tarikatlar memnun edildi.

- Ülke siyaseti, yıllar sonra yine parti kapatmaya odaklandı!

- Ömer Faruk Gergerli’nin milletvekilliği (Enis Berberoğlu’nunki gibi hukuksuz bir şekilde) düşürüldü.

- Gezi Parkı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınıp bir vakfa verildi, âdeta gasp edildi!

- Merkez Bankası Başkanı 20 ay içinde 4’üncü defa görevden alındı, ülkeyi saran ekonomik kaos daha da büyüdü!

- Hukuk devleti olmaktan çıktık, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi yerine “Egemenlik kayıtsız şartsız Saray’ındır” anlayışı geldi! Artık kararlar Milletin Meclisi’nde değil, Saray’da alınıyor!

- Bundan böyle demokrasi, hukuk, insan hakları yerine “Tek imza ile Saray’ın kararları” var!

★★★

Sonuçta ülke olarak dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi olduk.

Şimdi bu kuyudan çıkmaya çalışacağız... Peki, çıkabilir miyiz?

Elbette çıkabiliriz. Bu millet ne badireler atlattı, yine de yıkılmadı!

Yeter ki, aklımızı kullanalım, birlik olalım, oylarımızı yanlış kullanmayalım!

“Biz bir ölür, bin diriliriz!”


Andımız’ın kaldırılması üzerine yağmur gibi yağan tepki mesajlarından biri E. Albay Tahsin Ataizi’ne ait. Özetle şöyle diyor:

“İlkokulda iken Andımız’ı bağıra bağıra okuyan bizler, doktor, avukat, mühendis, öğretmen, sanatçı, gazeteci, işçi, esnaf, polis, asker olduk...

Vatana faydalı, büyüklere saygılı, küçüklere sevgi dolu olmayı prensip edindik, Andımız’da söylediklerimizin aksine utanacak şeyler yapmadık, asla şerefsiz olmadık. Her zaman ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ dedik. Andımızı neden, niçin yasakladılar?

Biz güzel vatanımızın temeline taş değil, baş koyarız! Bir ölür, bin diriliriz! (Tahsin Ataizi, E.Albay)

TEBESSÜM

Temel ayıdan nasıl kurtuldu?


Temel, kahvehanede heyecanlı av maceralarını anlatıyor:

“Geçenlerde ormana ava gittim. Ansızın bir ayı ile karşılaştım. Tüfek ateş almayınca kaçmaya başladım... Tam ayının nefesini ensemde hissettiğim anda ayı kayıp yere düştü. Ben kaçtım. Fakat ayı yine yetişti. Nefesini ensemde hissettiğim anda yine ayağı kayıp yere düştü. Can havliyle kaçıp kurtuldum.”

Temel’i dinleyen Cemal, dayanamayarak sorar:

“Ula Temel, çok cesaretlisin be... Ben senin yerinde olsam altıma yapardım!”

Temel acı acı gülümser:

“Ula sen, ayının neye basınca kayıp düştüğünü sanıyorsun?”

GÜNÜ SÖZÜ


Hiçbir ülkede, vatan pahasına siyaset yapılmaz!