Neredeyse sınırsız yetkinin tek kişinin elinde toplandığı “Türk işi yönetim modelinde” işler daha da karıştı!

Salgın için hayati önem taşıyan aşıyı yeterince temin edemedik!

Sağlık Bakanı’nın “Gelecek-geliyor-gelecek” diye milleti oyaladığı aşı olayı bir skandala dönüştü. Neden bu hale düştük? Neden elin yabancısına muhtaç hale geldik?

Bunun temel sebebi döviz yetersizliğidir!

Eğer Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını olur-olmaz yerlere harcayıp heba etmemiş olsaydık döviz ihtiyacımız bugünkü kadar fazla olmayacaktı.

O zaman aşı fukarası haline de gelmeyecektik!

Parayı bastırdın mı, alamayacağın aşı yoktur!

Amerika yeşil dolarları bastırdı aşıyı aldı. İngiltere sterlini bastırdı aşıyı aldı. Ekonomisi sağlam tüm ülkeler böyle yaptı, vaka sayıları hızla geriledi.

Biz ise ne yapıyoruz?

Yabancı turist gelsin, dövizimiz olsun diye bekliyoruz. O zaman yeterli aşı bulabileceğiz!

★★★

Dışişleri Bakanı Mevlût Çavuşoğlu, yabancı ülkelere güvence vererek dedi ki:

“Turistin görebileceği herkesi mayıs sonuna kadar aşılayacağız. Tüm dostlarımız güvenli bir şekilde tatil yapabilir!”

Vay canına! Turistin görebileceği herkes aşılanacak ha?

Turisti görmeyenlere ise aşı yok, öyle mi!

Alay mı, mizah mı bu?

Aşı bekleyen insanlarımız âdeta aşağılanıyor!

Bir Bakan bunu nasıl söyler?

Bu kadar mı ezik ve zavallı haldeyiz?

Gelen turistlerin hasta olup olmadığına bile bakmayacakmışız! Yeter ki döviz gelsin!

★★★

Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy hâlâ hayal içinde “30 milyon turist hedefimizden vaz geçmedik!” diyor.

İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış ya... Bakan bey de öyle sanırım... Sen o rakamın üçte birine ulaş, öp başına koy!

Devlet işleri hayalle yürümüyor. Ülkeyi yönetenler gerçeklerden uzaklaştıkça işler daha da bozuluyor!

★★★

Eskiden hep koalisyon hükümetlerinden şikâyet edilirdi. Bu nedenle “Tek kişilik rejime” geçildi ve ülkenin tüm selameti bir kişiye emanet edildi.

Peki, sonuç ne oldu? İşler daha da karıştı!

Koalisyon yönetimlerinde bile devlet böyle zaafa düşmemişti.

Geldiğimiz nokta malûm... Lebalep kongrelerle salgın tüm Türkiye’ye bulaştırıldı, sonra da esnafa kepenk kapattırıldı, millet eve hapsedildi.

Fakat... Salgın böyle bitmez!

Devlet önce bol aşı sağlayıp tüm milleti aşılamalı...

Yaygın bir aşılamadan sonra bakın görün, salgının beli kırılır ve Türkiye’ye turist yağar!

Temel anahtar aşıdır! Aşı nerede? Siz ondan haber verin!

“Devr-i sabık yaratacağız!”


Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu “Devr-i sabık yaratıp Türk milletinin hakkını çatır çatır alacağız!” dedi.

Nedir “Devr-i sabık” yaratmak?

Bu tabir, 1908’de ilan edilen 2’nci Meşrutiyet’ten sonra Türk siyasi hayatına girmiştir.

Yeni gelen iktidarın, kendinden önceki dönemi sorgulaması, hesap sorması, suçlu varsa cezalandırması anlamında kullanılan bir deyimdir.

Türk siyasetinde çok partili döneme geçilmesiyle birlikte, 1950 Genel Seçimleri’ni kazanan Demokrat Parti, kendinden önceki 23 yıllık döneme yönelik “Devr-i sabık yaratmayacağız” açıklaması yapmıştı. O günden beri bu deyim sık sık kullanılır ama uygulanmaz.

Rifat Serdaroğlu “Devr-i sabık” yaratmakta kararlı: “Millet bize yetki versin, yapılan tüm hırsızlıkların, yolsuzlukların üzerine gidip sorumluları yargı önüne çıkartacağız. Suçlu olan cezasını çekecek, yapılan hukuksuzluk ve haksızlıklar hiç kimsenin yanına kâr kalmayacak!” diyor.

GÜNÜN SÖZÜ

Her alanda kararsızlık kötü ve kör bir bıçak gibi kestiği her şeyi parçalar!