Özellikle son yirmi yılda Atatürk karşıtlığının tırmandığını görüyoruz. Bazı çevreler bunu iğrenç bir düşmanlık haline getirdi.

Son büyük Türk Devleti’nin kurucusu ve Türk ulusunun ortak değeri olan Atatürk’e yapılan haksız saldırılar, milyonlarca yurttaşımız gibi Süleyman Yağız’ı da çileden çıkarttı.

Süleyman Yağız kimdir?

Gaziantep doğumlu, eski DSP Genel Sekreteri ve İstanbul milletvekilidir. 21 ve 23’üncü dönemlerde Meclis’te, Başbakan Bülent Ecevit’in güvendiği bir milletvekili olarak görev yapan Süleyman Yağız, Atatürk’e ve büyük Türk milletine saygısızlık yapanlar için yazdığı eleştiri dizelerini bana da gönderdi.

Süleyman Yağız gericilere şöyle ateş püskürüyor:

★★★

Sen Ata’nı zalim sandın,

Utanmadın mı ey sefil?

Yalana yanlışa kandın,

Utanmadın mı ey sefil?

Topraklarda şehit yatan,

Olmasaydı eğer Ata’n,

Yok olmuştu kutsal vatan,

Utanmadın mı ey sefil?

Neden bu kadar kinlisin?

Ne çok zehir dillisin?

Efendilerin gibi kirlisin,

Utanmadın mı ey sefil?

Ata’n geldi, yurttaş oldun,

Özgür vatandaş oldun,

Sonra da küfür savurdun,

Utanmadın mı ey sefil?

Adsızım utandım senden,

Vazgeçtim dinden imandan,

Bıktım şu cehaletinden,

Utanmadın mı ey sefil?

Firavunların Tanrısı!


Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu “Firavunların tanrısı Amerika, başrahipleri ise İsrail’dir” diyor ve firavunluğu şöyle anlatıyor:

“Eski Mısır’da Firavunlar, Tanrı’nın gören gözleri

Baştanrı’nın oğlu kabul edilirdi. Mutlak gücün temsilcisi idiler. O nedenle Firavunların Firavun olabilmesi için Baştanrı tarafından onaylanması gerekiyordu.

İyi de, Baştanrı mermerden dev bir heykeldi! Mermerden yapılmış cansız heykel nasıl onay verecekti?

Daha öncekilere nasıl onay verdiyse... Yani hafifçe öne doğru eğilerek!

Yeni Firavun adayı, gelmiş geçmiş tüm Firavunlar gibi mermerden Baştanrı’nın onayına inanırdı.

Oysa mermerden heykelin baş eğerek onaylamasında Mısır halkının bilmediği bir sır vardı. Bu sırrı sadece Başrahip biliyor, Firavun da bunu tören sırasında öğreniyordu.

Bu sır, Firavun’un mermerden Baştanrı’ya saygısını, bağlılığını sunduğu sırada, Başrahip’in gizlice bir mekanizmaya dokunup, heykelin hafifçe öne doğru eğilmesini sağlamasıydı.

İşte Tanrıların Baştanrısı, Firavun’un tanrılığını onaylamıştı.

Firavun daha sonra düşünmeye başlardı: “Firavun da olsam, Tanrı da olsam, tüm geleceğim, mermer heykeli öne doğru eğdiren Başrahip’in parmağının ucundadır.”

Firavun’un bütün gücü, gerçekte Başrahip’in elindeydi. Firavun’un iktidarı, baş eğdiği sürece ve kendisinden isteneni yaptığı müddetçe devam edebilirdi.”

Bugünkü Amerika’nın dünyayı yönetiş şekli de bu!

TEBESSÜM

Temel fıkrası gibi bir olay


THY’nin eski genel müdürlerinden Yusuf Bolayır “Temel fıkrası gibi” bir olayı şöyle anlatıyor:

THY uçağı Trabzon’dan kalkmak üzeredir. Son anda, valizini göstermeyen bir yolcu için anons yapılır:

“Sayın B. S. bey, lütfen valizinizi göstermek için arka kapıya
gidiniz.”


Karadenizli yurttaşımız arka kapıya gider ama merdiven yoktur. Bizimki o yükseklikten cesurca aşağıya atlar ve topallaya topallaya valizini gösterir. Sonra bakar ki, uçağın ön tarafında merdiven var.

Ön kapıdan uçağa girerken hostese sitem eder:

“Madem ön kapıda merdiven vardı, neden beni arka kapıya çağırdınız?”

GÜNÜN SÖZÜ

Ahlâkın olmadığı yerde kanunlar pek işe yaramaz!