Meslektaşım, arkadaşım, kardeşim Can Pulak’tan ilginç bir e-posta aldım.

Okurken hüzünlendim, yüreğim sızladı, 80 yaşını aşmış 14 emekli paşaya cezaevlerinde görülen muamele vicdanımı sızlattı...

Can Pulak, hepsinin vatansever olduğuna inandığım emekli generallerin çilesini anlatıyor. Yazısının üzerine “Vicdan, Zulüm ve Paşalar” başlığını atmış... Okuyalım:

★★★

“Eski ve düzgün Türkiye’yi tanınmaz hale getiren yeni Türkiye döneminde, çok haksızlıklar, yanlışlıklar ve zulümler yapıldı.

Geçmişle hesaplaşma zihniyeti, dini siyasete bulaştırma gayret ve telaşı ülkemizde onarılması güç yaralara yol açtığı gibi, bir rövanş dönemi olarak da hayata geçirildi.

Biliyorsunuz 80 yaşını aşmış, ömrünü devletine ve milletine hizmete adamış 14 emekli generalimizi hapse tıktık.

Durup dururken kimse hapse atılmaz. Onun için bazılarına kumpas davası diyerek işlemedikleri suçları yükledik, yıllarca hapis yatırdıktan sonra da (pardon) diyerek beraat ettirip saldık çoğunu. Mahkûmiyet kararlarını veren yargıçları da FETÖ’cülükten mahkûm ettik.

Kumpastan salıverdiğimiz paşalarımızı, yıllar sonra yine hapishaneye soktuk.

Neden soktuk, nasıl soktuk, yaşlılığın verdiği hastalıklara sahip bu insanları niçin yıllar sonra tekrar zindana attık?

Ben hukukçu değilim, hukukçular bunu en ince ayrıntılarına kadar tartışıyor, doğru dürüst bir cevap bulamıyorlar.

★★★

İçlerinde hayati tehlike taşıyan, sürekli tedavi görmesi gereken paşalarımız var.  Bunlardan ikisini çok iyi tanıyorum. Biri Çetin Doğan Paşa’mızdır, diğeri ise Genelkurmay İkinci Başkanımız Çevik Bir’dir.

Her ikisi de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yetiştirdiği çok değerli ve seçkin komutanlarımız olup, yaşları gereği bakıma muhtaç oldukları bir dönemi cezaevinde ve çok güç şartlarda geçiriyorlar.

Eşlerine ve ailelerine çıkarılan zorlukları, görüşme engellerini, en basit ihtiyaç malzemelerinin bile kabul edilmemesini yazarken utanıyorum!

Bölücü terör örgütü liderlerinin ayağına giden bu devlet, PKK katillerini törenle sınırlarımızdan geçiren bu devlet, şanla şerefle ülkesine hizmet eden generallerine hem de işlemedikleri suçlar nedeniyle zulüm yapıyor.

Akıl alacak gibi değil ama yapıyor işte...

Çetin Paşa yürüme, duyma ve yüksek tansiyon hastalıklarına sahip, Çevik Paşa ise alzaymır (Alzheimer) tedavisi görüyor. Hapishane şartlarında ne durumda olduklarını yazmak bile istemiyorum ama...

Doktorların, hem de Hipokrat yemini etmiş doktorların, 80 yaşını aşmış her insanın normal olarak alabileceği bir raporu, paşalarımızdan esirgemelerine bir anlam veremiyorum. Onun için vicdan meselesi üzerinde duruyorum ya...

★★★

Şimdi geliyorum çarpıcı bir vicdan meselesine daha...

Belki inanmayacaksınız ama gerçek bir vicdansızlıktan bahsetmek istiyorum.

Hadi paşalarımızı tekrar hapse tıktık, peki yargılama parası olarak 8500 lira istemek de neyin nesi? Bu neyin parası, böyle bir şey nasıl istenir, böyle bir borç nasıl çıkarılır?

Söyler misiniz böyle matrak kanun olur mu?

Hapiste çile çeken insanların burnuna böyle bir yargı masrafı faturası uzatılabilir mi?

Vicdani bir şey mi böyle bir istek, vicdan sahipleri böyle bir talebin doğruluğuna ve geçerliğine inanırlar mı hiç? Ayrıca ne demek bu yargı masrafı, adaleti parayla arayabileceğimiz çok acıklı bir dönemden geçiyoruz.

Dava açmak için para, bilirkişi için para, avukata para, mahkemeye para, temyize para, hapishaneye para, içimiz dışımız para talebiyle doldu.

Bu Adalet Bakanlığı’nın bütçesi yok mu? Adliye binaları devlete ait değil mi?

Milletin parası yoksa hakkını arayamayacak mı, adaleti isteyemeyecek mi?

★★★

Paşalar hapiste, bu 8500 lirayı ödeyemezlerse faizini de yüklenmiş olacaklar.

Hepsinin banka hesapları dondurulmuş, kredi kartları bloke edilmiş, eşleriyle açtıkları müşterek hesapları bile kullanamıyorlar. Söyler misiniz bu 8500 liralar, bu durumda nasıl ödenebilir?

Silivri’de yattıkları 4.5 yılın yemek, elektrik ve su paralarını da istemişler geçmişte... Sanki rezervasyon yaptırmışlar, otelde yatmışlar gibi...

Allah kimseyi düşürmesin! Anlaşılıyor ki vicdanın ortadan yok olduğu bölgelerimizmiş hapishaneler. Bunu da öğrenmiş olduk.

★★★

Şimdi yapılması gereken iş, vicdan sahibi yetkililerin derhal bu duruma müdahale etmeleridir!

Paşalara insanca davranılmalı, intikam gibi ilkel duygular terk edilmeli!

Çarpık hukuk sistemimizin cezasını çeken bu yurtsever insanların başına daha büyük felaketler getirilmeden, yapılan hukuki yanlışlardan geri dönülmelidir.

Vicdan sahibi biri olarak generallerimize layık görülen muameleden çok rahatsız olduğumu, çok üzüldüğümü söylemeliyim. Onları hapiste yatırıp bu çileleri çektirenler, inşallah 80 yaşını aştıklarında aynı muameleye ve hukuki facialara maruz kalmazlar.

Malûm, dünya bugün bana yarın sana dünyasıdır. Bunu unutmayalım!”

TEBESSÜM

Padişah ve dalkavuğu avda!


Nişancılığıyla övünen padişah, keklik avına gider...

Askerler ve uşaklar çevredeki keklikleri padişahın önüne doğru yönlendirirler...

Epey uğraştan sonra padişah önüne sürülen kekliklere nişan alarak ateş eder. Aksilik bu ya... Vuramaz. Keklikler “Pırrr” diye uçup kaçar...

Sonunda akşama doğru önünden geçmekte olan bir kekliğe ateş eder ve coşkunluk içinde dalkavuğuna sorar:

“Nasıl? Bu defa vurdum değil mi? Vuramadın deme sakın, yakarım canını!”

Zor durumda kalan dalkavuk kısa bir an ne diyeceğini düşünür, sonra padişahın önünde yerlere kadar eğilerek şöyle cevap verir:

“Padişahımız efendimiz, zavallı kekliğin hayatını bağışlamak yüceliğinde bulunup yaşamasına izin verdiler!”

GÜNÜN SÖZÜ


Gün gelecek, demokratikleşme adı altında Andımız’ı kaldıracaklar, “Türk’üm” demek ayıplanırken dinciler devlette cirit atacaklar... (Aziz Nesin – 1994)