Türkiye hala yangın felaketinden kurtulamamışken, bazı il ve ilçelerde orman yangınları sürerken günlerdir Karadeniz’de 4 ilde meydana gelen sel faciası ile bir kez daha sarsıldık. Maalesef çok sayıda can kaybı var, kurtarma çalışmaları sürüyor ve hayatını kaybedenlerin artması bekleniyor. Bir yanda bu korkunç olaylarla boğuşurken diğer tarafta Suriyeli ve Afgan mültecilerle ilgili sorunlar, yaşanan olaylar, Taliban’ın tahminlerden çok önce dün Afganistan’ın başkenti Kabil’in kontrolünü de ele geçirmesi, “Taliban’dan kaçıyoruz” diye Van sınırımızdan ordular gibi geçen binlerce kaçak-kayıtsız Afgan erkek sığınmacı, mültecilerin karıştığı olaylar ve yaşanan gerginlikler ülke gündeminin en önemli konuları. Bu konuları Türkiye’de en iyi bilen siyaset bilimcilerin başında gelen Prof. Dr. Hasan Köni ile konuştum.

Prof. Dr. Hasan Köni, Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtladı...


VİETNAM BENZERİ DURUM

Sayın Köni, çok sorun ve çok soru var ama önce Afganistan’la başlayalım. Taliban Afganistan’ın yüzde 90’ını ele geçirdi, Dün de Kabil’i aldı. ABD ve İngiltere oradaki büyükelçilik görevlilerini tahliye için uçaklarını ve binlerce askerini gönderdi, NATO çekiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan “ABD ve NATO ile Türkiye’nin Kabil Havaalanı’ndaki görevi ne olacak onu konuşuyoruz” demişti. Daha sonra Afganistan Büyükelçisi “Biz ve ABD, Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlamasını istedik” dedi. Durumlar değiştiğine göre bundan sonra ne olacak?

Kabil Havaalanı’nı zaten Türkiye işletiyordu, Afgan halkı arasında Türkmenler, Özbekler var, Türklere dokunmuyorlar. Amerikalılar Türk kıyafeti giyerek operasyon yapıyorlardı. Amerika’nın Suudi Arabistan’ı kullanarak iteklemesiyle Afganistan’da İslamcı bir yapı baskın hale geldi. Bir olay olduğunda Suudi imamlar Pakistan’dan gelerek ortaya çıkıyor ve “sömürülüyorsunuz, ülkeniz işgal edildi” diyerek kışkırtıyorlardı. Daha önce Pakistan’ı İslami kurallarla yönetilen baskı uygulanan bir ülke haline getirdiler. Arap ülkelerinde Arap Baharı’nın ortaya çıkması, ayaklanmaların başlaması da böyle oldu. 2001’den sonra alınan kararlarla Arap ülkeleri karıştırıldı. O sıralarda Pentagon’da yapılan bir konuşmada “7 Arap ülkesini destabilize etmemiz isteniyor. Libya, Tunus, Suriye’den Afganistan’a kadar giden alanda bu 7 ülkede karmaşa çıkması, yönetimlerin değişmesi ve Batı’ya yakın yönetimler kurulması sağlanacak” denmişti. Fakat ABD’nin hesapları, karıştırdığı birçok ülkede tutmadığı gibi burada da tutmadı ve Taliban kendisini işgal edenlere saldırmaya başladı. Şeriat kurallarını benimsemiş, Suudi Vahabi İslamcı anlayışa sahip oldukları için ölümden korkmuyorlar, girdikleri kentlerde hapishanelerdeki Taliban militanlarını boşaltıp güçleniyorlar. ABD bırakıp çıktığı takdirde Afganistan’da tablo “Vietnam benzeri” bir duruma dönüşecek.

Taliban’ın ilerleyişi, vilayetlerin çoğunluğunu ele geçirip Kabil’i de alması oradaki yabancı askerler için riski büyütmüyor mu?

AĞIR YAPTIRIM PLANLARI

Kabil Taliban’ın eline geçtiğine göre askerimizin gitmesi kararı değişir, gitmeyeceklerdir. Başkent giderse havaalanını nasıl koruyacaksınız? Kısa süre içinde bütün planlar değişir.

Türkiye’nin S-400’lerden dolayı, son yıllarda demokrasi çerçevesindeki gerilemelerden dolayı, İran’la bankacılık olayları gibi nedenlerle Amerikan Kongresi’nde çok düşük bir imajı var. Biden, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi vurgularını yapmıştı zaten. Amerikan Kongresi, Türkiye’ye daha ağır yaptırımlar planlıyor. Türkiye’nin sınırları Karadeniz’e kadar çevrelenmiş durumda. ABD, Ege’de adaları silahlandırdı, Suriye’de PKK-YPG ile kendini garantiye aldı, Karadeniz’e de çıkmak istiyor. Burayı olduğu gibi tıkamış. Şimdi Afganistan’dan çekilirken orayı nasıl bırakacağını düşünüyor. Türkiye burada devreye girdi ve “Kabil Havaalanı’nı ben korurum” dedi.. ABD’ye şirin görünmüş durumdayız! ABD’nin “Rusya’yla kurulan ilişkiler nedeniyle” Türkiye’ye karşı CAATSA yaptırımı Nisan 2021’de yürürlüğe girdi. Bu ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası’dır. ABD şimdi Afganistan’dan çekilirken orayı nasıl bırakacağını düşünüyor. Aslında ilk çekilme kararı Obama dönemindeydi, sonra Trump da çekilmek istedi, yapamadılar.

YİNE KAOSA SÜRÜKLEMEK

Ne engel vardı, neden yapamadılar?

Çünkü Amerika’da başkanlık sistemi var ama kuvvetler ayrılığı çok güçlü, başkanların altında çekilmeyi önleyen başka güçler var. Amerika ayrılırsa Afganistan’da ikinci bir Vietnam olayı yaşanabilir. Saygon’da halk kaçmak için Amerikan helikopterlerine saldırıyordu. Şimdi aynı şey Afganistan’da olursa ABD müttefikleri, NATO ülkelerinin hiçbiri bundan sonra onun yanında yer almaz. Amerika’nın hedefi Çin’e döndüğü için Ortadoğu’da kaos bırakarak çekiliyor. Afrika’yı da kaos içinde bıraktı. Bu tür çekilme göç ve diğer sorunlarla müttefiki olan ülkeleri çok zor durumda bırakıyor.

Taliban zaten ülkenin neredeyse tamamını ele geçirmiş durumda, kontrolüne giren kent sayısı dün 23’e yükselmişti, “ne pahasına olursa olsun vatanı savunacağını söyleyen Cumhurbaşkanı eski Yardımcısı Raşit Dostum’un da Özbekistan’a kaçtığı söylendi, Kabil neden daha önemli?

Başkentin düşmesi başkadır, Kabil’i alan Afganistan’da hakimiyeti almış demektir. Daha önce Taliban Kabil’i bir kez daha almış ama birkaç yıl sonra ABD Kabil’i Taliban’dan kurtarmıştı. Şu anda bile Türkmenler, Özbekler ve bazı Afganlar Özbekistan’a kaçıyor. Son günlerde ABD’de “ Vietnam olayını burada yaşatmayalım” diye yazılar çıkıyor, Amerika çekilmek ister ama ben çekilmelerini mümkün görmüyorum.

GÖÇMEN SORUNUNA ÇÖZÜM

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün “Afganistandaki gelişmeler ve bölgeden bize gelen göçle ilgili açıklama yaptı. Türkiye’nin, İran’dan gelen yoğun bir göç dalgasıyla karşı karşıya olduğunu söyledi. Bu durumu daha önce ciddiye almamız gerekmez miydi, Van’dan geçişler neden engellenmedi?

Pakistan onlarla fikir birliğine sahip olmasına rağmen sınırını kapatmak zorunda kaldı. Türkiye ise Batı’yı karşısına almak istemiyor. Kendi başına ekonomiyi çevirecek gücü yok, o nedenle çaresiz durumda. Daha temkinli, gelişmiş boyutta karşılayabilseydik iyi olurdu, olamadı. Artık dönüş çok zor. Bu kadar göç alırken, ekonomi kötüyken demokrasi, insan hakları taleplerini karşılamak mümkün değil. Göç, ekonomiden pay alır, zayıflatır. Aşırı milliyetçilik olağanüstü gelişir. Tepkiler artabilir. Sığınmacılardan kaynaklanan olaylar artabilir. Kısacası, Amerika’nın bizi soktuğu bataktan nasıl çıkacağımızı bilmiyoruz, çaresiziz. En kısa zamanda Meclis toplanarak bu konuda ve son haftalardaki diğer felaketlerin tekrarlanmaması için bütün partilerin katılımıyla çözüm üretmek zorunda.

TÜRKİYE GİDERSE AVRUPA DA GİDER!


Afganistan’da şeriatçı, aşırı şiddet yanlısı, köktendinci Taliban örgütü ABD’nin planı olarak güçlenmişti. Şimdi ABD ve AB ülkeleri 5-6 milyon Suriyeli’den sonra Afganistan’dan gelen tüm sığınmacıları da Türkiye’nin almasını istiyor, sınıra kadar taşıyorlar. Avusturya Başbakanı resmen “Bu hastalıklı ideolojiyi Avrupa’ya ithal etmek istemiyorum” dedi. Acaba Türkiye’de de İslamcı mülteciler yoluyla benzer bir istikrarsızlık, karmaşa planlanıyor olabilir mi? Bu göç dalgası bizim için de bir ulusal güvenlik sorunu değil mi?

Eski dönemdeki “İslam’ı kullanarak yapıları değiştirme” politikası çöktü. Bu yapının ABD’ye karşı olduğu görüldü. Türkiye gibi bir ülke böyle çökertilirse o yapı hop diye Avrupa’ya girer. Türkiye’yi destabilize ederler, öyle bir karmaşa yaratırlarsa olaylar Portekiz’in ucuna kadar gider, Avrupa’yı da kurtaramazlar. Avrasya sisteminde de birdenbire büyük rahatsızlık ortaya çıkar. Türkiye’de istikrar o şekilde bozulursa Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de de bozulur. Afgan yapısının Türkiye’ye dayanıp zarar vermesi bütün çevresini bozar. Avrupa’yı kimse kurtaramaz. Afganistan’daki kaosun Pakistan, İran, Suriye, Irak ve Türkiye’ye etkisi olur. Kaçanlar bu ülkelere yöneliyor. Birleşmiş Milletler “Afgan göçünü alın” dediğine göre dünya çapında bir planlaması olmalı. Ancak Almanya’da Merkel çok başarılı olmasına rağmen ayrılma nedeni buydu, 400-500 bin mülteci aldığı için aşırı akımlar, tepkiler ortaya çıktı. Türkiye’de de acil şekilde bir çözüme gidilmek zorunda. Kendi ülkelerine dönmeleri için plan yapılmalı. Gelenlerin kimler olduğunu anlamak, öncelikle hepsini kayıt altına almak lazım. İşsiz güçsüz, düzensiz sığınmacıların kitleler halinde gelmesine izin verilirse olaylar elbette artar, devlet de biliyor.


Yangın ve sel uyarılarını umursamıyoruz


Deprem, yangın, sel, sabır sınırlarımızı zorlayan felaketleri arka arkaya geldi. Çok sayıda can kaybı, ormanlarımızın kaybı, yaşanan büyük stresler toplumun moralini iyice bozdu. Neden hepsi bizi buluyor? Neden ordu yangınlarda yoktu?

Bu kadar çok yanlışı bir araya toplarsanız, dere yataklarına apartman inşaatına izin verirseniz felaketler kaçınılmazdır. Hala Artvin’de Çoruh Üniversitesi’nin dere yatağına yapılmış olduğunu duyuyoruz, bu büyük bir hata. Konuları bilenler yerine bilmeyenleri yerleştirir, liyakati umursamazsanız, çıkar söz konusu olduğunda insan hayatı bile önemini yitirirse felaketlerin arkasının kesilmemesine de şaşmamak gerekir. 2002’den beri yangın ve sellerin geleceğine dair uyarılar yapıldı. Bu uyarıları dikkate almadık. Ordu yangınlarda neden yoktu sorusunun cevabı ise; EMASYA (emniyet-asayiş yardımlaşma) Protokolü’nün 2010’da kaldırılmasıdır. Artık öyle bir ordu yok ve mevcut ordu özel talimat verilmezse içerdeki olaylara müdahale edemiyor. Bu kabul edilir bir durum değildir.