Süheyl Batum, AKP’ye yakın gazetecilerin “Seçimlerle birlikte kan dökülecek”, “Bayrağı alıp köprüye çıkma zamanıdır” ifadelerinin ağır suç olduğunu, sandığın üstüne yatmaya hazır seçmenin ürkütülmesine yönelik sarf edildiğini kaydetti.

Türkiye’nin gündeminde en çok konuşulan ve ülkemizin geleceğinde önemli rol oynayacak konular ve doğru cevapları en çok merak edilen sorular… Bunlara en doğru ve güvenilir cevapları da ancak güvenilir uzman isimler verebilir. Bugün, iktidar ve muhalefet partilerinin “Parlamenter sisteme dönüş” üzerindeki çekişmelerini, “seçim öncesi gerilim artacak” iddialarını, bu iddiaların gerçekle ilişkisini ve daha birçok konuyu Türkiye’nin önde gelen, en deneyimli Anayasa Hukuku uzmanlarından biriyle, 24. Dönem CHP milletvekili; Profesör Doktor Sayın Süheyl Batum’la konuştuk.

■ Seçim öncesi gerilim artacak, suikastler olacak iddiası muhalefet partisi yöneticilerinden gelen açıklamalarla iddia olmaktan çıktı ve ülkede endişe yarattı. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ TV’de “Üç gün önce suikast ihbarı aldığını” söyledi. Beş yıl milletvekilliği yapmış bir siyasetçi-hukukçu olarak ne diyorsunuz? Seçime doğru bu tür olaylar olabilir mi, nasıl önlenebilir?

BİLEREK YOL AÇIYORLAR

Şunu açıkça görüyorum, 2017’den bu yana daha da net görülüyordu; AKP ve MHP güç kaybetmeye başladıkları anda 12 Eylül öncesindeki politikalara bel bağlayacaklar. Sayın Bahçeli’nin demeçlerini izlediğinizde sadece hakaret ve terörist olmakla suçlamak var. Düşünün Cumhurbaşkanı’na twit atan biri hemen tutuklanıyor, Ana Muhalefet Partisi Başkanı’nı linç etmeye çalışan adamlar sokakta. Bugün açık açık ağır hakaretler eden devlet memurları ortada. Ben bunun şiddete dönüşeceğini de biliyorum. Muhalefet partileri; CHP, İyi Parti ve diğerleri bunlara hiç cevap vermeyerek çok iyi yapıyor, çünkü bunların duracağı yok, başka çareleri de yok. Yapabilecekleri tek şey seçimleri içinden çıkılmaz hale getirip “Biz kazandık, bitti” demek. Muhalefet partilerinin bunlara dikkat ederek, hukuku uygulatmaya çalışarak seçime gitmelerinde çok yarar var.

Şu aşamada AKP ve MHP genel başkanlarının bu söylentilere bilinçli olarak yol açtıklarını düşünüyorum. Bazı gazetecilerin “Çok üzülüyorum, kan akacak” türü konuşmasının da bilinçli, iktidara karşı sandığının üstüne yatmaya hazır seçmenin bile ürkütülmesi için yapıldığı anlaşılmayacak bir durum değil.

■ Abdurrahman Dilipak “Darbeler davul çala çala gelir” yazısında “Laiklik, irtica, Atatürk’ten çok söz edilmeye başlanmışsa, İzmir Marşı filan çalınıyorsa bayrağı alıp köprüye çıkma zamanıdır” diyen bir yazı yazdı. Hukukçu bakışıyla yorumunuz nedir?

SUÇTUR, YAPTIRIMA TABİDİR

Bu yazarların söyledikleri, yazdıkları şaşırtıcı değil, onlardan beklenen bir şey, bir kadın gazeteci de “Seçimlerle birlikte kan dökülecek” dedi, inanılması güç olaylar bunlar. Dilipak açıkça halkı sokağa, köprüye çıkmaya çağırıyor, laikliğin gereğine inanan insanları darbeci gösteriyor. Hiçbir demokraside, hukuk devletinde varsayım üzerine insanlar kin ve nefrete sevk edilemez, toplum laiklik, din üzerinden ikiye bölünemez. “Beklemeyin, biz bunları daha önce yaşadık” diyor. Söz ettiği günlerde de Erbakan’ın ”Kanlı mı olacak, kansız mı”, Şükrü Karatepe’nin “İçinizden kini, nefreti eksik etmeyin”, “Şevki Yılmaz’ın “Bu Kemalist rejimi yıkacağız” sözleri vardı. Türkiye’de biri çıkıp Atatürk’e alenen hakaret ediyorsa, Cumhurbaşkanı’nın önünde bir imam “Ayasofya’yı müze yapanların zalimliğini kimse yapmadı” diyorsa, Diyanet İşleri Başkanı, Atatürk’ten söz ederken “Tarihe ihanet etmişlerdir, Allah’ın laneti onların üstündedir” diyebiliyorsa, gazeteci “bayrağı alıp sokağa dökülme çağrısı” yapıyorsa savcıların, hükümetin hemen harekete geçmesi gerekir. Bir emniyet müdürü, bir İçişleri Bakanı son haftalarda bu kadar olay belgelerle ortaya konuyorken kulağını kapatabilir mi?  Yarın hesap sorulur korkusu olsa kapatamazdı. Türkiye’de hukuk artık bunlara işlemiyor.

LAİKLER SÖYLESE NE OLURDU?

Abdurrahman Dilipak “Laiklikten, demokrasiden çok söz edildi mi arkasından darbe gelebilir” diyor. Ben de tersini söyleseydim “Haydi laikler silahları kuşanıp köprüye çıkın” deseydim başıma neler gelirdi. Laiklik, din, Atatürk, demokrasi üzerinden ve laikleri darbeci göstererek halkı kışkırtmak, ayrıştırarak suça teşvik etmek ifade veya medya özgürlüğü değildir, çok ağır bir suçtur ve yaptırıma tabidir.


MHP, DEĞİŞMEZ DÖRT MADDEYİ KALDIRMAK İSTEDİ!


Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu’na “Atatürk’ü Anayasa’dan çıkarmayı düşünüyor musunuz? İlk 4 maddeyi değiştirmeyi düşünüyor musunuz, Türk ismini tasfiye edecek misiniz” gibi sorular yöneltti, aynı konularda CHP’nin hassasiyeti ve örneğin İsmail Kahraman’ın sözlerine tepki açıklamaları bilinirken böyle bir ihtimal var mı?

Bahçeli’nin bilmemesi mümkün değil. 2011’de “Anayasa yapalım” diye oturduğumuzda 4 partiden 3’er kişi vardı. 12 kişiden biri de CHP adına bendim. MHP adına da orada arkadaşlar vardı. “Anayasa’dan değişmez ilk 4 maddeyi çıkaralım” ya da “Laiklik ilkesini çıkaralım” diyenler kimlermiş? Bugün Meclis Başkanı olan Mustafa Şentop nasıl “Dünyanın hiçbir ülkesinde değişmezlik maddesi olmaz” demiş?

Sünni Müslüman’ın da laiklik Güvencesine ihtiyacı var


■ Partilerin “yeni anayasa” hazırlama süreci devam ediyor ve Anayasa’dan laik devlet tanımının çıkarılması, “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” denilen ilk dört maddenin değişmesi konusunda çıkışlar da aralıklarla sürüyor. Bu arada Devlet Bahçeli’nin Kemal Kılıçdaroğlu’na anlaşılması güç bazı soruları oldu. Siz 2011 yılında TBMM’de kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun da üyesiydiniz, bu tartışma o zaman da var mıydı ve bugün Türkiye için bir risk olarak görüyor musunuz? İlk dört maddeyle eninde sonunda oynanabilir mi?

Anayasalar çatışma alanlarına çözüm üretmek zorundadır. Bizde cumhuriyetin kuruluşundan beri cumhuriyete aykırı, laikliğe aykırı bir kesim olmuştur, olmaya devam etmektedir. Türkiye’de kendini Müslüman, kendi gibi düşünmeyenleri Müslüman kabul etmeyen, diğer din ve mezheplere de ancak “hoş görürüz sizi” diye bakan bir kitle var. Türkiye’de insanların yan yana güvenli ve mutlu olarak yaşayabilmesi için ‘laiklik ilkesi’ne ihtiyaç var. Öyle ‘Merak etme ben seni hoş görürüm, seni dövmem’le olacak bir şey değildir. Laikliğin en net tarifi devletin din kurallarının egemenliğinde olmamasıdır! Sünni Müslüman olup dini senin gibi algılamıyorsa o vatandaşın korunmaya ihtiyacı var. Neden senin iki dudağında korunsun? İşte bu güvence ortadan kalkmasın diye değişmez maddeler konmuş oraya.

Seçimde hile ve baskılar ARTACAK


■ AK Parti’nin yeni “oy verme sistemi” çalışmasında oy pusulalarının zarfa konması kalkacak ve pusulalar kapatılacakmış. Bir de “parmak iziyle elektronik oylama” çalışması var. Haberde isteyen gün içinde oyunu değiştirebilecek deniyor. Bunlarla nasıl bir değişim ortaya çıkar?

Bunların gerçekleşmesi hile ve baskıların artacağı sonucunu çıkarır. Zarflı oylarda bile “mühürsüz zarfların kabulü” denilen kanuna aykırılığı yaşamış bir ülkede “mühürsüz oy pusulası” kullandırmak ve seçim güvenliğini baştan zedelemek ancak bu iktidarın düşüneceği bir şeydir. Dünyada “gün içinde oyunu değiştirme” gibi seçmeni baskı altına alan bir seçim sistemi yoktur, seçim böyle kazanılamaz.

Demokraside, savcıdan kahramanlık beklenemez


Süheyl Batum, bir hukukçu olarak Türkiye’de yargının içinde bulunduğu durumu şöyle değerlendiriyor:

“Bugün Türkiye’deki hakim ve savcılar 25 yaşında mesleğe başladıkları günden 65 yaşına kadar haklarındaki tüm kararlar HSK aracılığıyla bir kişinin iki dudağı arasında. HSK 13 kişi; 6’sını cumhurbaşkanı seçiyor, diğer 7’sini de kendi Meclis çoğunluğu ile dolaylı olarak kendisi seçiyor.

Demokrasinin bir özelliği vardır, kahramanlara gerek duymaz, normal insanların rejimidir. Bizim savcıdan, hakimden beklediğimiz genelde şu; “Kahraman ol kardeşim, git iktidara diren, seni sürecekse sürsün, FETÖ’cü diye atacaksa atsın, mahkemeleri lağvedecekse etsin”, her memurdan bunu isteyebilir miyiz?

Böyle bir ülkede, aleyhte saydıkları bütün görüşleri verenlerin tamamının takibata uğradığı, mahkemenin dağıtıldığı, AYM veya AİHM kararları için “Ben onlara ne uyacağım, onlar bana uysun” diyenlerin bir anda HSK tarafından birinci sınıf hakim yapıldığı ya da Cumhurbaşkanı tarafından Yargıtay’a seçildiği bir ülkede  hakim, savcı hiçbir şey yapamaz! Dikkat edin mahkeme karar veriyor ama İçişleri Bakanı’nın talimatıyla polisler Büyükada’daki iskeleyi çeviriyor ve Belediye’ye vermiyor, TÜGVA’yı koruyor. Kurumlar bağımsız olmadan aşırı beklentinin anlamı yok.”