Bürokraside, Türk Silahlı Kuvvetlerimizde ya da alanında uzman kuruluşlardaki yetişmiş, deneyimli, birikimli personelin itibarsızlaştırıldığına tanık oluyoruz. Bunun son ve belki de en acı örneğini ciğerlerimiz yanarken Atatürk’ün emaneti Türk Hava Kurumu’nun (THK) düşürüldüğü durumdur.

Dışişleri Bakanlığı da bu durumdan nasibini alanlardan. Bakanlık bürokrasinin dış politikaya ilişkin karar alma süreçlerinde dışlandığı, haksız eleştirilerle karşı karşıya kalarak itibarsızlaştırıldığı, özellikle “monşer” gibi ifadelerle burun kıvrılarak sözlerine itibar edilmediği de son yıllarda sıkça yazılıyor, konuşuluyor.

ANKARA-ŞAM HATTI

Yakın dönemde emekliye ayrılan Büyükelçi Ömer Önhon’un “Büyükelçinin Gözünden Suriye” kitabında, diplomatlarımızın ülke çıkarlarını canla başla korurken hangi koşullarda çalıştığını da öğreniyoruz. O zaman, kitabın sayfalarını çevirelim.

Geçen yıl kendi isteğiyle emekliye ayrılan Büyükelçi Ömer Önhon, 1998-2000 yıllarında büyükelçilik müsteşarı, 2009-2012 yıllarında yine Şam’da büyükelçi olarak görev yaptı. Deneyimli ve donanımlı diplomat Önhon, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, Hafız Esad’ın cenaze törenine katılmasıyla Türkiye-Suriye ilişkilerinde başlayan yakınlaşmanın, Arap Baharı öncesinde ikili ilişkilerde yaşanan “altın çağ”a ve ardından Şam Büyükelçiliğimizin kapatılmasına giden sürece ilk elden tanıklık etti.

Ankara’dan aldığı talimatların uygulayıcısı olan Önhon, 10 yılı geride bıraktığımız Suriye ihtilafına giden yolun kim tarafından, nasıl döşendiğine, Ankara-Şam hattındaki ve Suriye krizi bağlamındaki kırılma noktalarına ve Arap Baharı’nın neden Suriye’den döndüğüne ışık tutuyor.

ÇATIŞACAKTIK

Terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ın Suriye rejimi tarafından korunup kollandığı ve iki ülkenin bu sebeple savaşın eşiğine geldiği dönemde, Şam Büyükelçilik Müsteşarı olarak görev yapan Önhon, Apo’nun Suriye’den çıkarılış öyküsünü kitabında şöyle açıklıyor:

“... Üniversiteyi Türkiye’de okumuş olan ve iyi derecede Türkçe konuşan bir Suriyeli çok acil bir konuda görüşmek için benden randevu istedi. Suriye Gizli Servisi Muhaberat’la irtibatlı olduğunu bildiğimiz bu kişiyi, Büyükelçi Cenk Duatepe’nin talimatıyla, büyükelçiliğe davet ettim ve kendisiyle görüştüm. Suriyeli vatandaş, ‘iki ülke arasında soruna yol açan kişinin’ bugün itibarıyla Suriye’de olmadığını söyledi ve bu bilgiyi ivedi olarak makamlarımıza iletmemizi rica etti. Yani Öcalan, Suriye’den çıkmıştı.

VAHİM SONUÇLAR

O gün, pek çok ülkede olduğu gibi Şam’da da PKK’lılar büyükelçilik binamıza saldırdılar. Göstericiler saldırıyor, Suriye polisi de onları engellemek adına göstermelik çaba sergiliyordu. Polis müdürünü binamızın içine davet edip görüştüm. Özetle saldırganları engellemelerini beklediğimizi, PKK’lılardan bahçe içine giren olursa her türlü karşı koyacağımızı ve vahim neticeler doğabileceğini bildirdim. Suriye polisi etrafta bekleşen sivil muhaberatçıların da katılmasıyla göstericilere gerekli müdahalede bulundu. Sonradan öğrendik ki aynı grup PKK’lı, bizim Büyükelçilikten önce Yunanistan Büyükelçiliği’ne saldırmış. Camları demir çubuklarla kırarken kapının arkasında duran büyükelçiyi gözünden yaralamışlar.”

Bu iki olay arasındaki fark, Büyükelçiliğimizin çatışmayı göze alarak sergilediği dirayetli ve sağlam tutumundan değil de neden kaynaklanmaktadır?

SURİYE BAYRAĞI ÇEKİLİRKEN

ABD’nin 1998 yılında Irak’a karşı başlattığı “Çöl Tilkisi” operasyonu Arap dünyasında öfkeli protesto eylemlerine sebep olmuştu. 19 Aralık 1998 günü, ABD’nin Şam Büyükelçiliği de bu eylemlerden nasibini aldı. Şam Büyükelçiliğimize 150 metre uzaklıktaki ABD Büyükelçiliği’ne giren göstericilerin, ABD bayrağını indirip Suriye bayrağını göndere çektiğini yine kitaptan okuyoruz.

Olayları diplomatlarımız dikkatle izlerken, bir anda kalabalığın Büyükelçiliğimiz önünde toplandığını görüyor ve Büyükelçilik araçlarından birinin üstüne çıkan göstericiyi indirmek için müdahalede bulunuyor. Sonrasını Önhon’dan okuyalım:

“... Polisin yardımıyla adamı arabanın üzerinden indirdik. Ama tam o sırada kalabalık ABD rezidansının önüne doğru yönelince, biz de geri dönmeden içlerine sürüklendik. ABD Büyükelçiliği’nin duvarlarına tırmanan birkaç gösterici içeriden bahçe kapısını açtı ve kalabalıkla birlikte içeri aktık. Göstericiler sağı solu kırıp dökmeye başladılar. Bir süre sonra bulunduğumuz yere gaz bombaları atıldı. Kalabalık insan seli bu sefer dışarı akmaya başladı. Biz de bu sayede bahçenin dışına çıkabildik.”

Liyakatin önemini her vesileyle vurguluyoruz. Yetişmiş insan gücü bir ülkenin sahip olabileceği en önemli birikimdir. Bunları itibarsızlaştırmak bir yana görüşleri dikkatle dinlenmeli, uzmanlıklarından yararlanılmalı. Aksi halde kaybeden kim oluyor?