Sözde “Tam Kapanma” kararı büyük bir göç dalgasına yol açtı. Özellikle İstanbul, Ankara boşaldı. Gelişmelere bakarsanız salgınının önlenmesinden çok yayılacağı endişesi yaşanıyor. AKP’nin her birini gövde gösterisine çevirdiği kongreler, ülkeyi adeta kırmıza boyadı. Yani salgının önlenememesinde il kongrelerinden çok Ankara’da yapılan büyük kurultaya her ilden delege dışında binlerce kişinin getirilip götürülmesi de virüsü ülkeye yaydı.

Pandemi ile ilgili son kararda da yine darbe küçük esnafa indirildi. Muhalefetin, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu’nun, Bilim Kurulu’nun hemen hiçbir önerisi dikkate alınmıyor. Konuştuğunuz esnafın anlattıkları yürek burkuyor. Artık onlar umutlarını hükümetten kesmiş, yerel yönetimlere bağlamış durumda.

EL KONULANLAR

Yerel yönetimler yardım yapmak istiyor, bakıyorsunuz toplanan yardım paralarına da el konuluyor. Madem el koyuyorsunuz, hiç değilse o paraları ihtiyaç sahiplerine siz ulaştırın. O da yapılmıyor.

İçki satışlarını azaltmak için son yıllarda hükümetin yoğun çalışması var. İçki ruhsatlı yer açabilmek kolay değil. Açacağınız yerin “İçkili yerler bölgesinde” olması gerekiyor. Aksi halde içki ruhsatı da verilmiyor.

“YETKİSİ YOK”

Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen’e, İçişleri Bakanının gönderdiği genelgeleri ve içki satışı yapılamayacağına ilişkin genelgede açık hüküm olmamasına rağmen, bu satışların nasıl yasaklanmış olabileceğini sordum. Mahmut Esen, mevzuatı didik didik ettikten sonra bana şu notu gönderdi:

Bulaşıcı ve salgın hastalıklar konusunda yapılacak işler, kamunun vermesi gereken sağlık hizmetleri konusunda temel mevzuat olan 24 Nisan 1930 gün ve 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” ile düzenlenmiştir.

Tehlikeli/salgın hastalık çıktığında İl Hıfzıssıhha Kurulu’nun toplanması, halkın bilgilendirilmesi ve hastalığın giderilmesi için gereken önlemleri alması gerekmektedir.

Tehlikeli, genel sağlığı ilgilendiren genelgelerin Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanması gerekmektedir. Bu konularda halen yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre İçişleri Bakanlığı’nın Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na dayalı (toplumun genel sağlığını ilgilendiren konularda) herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır.

GELELİM İÇKİ SATIŞINA

Ankara İl Hıfzıssıhha Kurulu’nun 27 Nisan 2021’de aldığı kararın, alkollü içki satışı yasağını içerip/içermediği tartışılıyor.

İl Hıfzıssıhha Kurulu’nun kararının 1. maddesinin ikinci fıkrasında, “Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu günlerde bakkal, market, manav, kasap, kuruyemişçi ve tatlıcıların 10.00-17.00 saatleri arasında faaliyet gösterebilmelerine, vatandaşlarımızın zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması ile sınırlı olmak ve araç kullanmamak şartıyla (engelli vatandaşlarımız hariç) ikametlerine en yakın bakkal, market, manav, kasap, kuruyemişçi ve tatlıcılara gidip gelebilmelerine, aynı saatler arasında bakkal, market, manav, kasap, kuruyemişçi, tatlıcılar ve online sipariş firmalarının adrese servis şeklinde de satış yapabilmelerine” izin verildiği belirtiliyor.

Madde içeriğinde “Alkollü içki satışlarının yasaklamasına” ilişkin herhangi bir kurala yer verilmiyor. Bu durumu, Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen, şöyle açıklıyor:

“DAYANAĞI YOK”

“Alkollü içkilerin satış usul/esasları; 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu başta olmak üzere, mevzuatta ayrıca ayrıntılı olarak düzenlenmemiştir.

Sözü edilen Kanunun 6’ncı maddesine göre ‘...alkollü içkilerin basın/yayın yoluyla tüketicilere satışı ve posta ile satış yöntemi kullanılarak gönderilmesi’ yasaktır.

Anılan hüküm uyarınca bakkal, market, kuruyemişçilerin  online sipariş firmalarının adrese servis şeklinde alkollü içki satışı yapmaları olanaklı değildir. Bu tür satışlar için yasaklama getirilmesi kanuna uygundur.
Ama belirtilen durumlar dışında alkol satışlarına ayrıca yasaklama getirilmesinin yasal dayanağı yoktur.”

ÖZENSİZ-DÜZENSİZ

Son yıllarda nasıl özensiz, düzensiz yasalar çıkarılıyorsa, bir türlü anlaşılmayan, tartışmalara neden olan genelgelere de tanık oluyoruz. Bir genelge çıkarılıyor, ardından o genelgeyi açıklamak için genelgeler yayımlanıyor. Pandemiyle yaşamamıza, bu konuda şimdiye kadar onlarca genelge yayımlanmasına rağmen, anlaşılması için yeni genelgeler yayımlanıyor.

İçki satan esnafla, güvenlik güçlerini niçin karşı karşıya getiriyorsunuz? Kimsenin anlamadığı genelgeye de açıklık getirilmeli. Devlet yönetimi ve ciddiyeti bunu gerektiriyor. Alkol içermeyen genelgedeki boşluklar esnafı adeta sarhoş etti.


Türkiye’nin yardım ordusu


Kurtuluş Savaşı sonrası Türk kadınını, çocuğunu korumak, çalışarak yardım almasını sağlamak, sosyal hayata kazandırmak için Atatürk yeni bir adım atıyordu. 1928 yılında Kırklareli Milletvekili Dr. Fuat Umay, Türk kadınına çağrıda bulundu. Bu çağrı karşılık buldu, İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe İnönü, Fevzi Çakmak’ın eşi Fitnat Çakmak’ın da aralarında bulunduğu kadınlar “Himaye-i Etfal Kadın Yardım Cemiyeti”ni 385 lira bütçe ile kurdu.

Dernek tüzüğünde, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve Türk Milleti’nin yükseliş yolu olan Atatürk ilkelerine, laik Cumhuriyete bağlı olarak çalışma” amaç olarak belirtiliyordu. “Emek karşılığı yardım” ilkesiyle onurlu yardım etmek de Türkiye’nin ilk kadın odaklı sivil toplum kuruluşuyla hayata geçiriliyordu.

ATATÜRK’ÜN İSTEĞİYLE

Türkiye’nin gönüllü ordusu ve 93 yıllık şanlı bir geçmişe sahip olan dernek, bugünkü iktidar döneminde yok sayılıyor. Türkiye Yardım Sevenler Derneği (TYSD) Genel Başkanı Dilek Bayazıt, derneği şöyle anlatıyor:

“1940 yılından beri kamu yararına çalışan derneğimiz, ilk kez öğrenci eğitim bursunu veren, ilk kız öğrenci yurdunu açan, gönüllü hasta bakıcılık, hemşirelik, muhaberecilik kursları düzenleyen, iş ve işçi bulma kurumu görevini yerine getiren, rehabilitasyon, ayakkabı yapımı, dikiş atölyeleri kuran, okuma yazma kursları düzenleyen tarihi ilklerle dolu bir Cumhuriyet kurumudur.

Çalışmaları yakından izleyen Atatürk, derneğin ‘Yoksul Kadına Yardım Cemiyeti’ olarak anılmasından rahatsızlık duydu, ‘Türk kadını yoksul olamaz; Türk kadını bizatihi bir varlıktır’ diyerek derneğin adını ‘Yardım Sevenler’ olarak değiştirilmesini istedi. 1970 yılında, Bakanlar Kurulu kararıyla derneğin adının başına ‘Türkiye’ eklendi.”

ATATÜRK EĞİTİM BURSU

Bugün ülke genelinde 132 şubesi bulunan dernek okullar, sağlık ocakları, özel çocuklar için özel donanım ve eğitim sunan okullar, Ana sınıfları, hastaneler, huzurevleri, yurtlar, kreşler yaptırarak devlete bağışlıyor. Derneğin en önemli ve övünç duyduğu hizmetlerden birisini Başkan Dilek Bayazıt şöyle anlatıyor:

“En büyük hizmetimiz ve yatırımımız eğitime ve insanadır. Karşılıksız verdiğimiz ‘Atatürk Eğitim Bursu’muzla son 10 yılda 50 bine yakın öğrencimizin mezun olması hepimizin, bağışçılarımızın büyük sevinci ve umududur. 194 anasınıfı, 5 anaokulu yaptırıp Milli Eğitim’e bağışladık. Tüm doğal afetlerde, terör belasında halkımızın ve Mehmetçiğimizin, ihtiyaç duyulan her alanda gücü yettiğince devletinin ve milletinin yanındadır.”

DEVLETTEN BAĞIŞ ALMAZ

Dernek, hiçbir resmi kurum, kuruluş ve devletten yardım, bağış almıyor. Sadece yüce gönüllü yardım seven halkımızın 93 yıldır süren güveni, maddi ve ayni bağışları ile hizmetlerini sürdürüyor. Dil, din, ırk, coğrafya gözetmiyor, onurlu yaşamak için eşit şartlar yaratmaya çalışır. Cumhuriyet ile büyüyen, Cumhuriyet kazanımları ile yeşeren, Ata’sının izinde, onun öğretileri ile çalışan, aydınlığa bakan dernek, Atatürk tarafından isimlendirilmenin de onurunu yaşıyor.

Derneğe yapılan şartlı bağışlar (fitre, fidye, zekat) etiğim ve bağışçıların da talepleri doğrultusunda değerlendiriliyor. Şu günler, derneği bağışların yapılma zamanıdır. Yapılan bağışlar, araştırmaları önceden yapılmış kayıtlı ihtiyaçlı ailelerine, Atatürk Eğitim Burslu öğrencilerin ailelerine, derneğe ait huzurevlerindeki büyüklerin acil ihtiyaçlarına, ısınma, barınma, ilaç, bez, mama, giysi gibi acil taleplere, bursları her ay ödenen öğrencilerin acil eğitim ihtiyaçlarına harcanıyor.

Pandemi döneminde sıkıntı ve ödeme güçlüğüne düşen küçük esnaf, düşük gelirli ailelerin acil ihtiyaçlarına destek olunuyor. En önemli özelliği de tüm ayni ve nakdi bağışları makbuz karşılığı alıyor ve veriyor olması.

İLK MASKEYİ DE ONLAR YAPTI

Prof. Dr. Hüsnü Göksel, 1960 yılında Amerika’ya gittiğinde, “Sağlık alanında Türkiye’ye ne götürebilirim” diye araştırdı. Doktorların ameliyatta giydikleri o yeşil elbiseler, taktığı maskeleri örnek olarak Ankara’ya getirdi. Konuyu Hacettepe Üniversitesi’nde Prof. Dr. Yüksel Bozer’e açtı. Bozer’in yeğeni Sümerbank Genel Müdür Yardımcısı Yağmur Bey’e gittiler. İstenilen yeşil pamuklu kumaşlar dokundu.

Kumaşlar hazırdı ama kim dikecekti? Hüsnü Hoca, Yardım Sevenler Derneği’nin dikiş atölyelerinde bunları diktirdi. En büyük zorluk ise maskelerin hazırlanması aşamasında ortaya çıktı. Ulus- Çıkrıkçılar Yokuşu’nda tüm pazenleri toplayıp maske üretimine de onlarla başladılar. Prof. Dr. Nusret Fişek’in de destekleriyle o örtüler, giysiler, maskeler Türkiye’deki bütün hastanelere dağıtıldı.

Onların gayretleri, Yardım Sevenler Derneği’nin bu çalışmalarda yer alması sonucu bugün ülkemizde bütün hastanelerde yeşil ameliyat giysileri, örtüleri, maskeler ve takımlar kullanılıyor. Atatürk’ün kurdurduğu, çalmayan, çaldırmayan bir yardım ordusu olduğunu unutmayın…