Ali Naili Erdem, ülkemizin yetiştirdiği saygın politikacılardan birisidir. Çok şey yaşamış, siyasette bilinmeyenlerin de tanığıdır. 94 yaşında ama ülke gündemiyle sanki dün siyasete atılmış gibi ilgili. Gelişmelere üzülüyor, kahroluyor ama hiç umudunu yitirmiyor.



Ankara Hukuk Fakültesini 1951 yılında bitirdi. 1961-1980 yılları arasında 5 dönem milletvekilliği yaptı. Bunun yanı sıra Çalışma, Sanayi, Milli Eğitim Bakanlıkları görevlerinde bulundu. Atatürk ve onun silah arkadaşlarına her daim minnetini ifade ediyor. Tarihçi Halil İnancık’ın, “Bu topraklar üzerinde bir devlet kurmak mucizedir. Bu mucizeyi de Atatürk gerçekleştirdi. Gazi, vatanı toprakla bütünleştirdi” sözlerini anımsatıyor.

ANDIMIZIN ÖNEMİ

1933 yılından bu yana ilkokullarda okutulan andımızın,  İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nden çıkarılması, Devlet Nişanlarından, Liyakat Madalyaları’ndan Atatürk kabartmasının kaldırılması, Danıştay’ın önce reddettiği bu başvuruları daha sonra uygun bulması, işin içinde siyasi baskı olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuyu hem hukukçu, hem eski Milli Eğitim Bakanı, siyasetçi kimliğiyle Ali Naili Erdem’e sordum. İşte bir bilgenin sorularıma verdiği cevaplar:

“Andımız, milli birliğin, milli benliğin benliğin tanımıdır. Milletler bağımsızlıklarını, milli benliklerine sahip olmakla sağlarlar. Alman, ‘Almanım’, Fransız ‘Fransızım’, İngiliz ‘İngilizim’ der. Bu söyleyişin içinde kan tahlili yoktur. Bizim, andımızda da kan tahlili, şovenist arzular, başka görüşler yoktur. Kendi kültürünün içerisinde varlığını saygın Devletler arasında kabul ettirme inancı vardır. Bizim andımızın bir önemli yönü de bağımsız ve uygar ülkelere ‘Ben de sizler gibi çağdaş bir Devlet olmanın kararlılığı içerisindeyim’ ifadesi vardır.

ERBAKAN’IN İSTEĞİ

Andımızı yok ettiğiniz zaman, sömürge olmaya arzunuzu ifade edersiniz. Bu itibarla ne ben ne de benden öncekiler, ne de benden sonra okullarımızda andımızı ifade edemez hiçbir faşizan düşüncenin içinde olmamışlardır. Bu tamamen, ülkesine sevgiyle, saygıyla bağlı olmanın evrensel ifadesidir. Bu itibarla, ant Türk’ün ve Türklüğün barışçıl bir dünyada saygıyla anılmasını temin eden bir ifadedir.

Rahmetli Necmettin Erbakan, 1975-1977 Süleyman Demirel koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcıydı. Bakanlar Kurulu’nda Erbakan, andımızın kaldırılmasını söyledi. ‘Kürt olana Türk olduğunu söyletmek yanlıştır’ dedi. Erbakan’a, ‘Burada ki Türk kavramı, kültürel bir kavramdır. Cumhuriyet ilan edilirken, Cumhuriyeti kuranların ırklarına, dillerine, dinlerine bakılmamıştır. Bunların hepsi ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyene potasında birleşmiştir’ dedim.

IRK AYRIMI YOKTUR

O toplantıda kendisine, şunu anlatmaya çalıştım: Hiçbir Fransız okulunda, Alman gibi düşünen, hiçbir İngiliz okulunda Japon gibi düşünen insan yetiştirilmez. Öyleyse bizim okullarımızda da bizi benimseyen, bizim kültürümüzle yoğrulmuş öğrenciler yetişir. Bu yetişmede ırk ayrımı yoktur.

O itibarla, sizin ortaya koyduğunuz görüşler yanlıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğini sağlamada ırk ayrımcılığına, etnik gruplar ayrımcılığına itibar edilemez. O nedenle fikri hür, İrfanı hür, vicdanı hür nesiller hiçbir ayrıştırmaya uğramaksızın bu toprakların üzerinde yaşama hakkına sahiptir.

MADALYADAN KALDIRILMASI FACİADIR

Madalyalardan Atatürk’ün kabartmasının kaldırılması ise tamamıyla bir büyük faciadır. Atatürk, bu toprakları vatan kılmayı ve bağımsızlığı gök kubbeye ‘Ne mutlu Türk’üm’ ifadesiyle perçinlemiş bir büyük önderdir. Değil dağlardan taşlardan, değil okul kitaplarından, madalyalardan, rozetlerden silinmesi Atatürk’ü unutturmaya yetmez.

Atatürk bütün bunların üzerinde özgürlüğü, uygarlığı, hür düşünceyi, insan sevgisini, hukuku yaşamayı, adil bir dünyada var olmayı, yaşam tarzı kıldığı içindir ki sonsuza dek, varlığını sürdürecektir. Hiçbir güç Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevenlerin, düşünenlerin ve sorumluluk duygusuna sahip olanların ne gönlünden, ne de kafasından silemeyecektir.”

FARKLI ŞEYLER

Erdem, İstiklal marşımızın, ulusal şairi Mehmet Akif Ersoy’un kurtuluş savaşı sonrası çok sayıda devletin Türkiye üzerindeki dost olmayan bakışlarına karşı bir haykırışın şiir haline getirilmesi olduğunu belirtiyor, “Onun için ‘Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen  al sancak’ diyor. Oysa ant kendi öz benliğimizi, istiklal marşı ise emperyalizme karşı ifade edilen bir haykırıştır. Tamamen ayrı motiflerdir. Birinde milli varlığı koruma, birinde ise dünya milletlerine kendi öz varlığını kabul ettirme inancı ve kavgası vardır” diyor.

Ali Naili Erdem, hukukçu kimliğiyle Danıştay’ın farklı kararları için “Büyük ayıp. Hukukun kaybolduğu, hukukun siyasete alet edildiği yerde olanlar birer ayıptır” görüşünü dile getiriyor.

SÖZCÜ’YÜ KUTLUYORUM

Gazetemiz SÖZCÜ’nün, televizyonlarda yayımlanan “Andımız”la ilgili spotları da büyük ilgi gördü. Ali Naili Erdem de bu konuda bize şunları söyledi:

“Çok güzel... çok güzel... Böyle bir dönemde yapılması çok anlamlı. SÖZCÜ, yapısı itibariyle gerçeğin, doğrunun, Cumhuriyete sadakatin peşinde olan bir gazetedir. O itibarla SÖZCÜ’nün ortaya koymuş olduğu çalışma benim ölçümlerinde her türlü takdirin üstündedir. Defalarca şahsen kutluyorum.”

Ali Naili Erdem’in aslında daha söyleyecek çok sözü var. Ama anlayana bu da yeter...