Ekmek parası için çalışırız. Yerde gördüğümüz ekmeği öper, onu yüksekte uygun bir yere bırakırız. Soframıza yemekten önce ekmek gelir. Hele acıkmışsak yavan ekmekle karnımızı doyururuz. Dilenen insan “Bir ekmek parası” der. Nimetimizden hiç vazgeçmeyiz.

Piyasaya göre Halk Ekmek büfelerinde ekmek daha ucuza satılıyor. O yüzden yağmur-soğuk demeden kuyruklar uzuyor. Sanki kıtlık olacakmış gibi evine ihtiyacının çok üzerinde ekmek alanlar oluyor. O yüzden talebi karşılamakta Halk Ekmek fabrikaları da zorlanıyor.

DEVLET EL ATMALI

Ankara’da odun ateşiyle taş fırında ekmek pişiren bir fırına gittim. Önlüğümü giydim, kepimi taktım. Alev alev yanan ateşin karşısında pişmiş olan ekmekleri çıkarmaya çalıştım. İsmail Usta, ekmek çıkarmaya çalıştığım fırın küreğini tutuşumu beğenmedi. Ocağın içinden onları nasıl çekeceğimi gösterdi. Uygulamaya geçince de çok beğendi. Recep Usta ve Mehmet Usta da ocak başındaydı. Değişik ekmek çeşitleri ve bunların da ununa göre farklı fiyatları var. Ama geleneksel ekmeğin 200 gramı şu anda 2 lira 25 kuruştan satılıyor.

Mayıs ayında 50 kiloluk bir torba unun fiyatı 125 lirayken, bugün aynı un 360 lira. Sorun, fırından çok un üreticileriyle ilgili. Fırıncı “Yıllardır vadeli olarak un aldığımız fabrikalar, peşin parayı almadan un vermiyor. Unun tesliminden sonra parasının ödenmesini de kabul etmiyor. Anlaştığımız fiyatla ödeme yapmak istediğimizde, mesaj geliyor ve yeni fiyattan parasının yatırılması isteniyor” diyor.

İsmail Usta, günde 9 bin olan ekmek üretimini 6 bine düşürdüklerini anlattı.


KALİTE DÜŞÜK

Şunu da öğreniyorum, artık buğdayımızdan elde edilen unun kalitesi de düşmüş. Bazı buğday türlerinden ekmek olacak kalitede un da üretilemiyor. Onlardan yüzde 60 daha kaliteli una ihtiyaç duyuluyor. Ayrıca bu yıl buğday rekoltesi düşük oldu. O yüzden daha kaliteli olduğu gerekçesiyle ithal buğday revaçta.

Ekmek yaparken un, maya, tuz ve suya ihtiyaç duyuluyor. Yalnız una değil, örneğin tuza bile yüzde 30 zam geldi.  Konuştuğum fırıncılar böyle giderse ekmek fiyatının 4 lira olması gerektiğini belirttiler. Evet, siyasiler, “Halkımızın ekmeğiyle oynatmayız” diyor ama buna göre önlem almıyor.

ZAM İSTENMİYORSA...

Ankara’da yaklaşık 10 bin kişinin çalıştığı 352 fırın var. Fırıncılar alabildiğine sıkıntılı. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) birkaç yıldır çiftçiden buğday almaması, ithal buğdayın da fiyatının artması sıkıntıyı artırıyor. 10 yıldır Ankara Fırıncılar Odası Başkanlığı’nı yürüten Gürsel Alnıaçık şunları anlatıyor:

“Devlet, ekmek fiyatının 2,5 liradan fazla olmamasını istiyorsa, fırıncılara un tahsisi yapmalı. 50 kiloluk un torbasının 200 lirayı geçmemesi gerekir. TMO piyasaya buğday sürüyor. Bu buğdayın tamamı ekmek için fırıncıya gitmiyor. Buğday değirmenciye gidiyor. TMO, piyasaya 750 bin ton buğday sürerse ve un fırınların kapasitelerine göre dağıtılırsa ekmek fiyatı yükselmez. Kapasitesine göre dağıtım olmadığı için düşük kapasiteli fırın un alıyor, bunu bekletip fırıncılara zamlı satıyor.

Ayrı ve önemli bir sorun daha var: Devletten buğday alıp fırıncıya 50 kiloluk unu 185-190 lira bandında satmak üzere TMO uncudan taahhüt alıyor. Fakat bazı un satıcıları 50 kiloluk un için ‘sana torbası 185 liradan bir kamyon verirsem, benden torbası 300 liradan bir kamyon dolusu un alacaksın’ diyor. Yoksa un vermiyor.”

Yetkililer, “Vatandaşın ekmeğine dokundurtmayız” diyor demesine ama sanki ekmek fiyatının artmasının sorumlusu fırıncılarmış gibi gösteriliyor. Oysa, bundan önce devletin un fiyatlarını denetim altında tutması, fırıncıların kapasite raporlarına göre un tahsis etmesinin üzerinde durmuyor. Yani, fırıncı halkın ekmeğiyle oynayan değil. Bugün en zor durumda olanlardan birisi de fırıncılar.

RECEP USTA: UN ALTIN OLDU

Şu anda fırıncı ne kadar çok ekmek üretiyorsa, zararı da ona göre. Fırıncılar zararını azaltmak için özellikle uzak yerlere gönderdikleri ekmeği kesmek zorunda kaldı. Recep Usta şunları anlatıyor:

“Ben odun ateşiyle taş fırında günde ortalama 9 bin civarında ekmek üretiyorum. Şimdi bunu 6 bine indirdim. Yalnız un, maya, tuz, su, kira fiyatlarındaki artış değil, bunun yanı sıra elektrik giderleri var. Odunun tonunu 600 liradan alırken şimdi bin 500 liraya yükseldi. Elimizdeki un altın oldu. Daha önce alınan un bittiğinde yenisini kaç liradan alacağımızı bilemiyoruz. Çünkü, fiyatı gün içinde bile değişiyor.”

Uzak semtlerdeki bazı marketlere, lokantalara ekmeği kesmek zorunda kalanlar var. Nakliye giderleri de eklenince ekmekte zarar ettiğini belirtiyorlar. Daha fazla zarar etmektense, ekmek üretimini kısmayı fırıncılar uygun bulmuş. Dahası, az da olsa üretimini şu süreçte tamamen durduran fırıncının da olduğunu öğreniyoruz.

Saygı Öztürk


DESTEK İSTİYORLAR

Ekmek üretimi kısılınca fırın işçilerinden ücretli izne çıkarılanlar da oldu. Yeni yılda asgari ücrete yapılacak zam da onları korkutuyor. Fırıncılar ekmek fiyatının artırılmasını değil, devletin bu alanda kendilerine, dolayısıyla halka destek olmasını istiyor. Yani, birileri “Halkın ekmeğiyle oynatmam” derken, üretimdeki son nokta olan fırıncıların da korunması gerektiğini kaydediyorlar.

Devlet son noktaya, yani ekmek fiyatına karışıyor ama piyasanın tamamen uncuların kontrolü altında olduğunu görmüyor. Ekmeklik unlar değişik bölgelerden geliyor, karıştırılıyor ve daha lezzetli ekmek üretiliyor. Un da çeşit çeşit. Baklavalık unun 50 kiloluk torbasının fiyatı 500 ile 700 lira arasında değişiyor. Yani baklava, börek yemek de artık çok lüks olacak gibi gözüküyor.

Recep ve Mehmet sohbet ederken “Ne içersiniz?” diye sormuştu. Biz, içmek değil, yemeği tercih ettik. Recep Bey dilimlenmiş ekmeği getirdi. Foto muhabiri arkadaşım Yavuz Alatan’la sohbet boyunca hem de fırından benim çıkardığım bir ekmeği götürmüştük. Sıcak sıcak o nimetin lezzeti de bir başka oluyor.