İlkokullarımızda 1933 yılında okutulmaya başlanan andımız, AKP hükümetinin “Çözüm süreci” olarak nitelediği 2013 yılında, yönetmelikten çıkarıldı. Ama Milli Eğitim’in yönetmelik değişikliğine karşı toplumun duyarlı kesimleri, bazı öğretmen sendikaları, “Ankara’da Hakimler var” dedi ve yönetmeliğin iptali için davalar açtı.

Andımız’ın yönetmelikten çıkarılması üzerine dava açanlardan birisi de Emekli Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun’du. Yeğeni adına Danıştay 8. Dairesi’nde, Andımız’la ilgili kararla ilgili olarak yürütmenin durdurulması ve kararın iptali için dava açtı. Dava, Ertosun’un yeğeni lehine sonuçlandı.

ARAŞTIRMA YAPMADAN

Danıştay 8. Dairesi’nin gerekçeli kararında şöyle denildi: “Öğrenci Andı’nın kaldırılmasını gerekli kılacak idarece yaptırılmış eğitim biliminin gerekleri ve pedagojik formasyon ilkeleri bakımından değerlendirmeler içeren araştırma, inceleme ve tespit bulunmamaktadır. Sözü geçen Andın okutulmaya başlamasından itibaren dayanağını oluşturan Anayasal ve yasal kurallarda bir değişiklik yapılmamıştır. Toplumsal değer yargıları ve ilkelerimiz değişmemiştir. Dolayısıyla Andımız’ın kaldırılmasını hukuki zemine oturtacak, idarenin takdir hakkını, düzenleme yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda kullandığını ortaya koyacak yeterli bilimsel gerekçe bulunmamaktadır.”

Davalı Milli Eğitim Bakanlığı, 8. Dairenin bozma kararını temyiz etti. Dava, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nda ele alındı ve oy çokluğuyla Andımız kararı bozuldu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun kararını okuyalım:

“Bu konuda idarenin takdir yetkisi bulunmaktadır. 2005 yılından itibaren Dünyadaki genel eğilimlere uygun olarak benimsenen yeni eğitim ve öğretim yaklaşımı dikkate alınarak, eğitim ve öğretim materyali olarak kullanılan Öğrenci Andı, yalnızca derslerden önce her gün topluca okutulması uygulamasının kaldırılmasında hukuka aykırılık yoktur.”

KARŞI OY GEREKÇESİ

Azınlıkta kalan ve karşı oy yazan üyeleri ise bu karara neden karşı olduklarını şöyle yazdılar:

“Anayasamızın başlangıç kısmında ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirtilen ilkeler doğrultusunda; Türk Devletini ve Milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak, yeni nesillerin yetişmesi için milli eğitim sistemimizin temel amaçlarını gerçekleştirmeye içeriği itibarıyla sağlamaya yardımcı olabilecek niteliktedir. Öğrenci Andı’nın, hukuksal gerekçeleri ortaya konulmaksızın kaldırılmasında sebep ve amaç öğeleri yönünden hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Andımız’ın  okutulmaması yönünde oy kullanan çoğunluğun, 2005 yılında ortaya çıkan yeni eğitim ve öğretim yaklaşımının da hukuksal ve bilimsel bir temeli bulunmamaktadır.”

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı kesin olduğundan Danıştay 8. Dairesi, önceki kararında ısrar edemeyecek ve bozma kararı doğrultusunda davayı reddedecektir. Bu durumda verilecek ret kararına karşı tekrar temyiz yoluna başvurulmasında hukuki yarar bulunmuyor. Tekrar temyiz yoluna başvurulsa bile, Kurul kararının değişme olanağı yok. Ancak kararın kesinleşmesinden sonra 30 gün içerisinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabiliyor. Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu kabul etmemesi halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gidilmesi mümkün.

YİNE OKUNABİLİR Mİ?

Milli Eğitim Bakanlığı, andımızı yönetmelikten çıkardığına göre, andımızın yine de okullarda okutulması mümkün mü? Bu konuda ilk davayı açan, başından beri mücadeleyi sürdürenler arasında bulunan Emekli Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun’a sordum. Şunları söyledi:

“Hiçbir hukuksal ve bilimsel temeli olmayan bozma kararından dolayı büyük üzüntü duyduk. Karar, kamu vicdanını rahatsız etti. Bu karar için kurulun üye yapısının değişmesi beklendi. Sonunda arzulanan amaca ulaşıldı. İdarenin takdir yetkisi mutlak değildir. Aksinin keyfi uygulamalara yol açabilir.

Milli Eğitim Bakanlığı,  2009 yılında aynı konuda açılan başka bir davada, Andımız’ın kaldırılmaması gerektiği görüşünü savundu. Yani, şimdi savunduklarının tam tersi. 8. Daire, 2011 yılında ret kararı vermişti. Temyiz istemi, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından kabul edilmedi ve ret kararını onadı. Bu durumda 2021 yılında verilen bozma kararında, 2005 yılında ortaya çıkan yeni eğitim ve öğretim yaklaşımından söz edilmesi çelişki doğuruyor.

Yeni eğitim ve öğretim anlayışı, önceki davada da söz konusuydu. Bu karara karşı her türlü hukuki yolu deneyeceğim. Halkımız, andımızın kaldırılmasına tepki göstermeli. Andımız’ın uygun yer ve zamanlarda okunmasında hiçbir engel yok.”

Danıştay, madalya ve nişanlarda Atatürk siluetini, okullarda Andımız’ı kaldırdı. Büyük önderi unutturmak, için bunca çaba niçin?


Bu açıklamaya da soruşturma açılacak mı?


103 emekli amiral ve general, “Kanal İstanbul” ve Montrö Sözleşmesi’yle ilgili olarak mesleki deneyimlerine dayanarak anayasal haklarını kullanıp toplumu bilgilendirmek amacıyla açıklama yaptı. Anayasal hakkın, “anayasal suç” haline dönüştürüleceği hiç akıllarından geçmedi. Soruşturma açıldı, amiraller bulundukları il dışına çıkmaması için önce elektronik kelepçe takıldı. Sonra bu uygulamadan vazgeçildi.

Ne büyük suç işlemişler ki açıklamada imzası bulunan amirallerin orduevlerine, askeri kamplara girişleri yasaklandı. Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Başkanı emekli General Namık Kemal Çalışkan görevinden alındı ve TESUD’a kayyum atandı. Kuşkusuz, bu yapılanlara karşı onlar da yasal haklarını kullanacaklardır. Çalışkan da haksız bir biçimde görevden alındığını öne sürdü ve göreve iadesi için Danıştay’a başvurdu.

HAKARET ETME YERİ Mİ? 

Yaşatılan korku iklimine, açılan soruşturmalara, görevden almalara, yaşatılanlara rağmen, hiçbir amiral attığı imzadan pişmanlık duymadı; ifadelerini verirken, imzalarını çekip çekmeyeceklerine ilişkin soruya, “Çekmiyorum” karşılığını verdiler.

Ankara Üniversitesi’ne bağlı Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) aralarında halen öğretim üyesi olarak görev yapanların olduğu emekli hocalar da 5 Haziran’da önemli bir açıklama yaptı. Korku duvarları yıkılmış olacak ki, 216 kişi bu açıklamaya seve seve imzasını attı.

Ayasofya Camii, sanki Atatürk’e hakaret etme yerine dönüştü. Diyanet İşleri Başkanı da caminin başimamı da orada yapılan icazet töreninde de Atatürk’e hakaretler yağdırıldı. Onlarla ilgili soruşturma açılması gerekirken açılmadı. Üstelik o töreni izleyen devlet yetkililerinin de onlara dönük en küçük bir uyarısı olmadı. Açıklamalarında Atatürk için “Türk Milleti sana minnettardır” diyen DTCF Birlik üyeleri için soruşturma açılıp açılmayacağını bir kenara bırakıp o açıklamayı okuyalım:

SANA MİNNETTARDIR

“Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı Millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

KENDİ DİLİMİZDE

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve ‘Hak Dini Kur’an Dili’ böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir. Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Atatürk’le ilgili suç oluşturan ifadeler kullanmıştır.

CAHİLLER KULLANILIYOR

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk Milleti’nin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyetimize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk Milleti’dir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır.”