13 Ekim 1923’de Ankara başkent ilan edildi. Bugün, başkent oluşunun 98. yılı kutlanacak. Ankara’nın niçin başkent yapıldığına ilişkin değişik görüşler var. Atatürk’ün, farklı il önerilerine rağmen niçin Ankara’yı başkent olarak belirlediğinin de sağlam dayanakları var. Günümüzde, Ankara’nın içini boşaltma hesaplarının olduğunu da hatırlatalım.

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti ile ilgili ilginç, duyulmamış anılar var. TRT’de bir dönem unutulmaz programlar yapan Nazmi Kal’ın, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Ankara’ya ışık tutan röportajlarından çok şey öğreniyoruz.

ATATÜRK, ÇİZGİYİ ÇEKTİ

Nazmi Kal’ın, Tarihçi Cemal Kutay’la yaptığı röportajın Ankara ile ilgili bölümünü dinliyoruz:

-Cemal Kutay: Ankara’nın imarı için iki büyük otorite gelmişti Ankara’ya. Prof. Jansen ve Prof. Holzmeister. Devrinin iki büyük şehircilik otoritesi. Ankara’ya imar planı hazırlayacaklar. Adamların ilk sorduğu ‘Ankara 50 yıl sonra kaç nüfuslu bir şehir olarak düşünülüyor?’

1928’de Ankara’da 60 bin nüfus var. Düşünüyorlar ne olabilir, nihayet çok geniş bir iyi niyetle 3 misli kabul ediyorlar ve bir yuvarlak rakam arıyorlar, ‘200 bin’ diyorlar. Üzerinde çalışılıyor,  200 bin nüfusa göre planlar yapılıyor, gelişme bölgesi olarak da Çubuk Barajı’nın yapılmasına başlandığı için Çubuk bölgesi gösteriliyor.

Mustafa Kemal paftayı istiyor, Falih Rıfkı götürüyor ve ben gözümle görmüştüm, zannederim halen Ankara Belediye Arşivi’nde olması lazım. (Ben bu belgeyi belediyede araştırdım. Bulamadım. Atatürk 200 bine bakıyor, önüne bir sıfır ilave ediyor, ‘Ankara’nın nüfusu 2 milyon olacak’ diyor. Kiepert paftasında Polatlı’ya doğru bir ok çekiyor ve el yazısı ile ‘Polatlı’ya doğru’ yazıyor. Atatürk böylece şehrin Polatlı’ya doğru akmasını istediğini gösteriyor. İşte bugün Polatlı’ya doğru şehir genişliyor ne büyük ilericilik.

NEDEN DEVLET MERKEZİ

Ankara’nın başkent olarak tercih edilmesinin nedenleri de var. Tarihçi Cemal Kutay anısını şöyle anlatıyor:

“O devirde herkes kendi ilinin devlet merkezi olmasını istiyor, arzuluyor. Bunlardan bir tanesi de Konya. Daha müsait imkânlara sahip. Konya’dan bir heyet geliyor. Konya’nın arzusunu Atatürk’e iletiyor. ‘Konya coğrafi bakımdan devlet merkezi olmaya daha müsaittir, Anadolu’nun merkezidir, anayollar üzerindedir’ diye de ilave ediyorlar. Atatürk şöyle cevap veriyor:

‘Biliyorsunuz Konya Selçuklular’ın merkezi idi. Orayı imar ettiler, eserler bıraktılar. Anadolu Selçukluları Kayseri’de de büyük eserler yaptılar. Osmanlı Bursa’yı, Edirne’yi, İstanbul’u başkent yaptı; imar etti. Ankara bunlardan asırlarca mahrum kaldı. Biz de Cumhuriyet olarak Anadolu’nun bağrında Milli Mücadele’ye başladığımız bu şehri devlet merkezi yapalım, burayı da geliştirelim’.

DUYMADIĞINIZ ANILAR

Nazmi Kal’ın “Atatürk’ten Duymadığınız Anılar”,  “Kalkınma  Mucizesi – Atatürk’ün Diktiği Ağaçlar” kitaplarında birbirinden ilginç anılar yer alıyor. Sayfaları karıştıralım:

-Birinci dönem Oltu Milletvekili Yasin Haşimoğlu: Ankara’da mesken darlığı vardı. Hanlarda yer yoktu. Kiralık ev pek bulunmazdı. Milletvekillerinin çoğu tek oda kiralarlardı. Evlerde elektrik yoktu. Gaz lambası kullanılırdı.

Evler odun sobasıyla, birçoğu mangalla ısıtılırdı. Mangal üzerinde yemek pişirirlerdi. Evlerindeki eşya basit bir karyola, 2-3 tane tahta sandalye, yatakların üzerine serilen küçük sergilerden ibaretti.

-Belçikalı Gazeteci Paul Eurio, Ocak 1923’te o günlerin Ankara’sını  şöyle anlatıyor: Şimdilik Ankara’nın başkente benzer yanı yok. Burası basit ve konforsuz evlerden oluşan bir kasaba. Ankara’da insan dünyadan kopuyor. Ne eğlence, ne tiyatro, ne sinema var.  Henüz elektriği tanımayan bu kent akşam saat 19.00’dan sonra ölü gibidir.

-Aynı yazarın 1930 daki yazısı: Ankara ihtilalden önce sıradan bir kasabaydı. Daracık, kuytu, bakımsız ve kaldırımsız sokaklar ve de kerpiç evler. Ağaç yok, çiçek yok, içme suyu kıt idi. Bugün Ankara’yı ziyaret edenler Türk’ün yaratıcı iradesinin harikasını seyrediyorlar.

On yılda 3 bin 500 yeni bina yapılmış, 239 bin metrekare yol asfaltlanmış, 144 bin metrekarelik yola parke döşenmiş.”

ANKARA NASIL AYDINLANDI?

-Bayındırlık Bakanı Behiç Erkin anlatıyor: “Ben 14 Ocak 1926’da Bayındırlık Bakanı olduğum zaman Ankara’da elektrik ve havagazı yoktu. Bakanlar Kurulu aydınlatmadan dolayı zorda kalıyordu. Bir gün Bakanlar Kurulu’nda lüks lambası söndü. Karanlıkta kaldık. İsmet Paşa bana ‘Kuzum bizi aydınlat’ dedi.

İstanbul Elektrik Şirketi Reisi M.Weyl’i çağırttım ve Ankara’nın aydınlatılmasını söyledim. ‘Bizim en küçük işletmemiz İstanbul’dadır. Daha küçüğünü yapamayız, zarar eder’ diye naz etti. 10 yıl için yılda 10 bin İngiliz lirası sübvansiyon (destekleme) istedi. Reddettim. Eski hariciye memurlarından zannedersem Berlin sefareti müsteşarı olan Enver Bey adında bir zat, bir Alman şirketi getirdi. Bu şirket çok uygun koşullarda ve modern tesislerle Ankara’nın elektrik ve havagazını yaptı.”

Ankara’nın başkent oluşu artık sönük kutlamalarla geçiştirilmeyecek.