Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından 20 Temmuz 1974’de gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı sonrası, ABD ülkemize silah ambargosu uygulamaya başladı. ABD Başkanı, Temsilciler Meclisi’nin bu kararı kaldırmasını, Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istiyordu. Ancak, gelen bilgiler Temsilciler Meclisi’nin ambargoyu kaldırmayacağı yönündeydi.

Türkiye, gelişmeleri beklerken, Temsilciler Meclisi’nin ambargonun kaldırılmaması yönünde alacağı karara karşın neler yapılacağını da planlıyordu.  Küçültülmüş Milli Güvenlik Koordinasyon Kurulu’na, Başbakan yardımcısı ve MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş başkanlık ediyordu. Milli Güvenlik Kurulu’na götürecek konular önce bu kurulda değerlendiriliyordu. Kurulda, bazı bakanların yanı sıra askeri yetkililer bulunuyordu.

BAKAN ANLATIYOR

31 Mart 1975’de  1. Milliyetçi Cephe (MC) Hükümeti, Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel’in başbakanlığında kurulmuştu. Koalisyon hükümetinde Milli Selamet Partisi (MSP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Güven Partisi (GP) Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu da başbakan yardımcısı olarak görev almıştı. Demokratik Partiden istifa eden 12 milletvekili de hükümeti destekliyordu.

Ali Şevki Erek, o kabinede Gençlik ve Spor Bakanı olarak görev yapıyordu. 46 yıl önce alınan ABD’nin Türkiye’deki üslerine el konulması, üslerdeki ABD bayrağının indirilip, Türk bayrağının çekilmesi kararında imzası bulunanlardan birisi de Ali Şevki Erek’ti. O günlerde yaşananları SÖZCÜ’ye şöyle anlattı:

ABD Başkanı, Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istiyordu. Temsilciler Meclisi’nin ambargo kararını kaldırmasını istiyordu. Ambargonun devamından yana karar çıkması halinde, Türkiye buna sessiz kalkmayacaktı. Bu konuda kesin bir görüş birliği vardı. Temsilciler Meclisi’nin, beklediğimiz yönde karar alması üzerine o gün saat 18.00 civarında Bakanlar Kurulu, Demirel’in başkanlığında toplandı.

Asker kanadının görüşü de önceden alınmış, koalisyon hükümetinde yer alan liderler de kendi aralarında konuyu önceden müzakere etmişti. Yani, ne karar alınacağını önceden biliyorlardı. Koalisyon hükümeti olmasına rağmen, Bakanlar Kurulu’nda aykırı hiçbir görüş belirtilmedi ve Bakanlar Kurulu olarak o karara şerefle imzayı bastık.

“KARARLILIK VARDI”

O karar, Türkiye Cumhuriyeti için tarihi bir karardır. Demirel ve koalisyon ortağı liderler  bu kararın önünü, arkasını önceden müzakere etmiş, Devletimiz tavrını belirlemişlerdi. NATO çalışmalarında kullanılan İncirlik dışındaki ABD üsleri kapatılmıştı. Her olay zamanına ve o dönemin koşullarına göre değerlendirilmeli. 46 yıl önce o kararı ülkemizin yüksek yararına göre aldık. Rahmetli Demirel’in, bugünkü gibi aklımda kalan imajı da net, açık, kesin ve alınan karardan dolayı da müsterih olmasıydı. Nitekim, bu kararımızdan sonra da ülkemize uygulanan silah ambargosu kaldırıldı.

Gerek Demirel’de, gerekse Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’de, ABD’ye karşı ciddi önlemler alınması havası karar öncesi oluşmuştu. Bakanlar Kurulu’nda enine- boyuna müzakere yapıldı. ‘Aman bu kararı almayalım’ diye bir görüş de yoktu. Yüzde 100 doğru bir karar aldık ve aldığımız karar ülkemizde de olumlu karşılandı.”

SAHİ NEREDESİNİZ?

Her 24 Nisan’da, “Acaba ABD Başkanı soykırım diyecek mi?” diye bekleniyordu. “Soykırım” derse sizin yapacağınız ne var? Bu konu hep Dışişleri Bakanlığı’nın omzuna yüklenmiş. Peki iş dünyası, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları size düşen görev yok mu? Gelişmelerin bu yönde olacağını önceden göremediniz mi?

ABD basta olmak üzere, soykırım yaptığımız yönünde kararlar alan parlamentolara/ülkelere bağırıyor, kızıyor, azarlıyor, “Soykırım yapmadık, yapmayız” diyoruz. Yine belge yok, doküman yok, aksini ispat için kanıt, broşür, kitap yok... Oysa, bu tür kararlara karşı propaganda atağı yapılmalıydı. Bırakın başka ülkeleri, kendi aydınımızı, siyasetçimizi, üniversitelerimizi, sivil toplum kuruluşlarımızı, basınımızı aydınlatabilmiş miyiz?

Soykırım yapmadığımıza ilişkin tarih, hukuk, nüfus bilgilerini, belgelerini hazır ettik mi? 106 yıllık iddia karşısında ne dememiz gerektiğine karar verdik mi? Kendi insanımızın bu konuda inanmasını sağladık mı? Hangi bilgi/belge/dokümanla bu kavgaya hazırlandık? Aslında bunu yapacak insanlar var ama bir organizasyon yok. Genelkurmay’da 57 bin belgenin incelenmesi sonucu hazırlanan iki ciltlik kitabı bile arıyoruz, bulamıyoruz.

Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Yusuf Halaçoğlu, Uluç Gürkan, Mehmet Arif Demirer, Şevket Bülent Yahnici, Gürbüz Mızrak, Ömer Lutem, Ömer Lütfi Taşcıoğlu gibi aydınlar, Ankara Kulübü Derneği, Eğitim Dostları Vakfı, BASE-BASED gibi onlarca hassasiyet gösteren dernekler, vakıflar, düşünce kuruluşları  yazıyor, çiziyor.

Onlara da, “Siz ne yapıyorsunuz?” diyen de yok.