Trabzonlu bir er, bölücü terör örgütü PKK tarafından kaçırıldı. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli tim komutanı, “Biz eğer özel bir birliksek, aldığımız eğitimin gereği terör örgütünün kaçırdığı Mehmetçiği, kurtarma görevi bize verilmeli. Bu göreve de tim olarak talibim” dedi.

Bu görevle, daha çok devletin terör örgütü ile pazarlık yapmayacağı, bir erimizi kurtarmak için örgütün üzerine gidileceği tüm ülkelere gösterilecekti. Bu operasyonda en kötü senaryo gerçekleşir ve hepsi şehit olursa da devletin kararlılığı ortaya konulmuş olacaktı. Operasyonda öncelik erimizi sağ kurtarmak, şehit vermeden dönmekti. O komutanın, bu anlayışı hiç değişmedi.

HAREKATIN SONUCU

Kuzey Irak’ın Gara bölgesinde, bölücü örgüt tarafından yaklaşık 6 yıldır tutulan polis ve askerlerimizi kurtarma operasyonu, devletin kararlılığını gösteriyor, “Örgütle pazarlık yapmam” dedirtiyordu. Askerler, bu operasyonu nasıl değerlendiriyor? İşte, bir komutanın anlattıkları:

“Operasyonu taktik, operatif ve stratejik seviyelerde incelediğimizde stratejik olarak devlet, terör örgütü ile pazarlık yapmadan rehin alınan vatandaşlarını kurtarmak için her türlü riski göze alarak dik duruşunu gösterdi. Operatif açıdan bakıldığında ise icra edilen harekat başarısız bir operasyondur.

Taktik açıdan baktığınızda da kısmen başarılı, kısmen başarısız bir operasyondur. Böyle bir özel operasyondan önce uzun süre hazırlık, istihbarat takibini dahil etmiyorum. Çünkü istihbari hazırlıklar bitmeden faaliyet planlanmaya başlamaz. Bu operasyon ifade edildiği gibi 4-5 aylık bir planlama döneminin ürünü olarak düşünülmesin. Birkaç yıldır risk faktörü nedeniyle yapılamayıp ertelenen bir operasyondu.

“BAŞARI” VE “BAŞARISIZLIK”

Çünkü rehin alınan insanlarımız daha önce Zap bölgesinde saklanmış daha sonra güvenlik gerekçesiyle Gara bölgesine nakledilmişti. Dolayısıyla uygun bir ortam oluşmaması nedeniyle, icra edilmesi de uygun görülmeyen bir faaliyetti. Özel operasyon sınıfına giren rehine kurtarma operasyonu filmlerde görüldüğü gibi olmuyor. Karıştırmamak lazım.

Bu görevi alan timler, planlama yaparken tüm olası durumları düşünürler, bu durumda uygulanacak hareket tarzları belirlenir. Bunlar, operasyon için karar verecek kişiye arz edilir. Riskler ile birlikte değerlendirilerek bu operasyon sonucunda olası durumda ulusal ve uluslararası platformda oluşacak etkileri de göz önünde bulundurarak karar veren makam, kararını verir.

DEFALARCA GİDİLDİ

Planlama yapılırken rehinelerin operasyonun açığa çıkması ile örgüt tarafından infaz edilebileceği mutlaka düşünülmüş, değerlendirilmiş ve karar vericiye arz edilmiştir. ‘Böyle bir durum olacağı hiç aklımıza gelmemişti’ diye kimse söyleyemez. Demek ki bu risk göz önünde bulundurularak karar alınır. Dolayısıyla, benim için ‘Başarısız’ olarak değerlendirilen bu operasyon, karar verici için ‘Başarılı bir operasyon’ statüsünde yer alabilir.

Taktik açıdan bakacak olursak: O bölgeye gidilmesi bile bir başarıdır. Askerimiz ilk defa Gara’ya girmedi. Daha önce de gerek büyük operasyon, gerek özel operasyonla biz Gara bölgesine defalarca girdik. Çatışmalarda şehit de verdik, çok sayıda terörist de etkisiz hale getirdik. Muharebe taktiklerinin geliştiği günümüzde, böyle bir operasyona karar vermek bence yanlış. Bu kararı verenin, Özel Kuvvetler komutanına ‘Böyle bir operasyon yapılabilir mi?’ diye sormamış olması gerekir.

NASIL BİR OPERASYON?

Gara’da ve daha önce terörle mücadelede yer alan, operasyon yapan askerler, komutanlar nerede şimdi? Tecrübeli personel bir gerekçe ile ya emekli ya da pasifize ediliyor. TSK’da ki durumun farkına varmak gerekiyor. ‘Peki nasıl bir operasyon yapmak gerekirdi?’ diye sorabilirsiniz. Bunu, direkt yazmam. Devlet büyüktür. Problemi çözmek için devlet aklı, deneyim gerekir.

Son sözüm de şudur: Yapacağınız işlerde ihlas ve samimiyet önemlidir. Başka hesaplar ile yola çıkarsanız, hedefe varmanız nasip olmaz. Birilerinin televizyonda ‘Bu işi en iyi ben bilirim’ edasıyla görünmesini, askerliğin savaşçılık ruhundan uzaktır.”

ÖCALAN AÇIKLAMASI NİÇİN BEKLETİLDİ?

16 şehit verdiğimiz harekatla ilgili değişik yorumlar geliyor. Genelde bu tür operasyonlar için “Şu gün, şu saatte biter” denilmesinin yanlışlığı ortaya konuluyor. Rahmetli Bülent Ecevit, teröristbaşı Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildiğinde hemen açıklama yapmadı. Türkiye için tuzak da olabilirdi. O yüzden, açıklamadan önce Abdullah Öcalan’ın parmak izi alındı, “Evet, getirilen kişi Abdullah Öcalan’dır. Bu konuda tereddüde yer yok” denildikten sonra açıklama yapıldı.

Rehine askerlerimiz, polislerimiz için üzgünüz, Cumhurbaşkanı müjde veremedi. Sadece, teslim olan iki teröristin ifadeleri İletişim Başkanlığı tarafından bazı gazetelere verildi. Tabii ki bu konuda da ayrım yapıldı.


Güriş’in patronu Yamantürk, siyasetçilerden ne istedi


Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı Ortan köyünde doğdu ama, köyüne 28 kilometre uzaklıkta olan denizi ilk kez 11 yaşında gördü. İlkokulun ilk 3 sınıfını köyünde okudu, 4 ve 5’nci sınıf olmadığı için eğitimine bir yıl ara verdikten sonra başka köyde tamamlayabildi. Çevrede ortaokul olmadığı için yatılı olarak Erzurum’da ortaokul ve liseyi okudu. Köyünden, Ankara’ya tam 8,5 günde gelebilmişti. İstanbul Teknik Üniversitesi sınavını kazandı. Staj için Ankara’ya geldiğinde cebinde sadece 10 kuruş vardı.

Cumhuriyet’ten önce Hereke’de halı, Feshane’de kumaş, Beykoz’da ayakkabı fabrikası vardı. “Osmanlı’dan Türkiye’ye kalan buydu” diyor, kefen bezinin bile ithal edildiğini hatırlatıyor. “Atatürk böyle bir ülke devraldı. Ona niçin küfrediyorlar anlamıyorum” diyor. Güriş Holding’in kurucusu duayen sanayici İdris Yamantürk, 95 yaşında vefat etti. Vefatından önce kendisiyle sohbetimizde ilginç konular anlatmıştı..

HARAM LOKMA GİRMESİN

Üniversitede ilk bursu Sümerbank’tan aldığı 60 lira, ancak yurt ücretiydi. Yurtta kalana harçlık olarak ayrıca 5 lira veriliyordu. Üniversite son sınıfta elektrik hatlarını çeken şantiyede, şef Raşit Tuğrul’un yanında çalışmaya başladı. 1956’da çelik silo yapan ABD firmasında 2 bin lira aylıkla çalışıyordu. “Büyük paraydı” diyor.

4 ay çalıştıktan sonra kendi işini kurmaya karar verdiğinde eşi Türkan Hanım’a, “Bak, iyi para kazanıyorum. Kendi işimi kurduğumda zarar da edebilirim, geçinebilmek için bakkallık da yapabilirim. Buna razı mısın?” diyor. Onun cevabı, “Evime haram lokma girmesin de ne yaparsan yap” oldu. İdris Bey, ilk firmasını kurduğunda Devlet Su İşleri’nden iş almıştı. Ama ne kamyonu, ne kompresörü vardı. Buna rağmen zarar etmedi. İdris Yamantürk, yaşadığı yaman süreci şöyle anlatıyor:

HADİ MEZARLIĞA GİDELİM

“İnanın, haftada 7 gün, günde en az 12 saat çalışıyordum. Mezuniyetimden ancak 15 sene sonra yıllık izne çıktım. Aslında o zaman da çıkıyordum ama yıllık iznimi başka bir işte çalışarak geçiriyordum. Eşim ‘çok çalıştığımı’ söyleyince, ona ‘Gel mezarlığa gidelim, kimsenin mezar taşının üzerinde çok çalıştığı için öldüğü yazmaz’ dedim. Allah iş hayatında da bana hep yardım etti, hala da ediyor. Bugün de haftada 5 gün çalışıp, iki gün tatil yapmak bana zor geliyor. Böyle bir lüksümüz olmamalı.”

TANIMAZSANIZ DA ALIYORDUNUZ

İşlerini oğulları Tevfik ve Müşfik Yamantürk’e bırakmasına rağmen, baba İdris Yamantürk saat 07.30’da işyerinde oluyordu. İdris Bey’in tam 36 yıldır yol arkadaşı olan Ramazan Kara da, onun çalışma temposuna kendisini uydurmuştu. Yamantürk’ün şirketi Çelik üretimi başta olmak üzere ABD ve Avrupa ülkelerine önemli sanayi ürünleri ihraç ediyor. Yurtiçinde, Ukrayna, Kosova, Belarus’ta rüzgar enerjisi santralleri var. Germencik’te jeo termal enerji üretip satıyorlar. İdris Bey, takım arkadaşlarıyla tarımla ilgili bir proje üzerinde çalışıyordu. “İyi ki 15 yıl önce müteahhitliği bırakmışım” diyor. Yamantürk, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Eskinin büyük müteahhitleri işi bıraktı. Günümüzde müteahhit sayıları da arttı. İnanın, DSİ’den iş almama rağmen, dönemin DSİ Genel Müdürüyle şahsen tanışmazdık. İhale almak için genel müdürü, bakanı tanımanıza gerek yoktu”

“ATATÜRK’E BOÇLUYUZ”

Odasında, gazetemiz SÖZCÜ’nün 30 Ağustos’ta verdiği Atatürk’lü poster  asılı. Çanakkale’de Atatürk’ü yok sayanlara yabancı revlet adamlarının cevabı var. Atatürk ve başta olmak üzere ülkemizi kurtaran herkese minnet duyduğunu anlatan Yamantürk, o gün bana şunları anlatmıştı:

“Atatürk’e milyonlarca kere Allah rahmet eylesin. O, dönemin en iyi teknolojisiyle fabrikalar kurmuş. Kimsenin düşünmediği, hatta hayal etmediği işler yapmış. Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar hepsi müstesna insanlardı.”

Güriş’in bir özelliği de işe başlayanın emekli oluncaya kadar çıkarılmaması. Bugün, işyerlerinde 45 yıldır çalışanlar vardı. Yamantürk, “Niye çıkarayım? Biz kazanacağız diye milleti sokağa salamayız” görüşünde olan birisiydi.

SÖZCÜ OKURUYDU

Siyasi konulara girmiyor. Ama o konuda şunu da söylemeden edemiyordu:”Türkiye, yüksek sesle konuşmayı bırakmalıdır. Birbirimizle konuşmalıyız. Bunu ülkemizde huzur ve güvenin sağlanması için yapmak zorundayız.”

Koranaya yakalandı. Tedavisi iyi gidiyordu. “Hastaneden çıkınca Kemer’e gideceğim” diyordu.  Kemer’de oteli de farklıydı. Otelde Cumhuriyet Caddesi, Atatürk Meydanı bulunuyordu. Evlatlarından ayırt etmediği otelin Genel Müdürü Fikret Demirtürk’ün, Necati Bey’in misafiri olacaktı. Ama gitmek kısmet olmadı. Hiç beklenmedik anda hayata veda etti.

Oğulları Tefvik ve Müşfik Yamantürk’e son nasihatı, “Allah’ı ve Atatürk’ü unutmayın” oldu. Onlar babalarını, atalarını, garibanlar bir hayırseveri, biz de çok iyi bir SÖZCÜ okurunu kaybettik. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun...