32. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, 17 Şubat 1993’de uçağının düşmesi sonucu vefat etti. O günden bu yana “kaza mı, sabotaj mı?” tartışması devam ediyor. Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009’da helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybetti. O günden bu yana Yazıcıoğlu’nun helikopterinin sabotaj sonucu düşürüldüğü gündemde sıcaklığını koruyor. Bu kazalardan birisinin üzerinden 28 yıl, diğerinin üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen biz hâlâ Bitlis ve Yazıcıoğlu’nun ve yanındaki arkadaşlarının gerçek ölüm nedenlerini bilmiyoruz.

Yabancı ülkelerde bir hava aracının düşmesi üzerine kaza kırım incelemesi yapıldıktan sonra sonuç raporu, yapılan son konuşmalar kamuoyuna açıklanıyor. Ama ülkemizde kaza raporları açıklanmadığı için hep gizli kalıyor, o yüzden tartışması bitmiyor. Dahası, kaza kırım heyetinde bulunanların, kaza ile ilgili açıklama yapmaları da yasak. Yani ülkemizde her şey gizli tutuluyor.

HEP AYNI SÖZLER

Eşref Bitlis’in içinde bulunduğu uçak düştüğünde, yapılan ilk açıklamaları anımsıyorum: Uçak arızası ve kötü hava koşulları. Yazıcıoğlu’nun helikopteri düştüğünde de “Kötü hava koşulları” denilmişti. Korgeneral Osman Erbaş’ın da bulunduğu helikopterin Bitlis yakınında düşmesi sonucu 11 askerimiz şehit oldu. Olayın duyulmasının hemen ardından televizyonda yapılan yorumlarda, kazanın kötü hava koşulları nedeniyle meydana geldiği belirtildi. Daha kaza kırım heyeti çalışmaya bile başlamadan kararı verdiler.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada da ön rapora dayanarak helikopterin düşüş nedeni olarak ani değişen hava koşulları gösterildi. Yani, bu kesin bir bulgu değil. Ayrıca hava koşulları helikopterin düşmesi için tek neden mi, yoksa herhangi bir parçanın arızalı oluşumu düşüşe yol açtı? Bunlar ancak kesin raporda belirtilir. Ancak biz yine de gerçek durumu öğrenemeyeceğiz.

“PKK’LILAR TESLİM EDİLECEKTİ”

Orgeneral Eşref Bitlis’in Kürtçe tercümanlığını yapanlardan birisi de Uzman Çavuş Yaşar beydi. Vefatından önce Eşref Paşa, Barzani ile son görüşmesinde, bin 720 PKK’lının Türkiye’ye teslim edileceğini, böylece örgütün önemli ölçüde bitirileceğini söyledi. Bitlis’in ölümü üzerine bu gerçekleşmedi. O dönem Ankara’da görevli olan General Altay Tokat, “Eşref Paşa’nın uçağının düştüğü gün ABD’li grup ortadan kayboldu” dedi.

Orgeneral Eşref Bitlis’in, Ankara-Güvercinlik Askeri Havaalanı’ndan Diyarbakır’a gitmek için bindiği son teknoloji Beechcroft B200 tipi VIP makam uçağı, havalandıktan 7 dakika sonra Yenimahalle Posta İşleme Merkezi bahçesine düştü. Bitlis’in yanı sıra pilotlar Yaşar Erian, Tuğrul Sezginler, askeri personel Fahir Işık, Emin Öner, PTT görevlisi Ruhi Salay şehit oldu. Olay yerine ilk giden gazeteciler ben ve foto muhabiri Ümit Turpçu’ydu. Kaza ile ilgili araştırma bile henüz başlamamışken, uçağın buzlanma ve pilot hatası yüzünden düştüğü açıklandı. Askeri savcılık, aynı gerekçe ile takipsizlik kararı verdi ve dosya kapandı.

Ancak bu durum kamuoyunu tatmin etmedi. Sabotaj olasılığı ağırlıklı olarak gündemde kaldı. Aynı havaalanından kalkan daha eski teknoloji 7 uçak, sorunsuz geri dönmüştü. Ayrıca Eşref Bitlis’le uçan ekibi, bu uçağı bir yıl önce ABD’den teslim alıp eksi 50 derecede uçarak Türkiye’ye getiren ekipti. Kaldı ki ekip uçuştan bir gün önce deneme uçuşu da yapmıştı.

ÇEKİÇ GÜÇ’ÜN OYUNU

Dönemin CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, bütün işi gücü bırakmış bu konuya odaklanmıştı. O günlerde gündeme getirdiklerini belgelerle bize şöyle anlattı:

“Orgeneral Eşref Bitlis, Çekiç Güç’ün Türkiye aleyhine faaliyet yürüttüğünü, İncirlik Üssü’nden kalkan ABD uçaklarının PKK’ya yardım ettiğini ve bazı ABD komutanlarının PKK lider kadrosu ile toplantılar yaptığını tespit etmişti. Bunları telsiz konuşmaları ve görüntülerle de kanıtlamıştı. Nitekim dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a bir mektup yazdı, ‘Devreye girin, önü alınamayan risklerle karşı karşıyayız’ uyarısı yaptı.

ABD Büyükelçisi, Çekiç Güç hakkında bilgi topladığı gerekçesiyle, Bitlis’i birkaç kez Özal’a şikayet etti. Dolayısıyla, Eşref Bitlis ve ekibinin şehit olması ile sonuçlanan olayın, buzlanma ve pilotaj hatası ile değil, sabotaj sonucu uçağının düşürüldüğü kanısı geçen 28 yılda kamuoyunda yaygın olarak varlığını sürdürüyor.”

ZAMAN AŞIMI DOLMADAN

Ahmet Ersin, uçağın buzlanma ve pilotaj hatasından mı düştüğü, yoksa Sabotaj sonucu mu düşürüldüğünün, 20 yıllık zamanaşımı dolmadan sorumlularının tespiti için 6 Ekim 2010 tarihinde TBMM Başkanlığı’na araştırma önergesi verdi. Bütün çabalarına rağmen TBMM’de ele alınmadı ve 2016 yılında Ankara C. Savcılığı, zamanaşımı nedeniyle Bitlis dosyasını kapattı.

Böylece,  Org. Eşref Bitlis ve ekibinin, çok uluslu bir sabotaj sonucu şehit olduğu iddiası ortada kaldı, olayın tüm yönleriyle aydınlatılması da önlendi.


“Milletin yüzüne nasıl bakacağız?”


Bölücü terör örgütü PKK’nın, yaklaşık 6 yıldır rehin tuttuğu 13 asker ve polisimizin kurtarılması, örgütün kış yapılanmasına darbe indirilmesi amacıyla gerçekleştirilen operasyonda, hainler 13 yurttaşımızı ve kurtarma operasyonuna katılan 3 askerimizi şehit etti. Kuzey Irak’ın Gara bölgesi, son olayla daha çok duyulur oldu.

Kuzey Irak operasyonlarında kuşkusuz hava araçları da ayrı bir önem kazanıyor. Örneğin o bölgede her helikopter kullanılamaz. Çünkü yüksek dağlar, vadiler için her helikopter uygun değil. Mesela, geçen hafta düşen Cougar helikopteri Güneydoğu koşulları için elverişli değil. Çünkü, bu helikopterler daha çok düz arazi için üretilmiş. Örneğin, Fransa’da
daha çok havaalanları arasında yolcu transferinde kullanılıyor.

BU NE LÜKS, BU NE ŞATAFAT

Genellikle eski hava aracının bir sorun olmadığı söylenir. Çünkü hava araçları parça ömrü bazında değerlendirilir. Hava aracı parçalarının belli bir kullanım ömrü var. Her bir bakım periyotlarında bu parçalar değiştirilir. Bu işlem sağlıklı bir şekilde yapıldığı sürece hava aracının eskiliğinden söz edilemez. Nitekim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinde 1970 yılından bu yana kullanılan UH-1 helikopterleri bulunuyor.

Hava araçlarının parçaları değiştikçe eskiliğinden söz edilemeyeceğini belirtiliyor ama emekli Tuğgeneral Osman Aydoğan, açık kaynaklardan yaptığı araştırmada, aynı durumun devletin makam araçları, binaları, lüksü ve şatafatı için işlemediğini, makam araçlarının her beş yılda, bazılarının da yeni modeli çıktıkça en lüksü ile yenilendiğini anlatıyor.

Fransa’da 8 bin, Almanya’da 9 bin, Japonya’da 10 bin civarında makam aracı varken Türkiye’deki makam aracı sayısı 125 bini geçiyor. Sadece Cumhurbaşkanlığı’nda 268 lüks araç bulunuyor. Japonya’da 2,  İtalya’da 11, Almanya’da 12, Fransa’da 14 adet devlet özel uçağı varken, ülkemizde Cumhurbaşkanlığı’nın hava filosundaki uçak sayısının ise 16 adet olduğunu resmi açıklama yapılınca öğrendik. Bunları öğrenince şaşırıyor, “Savurganlığın bu kadarına da pes” diyorsunuz.

 PİLOT HATASI MI?

Helikopterlerde yaşanan ana kaza-kırım sebepleri genel olarak şöyle sınıflandırılıyor: Mekanik, elektrik, motor veya kuyruk motoru arızası. Bakımdan kaynaklanan sorunlar. Dış etkenler ise şöyle: Olumsuz hava şartları, görüş mesafesinin düşük olması, çok alçak irtifada uçulması. Pilotaj hataları...

Helikopterlerin döner bir sisteme ve çok sayıda hareketli parçalara sahip olması nedeniyle mekanik ve hidrolik sistem arıza ihtimalleri de oldukça yüksek. Ayrıca helikopterlerin, yüksek gerilim hatları, ağaçlar ve binalar gibi çeşitli engellere çarparak kaza yapma riski de bulunuyor.

TSK, hem sabit kanatlarda hem de döner kanatlarda dünyanın en iyi pilotlarına sahiptir.  Nedeni çok iyi bir eğitim sistemi olduğu gibi iç güvenlik harekâtı nedeniyle pilotlarımızın fiilen yaşadığı tecrübeleridir. Bu tecrübeyi pilotlarımızla birlikte beraber yaşamış bir asker olarak Osman Aydoğan da “Benden daha iyi bilen kişi sayısı da çok azdır. Dolaysıyla Türkiye’de yaşanan bir helikopter kazasında pilotaj hatası en son gelecek ihtimaldir” görüşünde. Son kazanın oluşu ani hava değişimine bağlandı ama incelemeler henüz bitmiş değil.

 O KOMUTANIN SÖZLERİ

Önce Gara’da 16 asker ve polisimizin şehit edilmesinin acısını yaşadık. Hemen ardından helikopter kazası oldu. Bu kazada aralarında Korgeneral Osman Erbaş’ın da bulunduğu 11 askerimizi kaybettik. İki olayda da şehit olan asker ve polislerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine, silah arkadaşlarına ve yüreği yanan milletimize başsağlığı dileklerimizi yineliyoruz.

Şehit Korgeneral Osman Erbaş, Yozgat Yerköy’ün Saray beldesinin tanınmış ailelerinden Erbaş’lardandı. Amcası Nafiz Faruk Erbaş, yıllarca Yerköy Belediye Başkanlığı yaptı. Diğer amcası Nazif Erbaş Kızılay, Ziraat Odası, Ticaret Odası başkanlığında bulunan tanınmış esnaf ve siyasetçisiydi. Yerköy İlçesi’nde lise öğrenciliğim döneminde gazeteciliğe başladım. O yıllarda, Nafiz Faruk Erbaş belediye başkanı, Nazif Erbaş da birkaç kuruluşun başkanlığını yapıyordu. Nafiz ağabey iyi bir
SÖZCÜ ve Sözcü
HaftaSonu okuru. Nazif Erbaş’ın oğlu emekli eğitimci Yavuz Erbaş ve kardeşi Vedat Erbaş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde önemli işler yapıyor ve ülke ekonomisine katkılar sağlıyor.

Rahmetli Korgeneral Osman Erbaş’ın ifadesini okuyunca, hemşehrilerimle bir kez daha övündüm. Çünkü, 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı gece, Ankara’da görevli bir komutanla telefonla konuşurken şunu söylüyordu:

“Komutanım, bu milletin yüzüne nasıl bakacağız? Ankara’daki durumu gördünüz mü? Bu hainler tankları nereden çıkartmış.”