Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencisini, okulunu dini ağırlıklı vakıf ve derneklere bırakmış durumda. Bakanlık ile bu vakıflar arasında imzalanan protokolleri, mahkeme kararına rağmen Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ilgili yerlere göndermemek için her türlü yolu deniyor. Siyasi iktidar bunlarla yetinmemiş; büyük meblağlara ulaşan ayni yardımlar yanında, önemli miktarda kamu malını da dini vakıf ve cemiyetlerin kullanımına vermiş. Dün bu konuda İzmit örneğini de vermiştim.

Sivil toplum kuruluşlarının amacı, devletin yetişemediği, hizmet eksikliği olan alanlarda ona yardımcı olmak. Bunu, devletten yardım alarak değil, devlete yardım ederek yapması gerekiyor. Bir milyonu aşkın öğretmen, toplamda 3,5 milyon kamu görevlisi olmasına rağmen okullarında eğitim veremiyor, bunları vakıflara bırakıyor.

GİTTİ, GİDİYOR

1933 yılından 2013 yılına kadar ilkokullarda okutulan Andımızı da, okullarımızdan ulusal kahramanlarımızın isimlerini de kaldırdılar. Ulusal bayramları kutlamak, Atatürk anıtına çelenk koymak bile sorun haline geldi. Ensar Vakfı, Birlik Vakfı, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), İlim Yayma Cemiyeti, İmam Hatip Mezunları Derneği sanki okulların sahibi oldu. Bakanlığın, bu vakıflarla imzaladığı yüzlerce protokol kamuoyundan gizleniyor.

Ensar Vakfı ile Milli Eğitim Bakanlığı nasıl bir protokol yaptı ki, mahkeme kararına rağmen bunlar gizleniyor. Emekli Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun ve arkadaşları neredeyse 4 yıldır bu protokolün mahkemeye gönderilmesi için uğraşıyor ama bir türlü o protokol mahkemeye gönderilmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı, neyi kimden gizliyor?

“MEDENİYET KULÜBÜ”

Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile TÜGVA arasında imzalanan protokol doğrultusunda ortaokul ve liselerde Medeniyet ve Düşünce Kulübü’nün kurulması, danışman hoca atanması öngörülmüş. Bu kadar öğretmeniniz var, siz bu hizmeti vakıftan alıyorsunuz, ona bunun için para ödüyorsunuz. Bazı illerde Devlet okulunda Ensar’ın ana okulları var. Her türlü masraf Devletten, ama geliri Ensar Vakfı’na.

DANIŞTAY KARARI

Dini vakfın okullarda “Medeniyet Kulübü” oluşturmasına ilişkin protokolünün yürütmesinin durdurulması için Eğitim Sen, Danıştay’a dava açtı. Danıştay 8. Dairesi, dava konusu protokol ve işlemlerin imam hatip ortaokulları dışındaki tüm eğitim kurumlarında yürütmesini durdurdu.

Ama iş burada bitmiyor. Andımızın, madalyalardan Atatürk kabartmasının kaldırılması gibi bir çok konu Dava Daireleri Kurulu’na götürüldüğünde farklı bir karar çıkıyor. Kurul buna göre yapılandırılmış. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, yardımcısı Mustafa Safran yürütmeyi durdurma kararının kaldırılması için çaba gösterdi. Danıştay Dava Daireleri Kurulu, bakanlığın lehinde karar verdi. Karara üyelerden Ziya Özcan, Hasan Odabaşı, Muhsin Yıldız, Fatih Terzi, Hasan Önal ve Bilge Ayaydın muhalefet şerhi koydu.

Böyle olunca da değişen bir şey olmadı. Yine kazanan TÜGVA oldu.

“Sağlıkta battı-batıyor” dönemi


Devlet hastanelerinde doktor bulup muayene olmak zorlaştı. Bir dönemin en gözde ve zorlukla girilen branşları yerine doktorlar daha riski az branşları tercih eder oldu. Kartal Şehir Hastanesi’nde görevli Prof. Dr. Şaban Şimşek, hastanelerin içinde bulunduğu durumu bize şöyle anlattı:

1-Artık bazı branşlarda kamu hastanelerinde uzman doktor bulmak imkansız hale geldi. İstanbul’da, çok önemli bir hastanede en az 10 uzmanın bulunması gerekirken şu an sadece bir uzmanı kaldı.

Kıssadan hisse: Demek ki eşek ölüsü gibi dev hastaneler yapmak sağlık hizmeti sunmakta yeterli değil. Bu konuda üzerinde durmanız gereken nokta ‘biz ne ettik de özel sektörü böyle palazlandırdık, cazip hale getirdik, Hekimleri kaptırdık!’ olmalı. Bu konuda kamudan ayrılan doktorları sakın suçlamayın buna hakkınız yoktur.

2. Doğu’da önemli bir Tıp fakültesi hastanesinde 3 sene önce 40 civarında çocuk  kliniği asistanı varken bugün sayıları sadece 4’e düştü. Birkaç ay sonra bunlar da mezun olduğunda artık asistansız uzmanların, hocaların hizmet verdiği Devlet hastanesi konumuna gelecek.
Kıssadan hisse: Pratisyen hekimler artık uzmanlık alanlarını eskisine göre çok farklı ölçütler üzerinden tercih ediyor. 20 sene önce en revaçta olan branşlar bugün en sonlara kaldı. Örneğin Hacettepe Tıp Fakültesi çocuk bölümüne ihtisas sınavından 75 puan alanlar girebilirken bugün 55 puanla oraya giriliyor. Çocuk asistanlığı için açılan Türkiye çapında 450-500 civarındaki kadronun ancak 239’u dolduruldu. Yani kalite bir yana, sayısal anlamda da durum vahim. Çocuk sağlığında gelecek felakettir.

Son sözüm: Vatan haini değil, insan-millet-devlet sevdalısı olarak söylüyorum ki ülkemizde sağlık işlerinin hızla gittiği adres  ‘battı-batıyor’ olmaktadır.”